LOZAN ve Hatay'dan sonra en etkili kuvvet diplomasisini uygulayan hükümet, Apo'yu Suriye'den söküp attı. Bu başarılı güç gösterisi, Ortadoğu dengelerinde yolaçacağı sonuçlar bir yana, Türkiye'nin terörle mücadelesinde de bir dönüm noktasını oluşturuyor.
Dikkatler şimdi giderek Kuzey Irak'a kayıyor. Kuzey Irak'taki kilit isim KDP lideri Mesut Barzani. İşte Başyazarımız Güneri Cıvaoğlu, isabetli bir zamanlama ile Barzani'yi konuşturdu. Barzani - Talabani anlaşmasının perde arkası, Kuzey Irak'a kaçan teröristlere karşı tavır, belirmeye başlayan Kürt devletinin durumu ve Kürt liderlerin Türkiye'ye bakışı. Cıvaoğlu'nun Barzani ile görüşmesi, yakın geleceğe ışık tutan bir belge niteliğinde...
Geçtiğimiz hafta Milliyet ailesine dev bir yazar daha katıldı. Onu hepiniz tanıyorsunuz. Hasan Cemal Milliyet'te. Otuz yıldır eğilip bükülmeyen kalemiyle Türk basınının en etkin yazarlarından biri olan Hasan Cemal'in katılımıyla Milliyet yazı ailesi daha da güçlendi. Hasan Cemal, Milliyet'in birinci sayfasında her sabah sizi karşılayacak.
SİYASİ partiler, güçlerini ekonomik ve sosyal çelişkilerden almalı ki, siyasette taşlar yerine otursun.
Siyasi partiler, derine itilmiş sınıfsal çelişkileri temsil etmeli ki, halk siyasete demokratik yoldan aktif olarak katılabilsin.
Siyasi partiler, sadece dört veya beş yılda bir oy baskısını değil, kitle örgütlerinin baskısını sürekli hissedebilsin ki, halk siyasal tercihini demokratik yoldan denetleyebilsin.
Siyasette çektiğimiz sancıların temel kaynağı, siyasal örgütlenmenin bu nitelikten yoksun olmasıdır.
Bu nedenledir ki, siyaset, alt yapıdaki temel ekonomik ve sosyal çelişkilere göre değil, üst yapıdaki simgesel çelişkilere dayalı olarak yapılmaktadır.
Bu nedenledir ki, alt yapıdaki temel çelişkilerin giderilmesinden umudu kesilen halk, üst yapıdaki simgesel çelişkilerine göre yönlendirilmekte ve siyasal tercihini bu kavga ekseninde yapmaya zorlanmaktadır.
Bu nedenledir ki, demokratik siyasal denetim kanalları
TRİLYONLAR kaçışıyor...
Hangisini izleyeceğimizi şaşırmış durumdayız.
Acaba Evcil'inkinin peşine mi düşsek, Malki'ninkine mi baksak?
Civan'ınkini mi getirtsek, Edes'inkini mi istesek?
Çakıcı'nınkileri mi tespit ettirsek, Aslıtürk'ünkileri mi saydırsak?
Çetelerin döndürdüğü trilyonlara mı takılsak, uyuşturucuda dönenlere mi?
Banka satışlarını mı izlesek, otoyol ihalelerini mi?
BAŞKENT, 75. yıl kutlamaları, çeteler, kasetler, o arada bekaret tartışmalarıyla gündemin alt sıralarına itilen "hükümet ve seçim" konusunu bir sonuca bağlayamadı.
Kasım'ın ilk haftasıyla birlikte, "Yılmaz - Baykal protokolü ve hükümetin ömrü" yeniden gündemin ilk sıralarına tırmanacak gibi görünüyor.
Netleşmesi beklenen iki konu var:
1- Hükümetin ömrü,
2- Seçim tarihi.
Hükümetin ömrü, bu kez değişik bir iktidar - muhalefet ilişkisine bağlı. Hükümetin düşmesi muhalefetin muhalefetine değil, aksine hükümeti desteklemesine bağlı. Eğer, CHP desteklerse, hükümet düşecek. Böylece siyasi tarihimizde ilk kez, muhelefet "destek verdiği" için hükümet düşürmüş olacak.
Bu çelişkinin nedeni Yılmaz - Baykal protokolü. Protokol gereği, CHP destek verip Meclis'te bekleyen önemli tasarıların yasalaşmasını sağlarsa, buna karşılık Başbakan Yılmaz da istifa edecek.
BU coşku neden?
Neden milyonlarca insan Cumhuriyet'in 75'inci yılında sokaklara döküldü? Neden hep bir ağızdan marşlar, şarkılar, türküler söyledi, dans etti? Neden milyonlar Anıtkabir'e aktı?
Sadece Cumhuriyet'in 75'inci yılını kutlamak için mi?
Hayır?
Aslında, bu 29 Ekim'de Türkiye geçmişi kutlamadı, geleceğe olan inancını, aydınlığa ve çağdaşlığa doğru kararlılığını vurguladı.
Üç gün boyunca Onuncu Yıl Marşı dillerden düşmediyse, bugün halk, o günlerin coşkusunu yakaladığı içindir. O coşkuyla geleceğe akmak istediği içindir. Atatürk'ün, Atatürkçü düşüncenin haklı çıktığını bir kez daha dünyaya haykırmak istediği içindir.
Artık görüldü ki, Cumhuriyet'in meydanları boş değildir. Cumhuriyet nesillerinin bugüne kadarki suskunluğu, hep öyle kalacakları anlamına gelmeyecektir. Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'ni içten ve dıştan yıkmak isteyenler ayaklarını denk alacaklardır.
ADANA - Ankara seferini yapan Ayvalık uçağının kaçırılmasının gölgelediği önemli gelişmelerden biri de, Moskova'nın Abdullah Öcalan hakkında verdiği "sınır dışı "edilmesi kararıydı.
Başbakan Mesut Yılmaz'ın bu konuda Moskova'dan beklediği üç seçenek vardı:
1- Öcalan'ın iade edilmesi,
2- Rusya sınırları dışına çıkarılması,
3- Rusya'da enterne edilmesi.
Mesut Bey, birkaç gün önce yaptığımız sohbette bu olasılıkları değerlendirirken, Rusya'nın iade seçeneğine yanaşmayacağını, ancak Suriye gibi yurt dışına çıkarma kararı verebileceği beklentisi içindeydi.
Moskova'nın kararı, Mesut Bey'in beklentisinin isabetli olduğunu gösteriyor. Öcalan'ın Suriye'den çıkartılmasından sonra Ankara, bu kez benzer bir sonuç almak için Moskova üzerinde yoğun bir diplomatik çabaya yöneldi. Rusya'ya karşı, Suriye'ye yapıldığı gibi bir askeri güç gösterisi söz konusu değildi, ama özellikle ekonomik ve siyasi ilişkilerin ön plana çıkarıldığı bir
BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'ın, ilgili bakanlar ve bürokratlarla birlikte resmi konutunda yaptığı "basın sohbeti" henüz gerçekleşmeden, gündemde yer tuttu.
Yapılan değerlendirmeler, bu toplantının, Türkbank'ın satışı, mafya, çete ilişkileri, karapara olayıyla ilgili iddialar konusunda, Yılmaz'ın basınla, bakanları ve bürokratları "yüzleştireceği" yönündeydi. Yılmaz'ın sorumluluktan kaçınmak için basının karşısına, bakanları ve bürokratları çıkarmayı yeğlediği öne sürülüyordu.
Ancak, toplantı başlar başlamaz, henüz biz sormaya fırsat bulamadan Başbakan, bütün sorumluluğu üstlendiğini açıkladı:
"Eğer bir yanlış yapılmışsa ve bu benim bilgim dahilindeyse peşinen söyleyeyim ki, sorumlusu benim. Benim bilgim dışımda bir yanlış yapılmışsa da bunun gereğini yapmak da yine benim sorumluluğumdadır."
Başbakan, sorumluluktan kaçan biri olmadığını, aksine sorumluluk üstlenmeyi seven biri olduğunu da vurgulayarak, toplantıya katılan bakan ve bürokratları rahatlattı.
Yılmaz,
CUMHURİYET yürüdü...
Türkiye, dün, her karış toprağında Cumhuriyet'in 75. yılına, Atatürk'e, Anıtkabir'e yürüdü.
Yaşlısıyla, genciyle, kızıyla, erkeğiyle, çoluğuyla, çocuğuyla, askeriyle, siviliyle Türkiye yürüdü...
Cumhuriyet'e, Atatürk'e, Anıtkabir'e doğru atılan tüm "adım"ları tek tek kutluyoruz...
* * *
CUMHURBAŞKANI Demirel, Diyarbakır - Şırnak gezisi dönüşünde Cumhuriyet mesajları vermeye devam ediyor. Gidiş yolunda cumhuriyeti değişik ölçülerle tarif eden Demirel, dönüş yolunda da 21. yüzyılın cumhuriyetini anlatıyor.
Hürriyet yazarı İsmet Solak'la birlikte, son siyasi gelişmelere ilişkin sorularımızı bir saatlik yolculuğun ileriki dakikalarına saklayıp Cumhurbaşkanı'nı dinliyoruz: