Tası tarağı toplamayın

21 Ağustos 2000


       Basın, 17 Ağustos, büyük depreminde olduğu gibi birinci yıldönümünde de çok başarılı bir sınav verdi.
       Depremin birinci yıldönümünde, deprem bölgesinin değişik yerleşim birimlerinde, büyük küçük bütün televizyon kanallarının yaptığı canlı yayınlar aracısız, demokratik toplum platformunun oluşumunun en güzel örneklerinden biriydi. Bu yayınlar gösterdi ki, medya, özellikle de televizyon kanalları, bu tür toplumsal olayların ve sorunların aktarımında; yönlendirmesiz ve sansürsüz yayın olanağıyla, dördüncü kuvvet işlevini çok etkili biçimde yerine getirebiliyor.
       Hesapsız, güç dengelerine dayanmayan, koruma ve kollama amacı gütmeyen basın faaliyetleri, ondan beklenen gerçek işlevi görebildiklerini kanıtlıyor. Bu tür bir çalışma basının zaten görevi. Ancak yıllardır medyamıza hakim olan yayın politikalarının "gölge" altında oluşu kamuoyunda demokratik sistemin vazgeçilmez unsuru sayılan "özgür basın" konusunda büyük kuşkular uyandırmıştır.
       Deprem bölgesinden yapılan canlı yayınlar ve bundan sonra yapılacak benzeri faaliyetler

Yazının Devamı

Kursk...

20 Ağustos 2000


       Kursk, İkinci Dünya Savaşı'nın kaderini değiştiren tarihin en büyük tank savaşının yapıldığı yerin adıdır. Sovyet Generali Jekov'un Nazi tanklarını büyük bir yenilgiye uğrattığı Kursk "meydan savaşı", dönüm noktalarından biridir. Kursk yenilgisinden sonra İkinci Dünya Savaşı, Hitler Almanya'sının aleyhine dönmüş ve Rusya'yı işgal planı geri tepmiştir. Bu nedenle Sovyetler için Kursk en çok övündükleri zaferlerden biridir.
       Şimdi bu zaferin adını taşıyan nükleer denizaltı "bir yenilgi"nin sembolü olarak denizin 108 metre altında yatıyor. Böylece Kursk, Rus tarihine bir zafer, bir de mağlubiyet sembolü olarak geçiyor.
       Mağlubiyet sembolü Kursk'un 118 mürettebatıyla birlikte deniz dibinde günlerdir yatıyor olması, yeniden Soğuk Savaş dönemini andırır biçimde tartışılmaya başladı.
       Kursk'un 118 insanla ölüme yatmış olması gerçekten bir "Sovyet" veya "KGB" inadı mıdır? Yoksa bir çok alanda olduğu gibi rejim farkı gözetmeyen doğa karşısında Rusya'nın değil, insanlığın bir yenilgisi midir? Bu soruları işin bir uzmanına sorduk.

Yazının Devamı

Üniversitenin talebi

19 Ağustos 2000


       Yeni devlet personel rejimini düzenlemeyi amaçlayan taslakla ilgili olarak bu köşeden bilgi sunmuş ve çalışmanın genel hatlarını duyurmuştuk.
       Değişik meslek gruplarından yeni çalışmayla ilgili olarak tepkiler, eleştiriler ve öneriler geldi. En fazla eleştirilen husus yeni taslakta memurların ücret itibariyle 20 ayrı gruba ayrılmasıydı. Eleştirilerin ortak özelliği bu ayırımda meslekler arasında "yatay" ve "dikey" eşitliğin sağlanamamış olması ve güvenlik mensuplarıyla diğer meslekler arasında birinciler lehine fazla fark bulunmasıydı.
       Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar, söz konusu çalışmanın kendisi ve müsteşarlığı tarafından değil, Devlet Personel Dairesi tarafından yürütüldüğünü belirterek, taslağın ön çalışma niteliğinde olduğunu vurguladı.
       Taslağa yöneltilen eleştiriler Devlet Personel Dairesi tarafından da dikkate alınacak ve ileri aşamalarında yeni değerlendirmeler yapılacaktır.
       Kamuoyuna duyurduğumuz taslakla ilgili olarak görüş bildiren ve yeni taleplerde bulunan

Yazının Devamı

Deprem...

18 Ağustos 2000


       17 Ağustos büyük depreminin birinci yıldönümünde, sadece deprem bölgesi değil, Türkiye'nin büyük bölümü ayaktaydı.
       Deprem bölgesinde sabaha kadar süren etkinliklerde acıların ve gözyaşlarının tazelenmesinin yanı sıra, dikkati çeken bir diğer özellik, "bilinçli toplum" görüntüleriydi. Televizyonlarda sabahlara kadar konuşan depremzedelerin büyük çoğunluğu, "sorgulayan", "araştıran", "direnen", "talep eden", "hesap soran", "denetleyen, denetlemek isteyen", "örgütlenen, örgütlenmek isteyen" bilinçli tavırlar sergilediler.
       Depremden hiç ders alınmamış olsa sadece bu tavırlar, depremzedelerin öncülüğünde toplu ve toplumsal bilinç yönünde çok önemli bir ders çıkarıldığını gösteriyor.
       Alınan başka dersler yok mu?
       Elbette var.
       Bu büyük deprem Türkiye'ye "acil yardım ve kurtarma" alanında da yaşamsal dersler vermiş görünüyor. Birçok kamu ve özel kuruluşun iyi donatılmış ve eğitilmiş acil yardım ve kurtarma ekipleri oluşturduğu anlaşıldı. Başta kamu

Yazının Devamı

Sezer - Ecevit görüşmesi

17 Ağustos 2000


       Kamuoyunun merakla beklediği Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Ecevit görüşmesi, geçen hafta yaşanan "randevu" konusuyla başlıyor.
       Cumhurbaşkanı Sezer söze giriyor:
       - Bu konuda yapılan yorumlar beni çok üzdü. Sizinle görüşmemeyi aklımın ucumdan bile geçirmem. Ne zaman isterseniz görüşürüz, kapımız size açıktır.
       Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanı Sezer'in bu nazik ifadelerine teşekkür ettikten sonra, "Sözleriniz benim için de her zaman geçerli. Ne zaman ihtiyaç duyar ve uygun görürseniz sizinle görüşmeyi görev bilirim" diye özetlenebilecek bir yanıt veriyor ve asıl konuya geçiliyor.
       Cumhurbaşkanı Sezer, Köşk'e yeniden gönderilen kanun hükmünde kararname ile ilgili olarak Başbakan'a kısaca şunları söylüyor:
       - Kararnameyle birlikte gönderdiğiniz bilgi notunu henüz okuyamadım. Okuyup yeniden değerlendireceğim.

Yazının Devamı

Demirel'in bakışı

16 Ağustos 2000


       9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Çankaya'da görev yaptığı yedi yıl boyunca, her gün cebinde Anayasa kitapçığı taşıdı.
       Demirel'e dünkü görüşmemizde, Çankaya ile hükümet arasında gerginliğe yol açan kanun hükmünde kararname konusunu sorduk.
       - Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığınız dönemde bugünkü gibi bir kanun hükmünde kararname sorunu yaşanmış mıydı?
       - Hayır, yaşanmadı. Hafızamı yokluyorum; diğer kararnameler konusunda yaşanmıştır ama kanun kuvvetinde kararname konusunda yaşanmadı.
       - Siz hep yanınınızda Anayasa taşıyarak çalıştınız. Anayasa'yı özümsemiş ve uygulamış bir Cumhurbaşkanı olarak, kanun hükmünde kararnamelerin imzalanması konusunda Anayasa'da bir boşluk olduğunu düşünüyor musunuz?
       - Bana göre Anayasa'da bir boşluk yok. Anayasa yasaların nasıl çıkarılacağını, kanun hükmünde kararnamelerin nasıl çıkarılacağını yazmış.

Yazının Devamı

Görüşme beklentisi

15 Ağustos 2000


       İrticai ve bölücü faaliyetlerde bulunan memurların meslekten çıkarılmasına ilişkin kanun hükmünde kararname Çankaya ile hükümet arasında iki konuda gerginlik yarattı.
       Birincisi Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in görüşmeleri, ikincisi de memurların disiplin suç ve cezalarının kanun hükmünde kararname ile düzenlenip düzenlemeyeceği tartışması. Sezer, bu konuların kanun hükmünde kararname ile düzenlenemeyeceği yönündeki görüşünü gerekçeleriyle açıklayarak kararnameyi iade eti, hükümet de düzenlenebileceği yönünde ısrar ederek yine gerekçeleriyle aynı kararnameyi yeniden Köşk'e gönderme kararı aldı. Bu konudaki tartışma sürüyor.
       Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in görüşmeleri konusunda ise hava yumuşamış görünüyor. Cumhurbaşkanı Sezer, yaz çalışmaları için gittiği belirtilen İstanbul'dan dün Ankara'ya döndü. Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'dan ayın sonuna doğru döneceği beklentisi yaygındı. Sezer'in Ankara'ya gelmesi, Başbakan Ecevit'le bu hafta içinde görüşebileceği beklentisini artırdı.
       Görüşmenin, hükümetin

Yazının Devamı

En az çaba, en çok oy

14 Ağustos 2000


       Türkiye'nin bugün karşılaştığı birçok sorunun temelinde, siyasette uzun yıllar hakim olan bu zihniyet vardır.
       28 Şubat'ta rejimin ve demokrasinin karşılaştığı tıkanmanın da bugün tartıştığımız kanun hükmünde kararnamenin de nedeni büyük ölçüde din istismarcılığına dayalı, şark tipi siyasettir.
       Türkiye'de özellikle 1950'den sonra "en az çabayla en çok oy" getirecek yöntem, vatandaşın din duygularını ve dince kutsal sayılan değerlerini istismar etmek olmuştur. Merkez sağ partilerin izledikleri bu politikalar, din istismarcılığını rejim karşıtlığına kadar taşıyan radikal akımlar tarafından da dışarıdan desteklenmiştir. İki temel akımdan biri olan merkez sağ akımın barındırdığı, laikliğe karşı din kurallarının hakim olmasını isteyen ve değişik tarikat ve siyasi akımlarca temsil edilen görüşler, merkez sağdaki liberal partilerin güç kaybetmesi ve merkez olmaktan çıkmasıyla güçlenmişlerdir.
       Eskiden merkez sağdaki partiler içerisinde, o partinin temel unsurlarına ve politikalarına ters düşmemeye çalışarak, bir büyük partide

Yazının Devamı