<#comment>#comment>Beyaz Enerji Operasyonu etrafında gelişen tartışmaların yükselttiği tansiyon düşmüş durumda. Tansiyonun düşmesinde, Başbakan Ecevit'in karşılıklı demeç ve açıklamalarla tırmanışı sürdürmek yerine, hükümetin ve Meclis'in normal gündemine dönmesi yolundaki tavsiye ve tavrının etkisi büyük.
Beyaz Enerji Operasyonu'nun seyrini sürdürmesi ve sonucun beklenmesi kararı hükümete hakim olmuş durumda. Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in istifayı düşünecek bir rahatsızlık içinde olmadığı, ancak gelişme ve tartışmalardan "üzüntü" duyduğu, hükümetteki yakın çevresinin saptaması. Ersümer de tartışmak yerine soruşturmanın sonucunun beklenmesi kararını almış görünüyor.
Yeni haftayla birlikte hükümet ve Meclis çalışma takvimini hızlandıracak önlemler almaya yönelecek. Gündemde iki önemli değişiklik çalışması var:
1- Anayasa'nın 69. maddesinin değiştirilerek parti kapatılmasının zorlaştırılması,
2- Meclis İçtüzüğü'nün değiştirilmlesi.
Anayasa'nın değiştirilmesi konusunda üç iktidar partisi uzlaşmış durumda. Fazilet Partisi'nin tereddütü ise sürüyor. Fazilet Partisi, iktidar ortaklarının vardığı uzlaşmaya katılsın veya katılmasın, değişiklik konusunda hükümet
<#comment>#comment>
Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in, TEAŞ yönetimini, Beyaz Enerji Operasyonu beli bir aşamaya gelince İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın tavsiyesiyle görevden aldığını bu köşeden duyurmuştuk.
TEAŞ yönetiminin görevden alınmasına kadar olan aşamayı dün İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'la görüşme olanağı bulduk. Tantan, sorularımıza şu yanıtları verdi:
- TEAŞ yönetiminin görevden alınmasını Sayın Ersümer'e siz tavsiye etmişsiniz? Ersümer görevden almasaydı, gözaltı ve yargılama sürecinin başlatılması zorlaşacak mıydı?
- Hayır, zorlaşmazdı. Çünkü soruşturma 4422 sayılı Organize Suçlarla Mücadele Kanuna göre yapılıyordu. Yani DGM'lik suç olduğu için yine gözaltına alınmalar ve yargılama yapılırdı. Bir zorluk çıkmazdı. Ancak Sayın Ersümer görevden alarak bakanlığını ve soruşturmayı rahatlatmış oldu.
- Sayın Ersümer tavsiyenizi nasıl karşıladı?
<#comment>#comment>"Beyaz Enerji" operasyonuyla, "asker - sivil" tartışmalarının titizlikle birbirinden ayrılması zorunlu. Tartışmaların operasyon zemininden kaydırılması bir çeşit hedef saptırılması anlamına gelebilir.
"Beyaz enerji" operasyonu ve ulaşacağı boyutlar, düğmeye kimin bastığından daha önemli görünüyor. İsmini vermeden basına açıklama yapan "üst düzey komutan" konusunun ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görüşünü yansıtmadığı, kim olduğunun saptanamadığı, saptanması halinde ise gereğinin yapılacağı Genelkurmay'ın açıklamasından da anlaşılıyor. Bu durumda ortada rejime dönük tartışmaları gerektirecek bir gelişme olmadığı söylenebilir. Tansiyonu yükseltmenin işin esasını gölgeleme olasılığı karşısında hem asker, hem de sivillerin sağduyu ile davranmaları en gerçekçi yol olarak görülüyor.
* * *
TEAŞ'la ilgili müfettiş raporunu ve sonuçlarıyla ilgili olarak öne sürülen iddialara Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ne diyor?
Ersümer, dün yaptığımız görüşmede sorularımıza şu yanıtları verdi:
<#comment>#comment>Yazının başlığı formül gibi oldu. Nedeni kamuoyuna böyle yansımış olması. "3 T" İçişleri Bakanı Tantan'ı, Adalet Bakanı Türk'ü ve Bankacılık Üst Kurulu Başkanı Temizel'i simgeliyor. Diğer "T" ise Bayındırlık eski Bakanı Topçu.
"Bugün Demirel'in ve yeğeninin başına gelenler yarın sizlerin başına gelecek. Adalet Bakanı, Türkiye'nin başına zulüm için getirilmiş. Tantan, derin devletin adamı. Ekonominin başında sosyalist kafalı biri var. Cavit Çağlar kırmızı bültenle aranıyor. Telefon ettim yapmayın, diye, dinlemediler."ANAP'ın Meclis Grup Toplantısı'nın basına kapalı bölümünde Bayındırlık eski Bakanı Yaşar Topçu'nun bu sözleri basına yansıdı.
Topçu'nun "sosyalist" kafalı diye eleştirdiği kişi Bankacılık Üst Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel. Eski Bakan; Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve Üst Kurul Başkanı'ndan şikayetçi.
Topçu'yla dün konuştuk. Sözlerinin arkasında duruyor.
Şöyle diyor:
"Tantan, Temizel ve Türk bir teşekkül oluşturmuşlar. Temizel dosyayı koltuğunun altına alıyor ve savcıya gidiyor. Buna yetkisi ve hakkı yok. Gidemez. Ayrıca piyasa ekonomisinde bankalar, Zekeriya Bey gibi birine nasıl teslim edilir?"Topçu, savcıların
<#comment>#comment>Kamuoyunda "beyaz enerji" operasyonu olarak bilinen soruşturmanın boyutları genişliyor. TEAŞ Genel Müdürü ve yardımcısından sonra, Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Mendilcioğlu da gözaltına alındı.
Soruşturmayı yürüten Ankara DGM Savcısı Talat Şalk, Mendilcioğlu'nun gözaltına alınmasından sonra yaptığımız görüşmede de gözaltıların daha da artabileceğini söyledi.
Genel Müdür'den sonra müsteşar yardımcısı...
Savcı gözaltıların artacağını söylediğine göre sırada kimler olabilir?
Müsteşar yardımcısından sonra soruşturma kapsamına daha üst düzeyde kim veya kimler alınabilir?
Gidiş gösteriyor ki, soruşturma her gün biraz daha yukarılara doğru genişleyecek. Örneğin siyasilere kadar varabilir mi?
<#comment>#comment>Banka ve çete operasyonlarıyla tabu sayılan konu ve kişilere dokunan hükümetin "düzen"i sarsmasının önemine dün bu köşede değinmiştik.
Aynı gün bir "dokunuş" daha yapıldı.
Eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez, TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi, Yardımcısı Ünal Peker, Yük Tevzii Başkanı Mustafa Aslan gözaltına alındılar. DGM Savcısı Talat Şalk gözaltına alınanların sayısının artabileceğini belirtti. Türkiye'nin en büyük KİT'lerinden biri olan TEAŞ'ın en üst düzey görevlilerinin gözaltına alınmalarına neden olan ise "ihaleye fesat karıştırmak". Kamuoyunun diliyle rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları...
Gerçek, yargılama sonunda ortaya çıkacak.
Ancak savcının bir kurumun beyni sayılabilecek en üst düzey yetkililerin gözaltına alınmasını talep edecek kadar ciddi bir durum görmüş olması dahi Türkiye'nin siyasetiyle, ticaretiyle, bürokrasisiyle sürüklendiği durumun vahametini ortaya koymaya yeterli. Yüzyılın projesi diye sunulan Bakü - Ceyhan boru hattı, Mavi Akım Projesi, iptal edilen nükleer santral projesi, Yatağan'daki termik santralın ölüm saçıp saçmayacağı, Türkiye'nin kışı elektrik kesintisiyle geçirip geçirmeyeceği gibi çok büyük ve ciddi proje ve
<#comment>#comment>Bu hükümetin en önemli özelliklerinden biri "dokunulamaz" sanılan konu ve kişilere dokunabilmesidir.
Bu konu ve kişilere dokunuldukça ortaya saçılan gerçekler gösteriyor ki, Türkiye yıllardır, "nasıl olsa dokunamazlar" düşüncesiyle büyük bir pişkinlik ve cüret içinde soyulmuştur. Devleti soymak, siyasi iktidarın "hoşgörüsü" içinde kendi bankasını soymak, oradaki halkın parasını istediği yere istediği gibi götürüp kendi parası gibi yemek olağan bir iş haline gelmiştir. Bunun altında yatan gerçek siyaset - ticaret işbirliğidir. Arka arkaya çıkarılan yolsuzluk ve çete zincirleri fiili "dokunulmazlık zırhını" da açıkça ortaya çıkarmıştır. Devleti ve halkı soymak için "organize" olanların siyasilerden ve siyasi iktidardan yıllarca destek gördükleri, sıkı bir koruma altına alındıkları artık sır değil.
Bu laçkalık o kadar büyük boyutlara ulaşmış ki, bazıları kendilerine dokunulmuş olmasına hala inanmış değiller. Çoğu şokta.
Hükümet hazır tabu sayılan konu ve kişilere dokunmayı başarmışken bunun sonunu da getirmelidir. Oluşan direnç ve karşı güç odaklarından yılgınlığa düşmemelidir. "Devlet, siyaset, ticaret" üçgenini temizlemelidir.Bu yapılmadıkça temiz bir
<#comment>#comment>Fazilet Partisi'nin yenilikçi kanadında görülen hareketlenme bir siyasi parti doğurabilir mi?
Yenilikçi hareketin lideri konumundaki Abdullah Gül bu soruyu temkinli yanıtlıyor:
"Biz Fazilet Partisi'nin açık kalmasını, devam etmesini istiyoruz ve kapatılması için de bir neden göremiyoruz. Ancak kapatılırsa tabii o zaman yürüttüğümüz çizgiye uygun bir çözüm buluruz."Gül, Fazilet Partisi'nin bugünkü yönetim anlayışıyla halkın beklentilerine cevap veremediğini, özel sorunlarla uğraşmaktan halkın sorunlarıyla, anamuhalefet partisi olmanın gerektirdiği biçim ve nitelikte ilgilenemediğini vurguluyor.
Gül, Recep Tayyip Erdoğan kadar sert bir üslupla olmasa bile Erbakan hoca'yla yolların ayrıldığı mesajını da veriyor. "Erbakan Hoca'ya nasıl bakıyorsunuz" sorumuza şu karşılığı veriyor:
"Erbakan Hoca'nın bu partideki herkes üzerinde emeği ve hakkı vardır. Ancak tabii gelişmelerin zorlanması partide tıkanıklıklar ve sorunlar doğurdu. Statükoyu koruma çabaları bu sorunları artırdı. Eğer Erbakan Hoca, bize 'buyrun' deseydi, destek olsaydı, biz Fazilet Partisi'ni onun siyasi yasaklarını da kaldıracak bir güce ve büyüklüğe ulaştırabilirdik. Hala düşüncemiz