DÜN, muhteşem bir gündü. 80 il ve 700 ilçede milyonlarca yurttaş, Cumhuriyet için yürüdü. Kadın, erkek, yaşlı, genç, sivil, asker milyonlarca insan, Atatürk'e ve Cumhuriyet'e bağlılıklarını haykırdı. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü kitlelerin soylu sessizliğini zaaf olarak görenlere son yıllarda verilen en güzel cevaptı bu...
Meğer ne kadar da çok düşmanı varmış Cumhuriyet'in. 75 yılda kimi açık, kimi gizli; kimi içten, kimi dıştan; kimi kuzu, kimi kurt kılığında saldırıp durdu Cumhuriyet'e. Ama yıkamadılar, yıkamayacaklar.
Bazıları onu küçük göstermeye çalışsa da, Cumhuriyet yaşıyor, Cumhuriyet yürüyüşü sürüyor.
Geçtiğimiz hafta Türkiye'nin gündeminde Milliyet vardı. Onur mücadelesi olarak tarihte yerini alan bir Milliyet Olayı yaşandı.
Geride bıraktığımız günlerde, yazarlarımız olup bitenleri köşelerinde anlattılar. Milliyet çalışanlarının onurlu davranışlarını dile getirdiler. Milliyet dışında da birçok dürüst yazar, Milliyet gerçeğini anlatan yazılar yazdılar.
 
Cumhurbaşkanı Süleylan Demirel'in kafası 75. yılını kutlayacağımız Cumhuriyet'le dolu.
Ankara'dan Diyarbakır'a gelirken GAP Uçağı'ndaki sohbetimizde kendine özgü benzetmeleriyle Cumhuriyet'in binbir çeşit tarifini yapıyor.
"Önce" diyor, Cumhurbaşkanı Demirel, "Cumhuriyet dediğimiz kara öküzün tasfiyesidir." Ve sorup yanıtlıyor Demirel, Cumhuriyet'i.
- Cumhuriyet dediğiniz zaman nedir?
- Bir milyona yakın traktördür Cumhuriyet. 250 milyon dönüm ekili arazidir.
- Cumhuriyet dediğiniz zaman nedir?
- Türk köylüsüne bir bardak temiz sudur Cumuhuriyet.
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel, kolumuzdan tutarak, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan ve meslektaşlarımızın bulunduğu gruba yaklaşıyor...
"Bakın" diyor:
"Size bir hikaye anlatayım. Benim bir partili arkadaşım vardı. Bayburtlu Çatalbaş. Eski bir partili. Bölgede en güçlü adam. Kadim dostum. Bir gün dediler ki; Çatalbaş, partiden ayrıldı, karşı partiye gitti. Haydaa...
Yahu nasıl olur? Hemen Çatalbaş'ı bulun, konuşayım dedim. Ama daha konuşmaya fırsat bulamadan bu sefer dediler ki; Efendim, Çatalbaş partiye döndü. Ben yine de bulun dedim. Çatalbaş'ı buldular. Çatalbaş'a dedim ki:
- Yahu Çatalbaş sen ne yaptın?
'Vallahi efemdim' dedi:
- Ben bir öbür dünyaya gittim geldim."
TERÖR toplantısından Türkiye'nin bütün isteklerini kabul ederek çıkan Suriye'nin, Ankara - Şam arasında kurulmasını kabul ettiği iletişim, geleceğe dönük çalışmalar açısından büyük önem taşıyor.
Ankara - Şam arasında kurulması kararlaştırılan direkt telefon hattı dışında, iki ülkenin karşılıklı olarak ilk kez "istihbarat görevlisi" bulundurması kararı da, bugüne kadar atılmış en önemli adımlardan biri.
Suriye heyeti kurulacak bu yeni denetim mekanizmaları için "siyasi onay" alması gerektiğini belirterek tutanağa bir rezerv koydurduysa da Ankara'daki beklenti, Şam'ın bu kararı onaylayacağı yönünde.
Bu mekanizma pratikte nasıl işleyecek?
Ankara'daki yetkililerin verdiği bilgiye göre; Şam'da bulundurulacak Türk güvenlik görevlisi, terör faaliyetleri veya PKK ile ilgili bir istihbarat aldığında bu istihbaratı bizzat izleyebilecek ve talep ettiğinde Suriyeli yetkililerle istihbarat bölgesine birlikte gidip, durumu yerinde izleyebilecek. İstahbaratın doğrulanması halinde de Suriye güvenlik güçleri
TÜRKİYE ile Suriye, teknisyenler düzeyinde ilk kez sadece, "terör" konulu bir toplantı yapıyorlar.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, bu toplantının daha önce, "güvenlik komiteleri" arasında yapılan toplantılardan farklı olduğunu söylüyor:
"Bu sui generis bir toplantıdır. Sadece, terör konusu gündeme gelecektir. Daha önceki güvenlik komiteleri toplantıları gibi birden fazla konunun ele alınması söz konusu değildir. Toplantı, Ankara'nın izlediği kararlı politikanın ortaya çıkan ilk somut sonucudur."
Bugün yapılması beklenen toplantı, Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa'nın Şam'dan getirdiği mesajların Ankara tarafından ciddiye alınmasının bir sonucu... Amr Musa'nın bu mesajıyla birlikte getirdiği Şam kaynaklı görüşme önerisine Ankara da tek koşulla evet diyebileceğini bildiriyor:
- Eğer toplantı klasik güvenlik komiteleri toplantısı gibi olacaksa, Ankara için anlamlı olmaz. Bu, tek maddeli ve tek taraflı bir toplantı olmalıdır. Eğer Suriye, Türkiye'nin önerilerinden sonra somut adımlar atmışsa, bunları
KABINA sığmayan çeteler Türkiye'nin kabuğunu çatlatırken,
Siyaset - ticaret - mafya üçgeninde milyarlarca dolar havada uçuşurken,
Cinayetten, vurgundan, karaparadan, uyuşturucudan arananlar, ellerini kollarını sallayarak ortalarda dolaşırken,
Baklava çaldıkları için 6'şar yıla mahkum edilen çocuklar cezeavinde yatıyor.
Arkadaşımız Nedim Şener, bu çocuklarla Elazığ Çocuk Islahevi'nde görüştü. Küçük ya da büyük hırsızlığın savunulacak tarafı yok. Ama insan, bir yanda trilyonlarla götürenlerin nasıl itibar kazandıklarını, öte yanda iki dilim baklava için küçük çocukların hapsedildiğini görünce "Adalet bu mu?" diye sormaktan kendini alamıyor.
Nedim Şener'in haberinde bir gerçeğin daha altı çizildi: Gaziantep'te baklava çalan çocukların ifadelerini işkenceyle aldığı öne sürülen Büro Amiri, dokuz ay sonra, büyük bir otomobil hırsızlığı şebekesinin başı olarak meslektaşlarınca yakalanmış ve mahkemeye çıkarılmıştı.
Baklava
BAŞKENT, 18 Nisan 1999'da yapmayı kararlaştırdığı erken seçimin daha da öne çekilmesini tartışıyor. İktidar partilerinin gündeme getirdiği bu yaklaşım, ana muhalefet partisi Fazilet tarafından da destek gördü. Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan dünkü görüşmemizde, "Biz erken seçime dünden hazırız" karşılığını verdi ve şöyle devam etti:
"Fazilet Partisi'nin seçimin 1999'a kalmaması yönündeki önerisi, yeni değil. Biz, başından beri bunu savunduk ama diğer partiler yanaşmadılar. Şimdi bizim sözümüze gelmiş görünüyorlar. Eğer, bu yönde bir önerileri olursa, destek oluruz."
Kutan'ın Aralık'ta seçim yapılmasıyla ilgili olarak üzerinde durduğu bir husus Yüksek Seçim Kurulu'nun yaklaşımı. Kutan, "Yüksek Seçim Kurulu'ndaki teknisyenler, daha önce seçim hazırlığı için en az 50 gün gerekir demişlerdi. Şimdi bu süreyi dikkate alarak çalışma yapmak gerekir. Eğer önümüzdeki hafta Meclis, Aralık'ta seçim kararı alırsa belki yetişebilir. Ama daha sonrası geç olabilir" diyor.
Bu arada, Recai Bey, bir de öneride bulunuyor:
&n
HUKUKTA usul, esası korumak içindir.
Usulün hukuku, esasın amacından saptırılmasını önlemek için vardır. Esası delmek için önce usulü delmek gerekir. Bir başka deyişle usulü delen, esası da deler.
Bu nedenledir ki kamu hukukunda da, özel hukukta da, usul kuralları geniş yer tutar.
Örneğin, devlete mal ve hizmet satmanın da, devletten mal ve hizmet almanın da usulü vardır. Kamu ajanları usul hukukunu uygulayarak mal ve hizmet alır veya satarlar. Kamu fonlarını kullananlar ve fonlarla ilişkiye girerek kamuya mal ve hizmet satanlar usul hukuku kurullarına uymak zorundadırlar. Bu kurallara uymamak cezai sorumluluk doğurur.
Demokratik ülkelerde anayasalar bile usul kuralları içerirler. Ve bir defa dahi delinmeleri ceza ehliyeti taşıyanlar için ceza ile sonuçlanır.
Devletle iş yapmanın usul kurallarını belirleyen en önemli yasalardan biri Devlet İhale Yasası'dır. Uygulanmayan alanlar da bu yasaya paralel düzenlenmiş diğer yasalar ve hukuk düzenlemeleriyle