Taşeron

23 Kasım 1998

       İTALYAN halkı da ne çektiyse, kendisini başka güçlerin taşeronu yapan yöneticilerinden çekti. İkinci Dünya Savaşı dönemindeki İtalyan yönetimi, Hitler Almanyası'nın taşeronuydu. D'Alema başkanlığındaki bugünkü iktidar acaba kimin taşeronu?
       İnsan, İsa'dan bu yana tarihi şöyle bir düşününce hayrete düşmekten kendisini alamıyor. Muhteşem Roma İmparatorluğu'nun merkezi, Rönesans'ın beşiği, Aydınlanma'nın ilk yuvası İtalya'daki kültür birikiminin, gelip D'Alema adında bir garip politikacıya dayanması ne kadar hazin. Öyle bir politikacı ki, Batı Avrupa'da komünizmin son kalıntısı. Ne kendi halkına, ne dünyaya söyleyeceği bir şey var. Hasbelkader iktidara gelmiş abuk sabuk bir koalisyonun tamtakır başbakanı. Ne tarih bilgisi, ne uluslararası politika birikimi, ne stratejik değerlendirme yeteneği, ne de bir karış ötesini görebilecek vizyonu var.
       Uçak kaçırarak şöhret olmak isteyen hava korsanları gibi, teröre sahip çıkarak Avrupa'da sesini duyurmak isteyen bir zavallı. Üstelik koskoca İtalyan devletini yalancı durumuna düşüren bir zararlı. İtalyan makamlarının Ankara'ya

Yazının Devamı

İtalya'nın tutumu

21 Kasım 1998

       ROMA İstinaf Mahkemesi Apo'nun tutukluluk halini kaldırdı.
       Tutukluluk halini kaldırırken, Almanya'nın tutuklama kararı nedeniyle de Öcalan'ın Roma'da "mecburi ikamete" tabi tutulmasına hükmetti.
       Roma İstinaf Mahkemesi, kararını verirken Türkiye'nin Apo'yla ilgili tutuklama kararlarını ve kırmızı bülten kayıtlarını dikkate almadı.
       Roma İstinaf Mahkemesi'nin kararı ne anlama geliyor?
       Mahkeme, tutukluluk halini kaldırarak Öcalan'ın bir terörist olmadığını kabul etmiş oldu. Türkiye'deki mahkeme kararlarını ve kırmızı bülten kayıtlarını dikkate almayarak da Apo'ya "siyasi kimlik" kazandırma eğilimini ortaya koymuş oldu.
       Yüksek bir olasılıkla Öcalan, Roma'da korumalı bir şekilde ikamet edecek ve PKK'yı oradan yönetmeye çalışacak. Aynı zamanda Avrupa zemininde Türkiye'ye karşı mücadele eden bir "siyasi örgüt lideri" konumuna ulaşmaya çaba gösterecek.
       Roma İstinaf Mahkemesi, kararına gerekçe olarak İtalyan Anayasası'nın 27.

Yazının Devamı

Hükümet...

19 Kasım 1998

      "İDAM cezasının kaldırılması konusunda Bakanlar Kurulu'nda anlaşma sağlanamamış" dediğimizde, Başbakan Mesut Yılmaz gülümseyerek yanıt veriyor:
       - Evet. Anlaşma olmadı. Arkadaşlar "insaniyet namına" itiraz ettiler.
       Mesut Bey, şakayla karışık, idam cezasının kaldırılması konusunda pek umutlu olmadığı mesajını veriyor.
       DTP kanadının dağılmaya yüz tuttuğu, düştü düşecek gözüyle bakılan hükümetten her konuda görüş birliği beklemek de pek gerçekçi değil.
       Bugünden itibaren gensoru süreci başlıyor.
       Mesut Bey'deki hava, Meclis'ten çok, kamuoyuyla ilgili olduğunu gösteriyor. Başbakan, "düşüreceklerse düşürsünler" noktasında. Kamuoyunun hükümeti anladığına ve desteklediğine inanıyor. Muhalefet partilerinin, özellikle de CHP'nin, hükümeti düşürme girişimini kamuoyuna anlatmakta zorluk çekeceğini ve puan kaybedeceğini düşünüyor.
       Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ise söze, "son günlerimizi yaşadığımız için var gücümüzle çalışıyoruz" d

Yazının Devamı

İtalya'da basın özgürlüğü

16 Kasım 1998

       SON bir haftadır içinde yaşadığımız hızlı gündem, Abdullah Öcalan'ın Roma'da tutuklanmasıyla hız rekoru kırdı. PKK'nın başı, hiç beklenmedik bir anda yakalandı ve Türkiye'de gündemin birinci maddesine oturdu. Öcalan, Türkiye'ye iade edilsin, edilmesin, bu Ankara açısından büyük bir başarıdır. Apo'nun 15 yıldır yuvalandığı Suriye'den sökülüp atılması, Türkiye'nin uyguladığı sıkı kuvvet dipomasisinin bir sonucudur. Eğer Ankara bu kararlılığı göstermeseydi, Apo'nun yakalanmasına yardımcı olduğu söylenenler, belli ki, kıllarını bile kıpırdatmayacaklardı.
       Öcalan, şimdi Avrupa'dadır. Doğal olan, İtalya'nın suçluyu Türkiye'ye iade etmesidir. Ancak bu Avrupa dediğimiz yer, uygarlığının yanı sıra çifte standardın, ikiyüzlülüğün de cennetidir. Ne yapacakları belli olmaz? Türkiye'nin, 30 bin kişinin katili olarak istediği bir suçluya siyasi elbise giydirip sahip de çıkabilirler. Mantık, bu olasılığın da çok güçlü olmadığını gösteriyor. Türkiye'ye karşı siyasi Kürt kartını oynamak isteyenlerin, herhalde Öcalan'dan daha masum birini bulmayı tercih etmeleri gerekmez mi?
       Öcalan'ın

Yazının Devamı

Apo'nun iadesi ve dayak

16 Kasım 1998

       POLİSİNİN her fırsatta dövdüğü gazeteciyi, "teröristi" haydi haydi dövüyor tabii!
       Yerlerde sürüklenen, ağzı - burnu kırılan, tekme - tokat dövülen, kan revan içindeki Türk gazetecileri...
       Roma'dan yansıyan manzaraya alışkınız...
       Tek farkla ki... Bu kez polis dövmüyor da, seyrediyor. O işi PKK yandaşları yapıyorlar.
       Bizim arkadaşlar da her zaman olduğu gibi kameralarına, fotoğraf makinelerine yapışmış vuruşuyorlar. Haber uğruna dayak yemeye alışmışlar artık. Ağızlarından burunlarından kan boşalırken, yine haberlerini geçiyorlar.
       TRT muhabiri Abdurrahman Keskin...
       Show TV muhabiri Mesut Gengenç...

Yazının Devamı

Apo ve Ankara

14 Kasım 1998

      "APO, Roma'da yakalandı."
       Yıllırdır "hayal" gibi görünen bu sonun başlangıcını Ankara'nın bir süre önce Suriye'ye karşı sergilediği kararlı tutumda aramak gerekiyor.
       Ankara'nın "askeri güç kullanma kararlılığı"yla desteklenmiş biçimde Şam'a karşı uyguladığı "baskı politikası" Apo'nun Roma'da yakanlanması sonucuna kadar ulaşmıştır.
       Bu sonuç, her şeyden önce siyasi otoritenin, Meclis, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay'la uyumlu, istikrarlı ve kararlı bir çalışma yürütmesi halinde, ülkenin yaşamsal sorunlarının çözümünde mesafe alabildiğini göstermesi açısından çok önemlidir.
       Apo'nun Roma'da yakalanmasına kadar uzanan sürecin anımsanmasında fayda var:
       Ankara, Suriye'ye karşı uygulayacağı politikayı hükümet, Çankaya ve Genelkurmay üçgeninde detaylı olarak belirledikten sonra ilk ipucunu Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş vermişti. Org. Ateş, Güneydoğu gezisinde yaptığı konuşmada, Apo ve PKK'yı yıllardır barındırıp destekleyen Suriye'ye

Yazının Devamı

Yiğit'in kaseti

12 Kasım 1998

       KORKMAZ Yiğit'in gözaltına alınmadan önce doldurduğu ve önceki akşam televizyonlarında yayımlattığı "kaset" siyaset dünyasında fırtınalar kopardı.
       Yiğit, açıklamalarında çok önemli iddialarda bulundu. Bu iddialarla ilgili birçok konu açıklığa kavuşturulmadan, belge ve doğru bilgilere ulaşmadan yargıya varmak erken olur. Hele olay aydınlığa kavuşmadan, bu iddialara dayanarak politika üretip siyasi sonuç almaya yönelmek de sağlıklı bir yol olmaz.
       Sorgulama ve gerek görülürse yargılama süreci içinde ortaya çıkacak belge ve bilgiler, olayın niteliğini ve akışını değiştirebilir.
       Bu süreç beklenirken, kanımca, yapılması gereken, kişisel, ticari ve siyasi duygusallığa kapılmadan kasetin mümkün olduğunca doğru okunmasına ve yorumlanmasına çalışmaktır.
       Bu yaklaşımla kasetin dikkat çeken özellikleri şöyle sıralanabilir:
       1- Korkmaz Yiğit'in, kaseti, muhtemel gördüğü sorgulama ve yargılama sürecinde kendi lehine "delil" oluşturma amacıyla hazırladığı anlaşılmaktadır.

Yazının Devamı

Rant satarım

9 Kasım 1998

      "DEVLET ekonomiden elini çeksin", son yılların gözde sloganı...
       Hangi ekonomik veya sosyal sorun tartışılıyorsa hep aynı sihirli formül öneriliyordu:
      "Devlet elini çeksin."
       Liberalizmi yeniden keşfeden dünyaya ayak uydurma uğruna Türkiye'de devlet elini nereye sokacağını, nereden çekeceğini, nasıl çekeceğini şaşırmış durumda.
       Bu el çekme faaliyeti nedeniyledir ki, bugün, "dosyalar" havada uçuşuyor...
       Devlet nereden elini çekmişse orada bir dosya oluşuyor. Liderlerimiz ise "dosyaların neden ve nasıl oluştuğuyla" pek ilgili değiller. "Bu dosya seçimlerde nasıl işime yarar" diye kafa patlatıp el ovuşturuyorlar.
       Oysa, bu dosyalar siyasi rakibi hırpalamanın çok ötesinde anlam taşıyorlar.

Yazının Devamı