Rusya-Ukrayna savaşında 6 ay geride kaldı. 24 Şubat’ta başlayan savaş değişik bir dinamikle devam ediyor. Savaşın sonu, tünelin ucu henüz görünmüyor. Savaşa yönelik zaman algısı da cephedeki zaviyeye göre değişiyor. Ukrayna açısından bakıldığında bu savaş artık bir ölüm kalım meselesi. Her saniyesi önemli. Zira 1991 yılında bağımsızlığını elde eden ülke 2014 yılından bu yana toprak kaybediyor. Ülke toprak bütünlüğünü yitiriyor. Bu yüzden savaşın hızlı bir şekilde sonuçlanması son derece önemli. Savaş ne kadar kısa sürerse aslında o kadar az toprak kaybetmiş olacak. Rusya cephesinden bakınca, Moskova ufak adımlarla da olsa hedefine parça parça ulaşmaya devam ediyor. 2014 yılında Kırım’ı ilhak ettikten sonra 24 Şubat 2022’de başlattığı “özel harekat” ‘sayesinde’ Rusya Federasyonu, Ukrayna’da 125 bin km2’lik bir alanı ele geçirmiş durumda. Ülkenin %20’sini kontrol ediyor.
Ukrayna toprak bütünlüğünü muhafaza edebilmek için şiddetle mühimmata
Tatil dönemi sanki sona erdi. Normalde Avrupa Birliği (AB) ile NATO’ya ev sahipliği yapan Brüksel’de tatil rehaveti eylül ayının ilk haftalarına kadar sürüyor. Ancak bu sene tatil rehavetine pek yer yok.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, şimdiden mesaiye başlamış durumda. Sırbistan ile Kosova arasında artan gerginliğe yönelik olarak açıklamalarda bulunmak mecburiyetinde kaldı. Milliyet gazetesinin sadık okuyucuları bu sütunda, Moskova’nın Rusya-Ukrayna savaşı çerçevesinde Balkanları da karıştırmaya hazırlandığını yazıp bu hususta uyarılarda bulunduğumu anımsayacaklar. Zira 29 Mayıs’ta Rusya’nın 3 Kasım’da sona erecek olan Bosna Hersek’teki BM Barış gücünün görev süresini yenilememeye meyilli olduğunun altını çizmiştim.
Stoltenberg, NATO’nun Kosova’ya müdahale etmeye hazır olduğunu söyleyerek, Sırbistan ile Kosova arasındaki gerginliğe siyasi çözüm bulma çağrısında bulundu. AB’nin Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de AB adına, Belgrad ile Priştine arasında arabuluculuğa
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin ziyaretiyle Tayvan konusu yeniden alevlendi. ABD Başkanı Joe Biden, Mayıs ayında Çin’in Tayvan’ın toprak bütünlüğünü tehdit etmesi halinde Washington’un askeri açıdan cevap vereceğini açıklamıştı.
ABD’nin Çin’e yönelik kaygıları yeni değil. 2000’li yıllarda görev yapan ABD başkanı George Bush’tan bu yana, Washington’un Çin’in Batı’nın çıkarlarını tehdit ettiğine yönelik bir değerlendirmesi var. Başkan Obama da, ABD’nin Pekin’e yönelik tutumu ve stratejik açıdan Çin denizine açılımı konusunda çalışmalar gerçekleştirdi. Ancak bu stratejisini hayata geçiremedi, zira Arap baharı, Suriye krizi ve Afganistan’la meşgul olan Obama, ülkesinin dikkatini bir türlü Çin’e yöneltemedi. Keza başkanlığı sırasında Çin’le ticaret savaşı başlatan Trump, stratejik açıdan ise Çin’e odaklanacak fırsat bulunamadı.
Çin’in Tayvan’a yönelik
Avrupa Birliği’nin (AB) başkenti Brüksel Temmuz ayları sonunda rehavete kapılmaya başlar. Yaz rehaveti olarak da niteleyebiliriz. NATO ve AB kurumlarında görev yapan büyükelçiler tatile ayrılır. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg başta olmak üzere, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Parlamentosu Başkanı tatil havasına bürünürler. Ancak AB üyesi ülkelerin büyükelçileri ekseriyetli tatile çıkmış olsa bile, Brüksel’de hareketlilik ve karışıklık devam ediyor. Hafta başında, AB’ye üye ülkelerin daimi temsilci yardımcıları ile enerji bakanları, Rusya’dan gaz alımını kademeli olarak azaltma kararı aldılar. Macaristan kararı veto etmeye çalıştı. Ancak enerji konusu oy birliğiyle değil, nitelikli oy çoğunluğu ile alınıyor. Macaristan’ın nefesi de kararın alınmamasına yetmedi.
Aynı Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban, hafta başında Romanya’da katıldığı bir toplantıda ‘Macaristan’da karışık ırk istemiyoruz ve buna izin vermeyeceğiz’ şekilde sözler sarf
Avrupa Birliği’nin (AB) en büyük üçüncü ekonomik gücü olan İtalya’da Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, Başbakan Mario Draghi’nin istifasını kabul ederek meclisi feshetti ve erken seçim kararı aldı. 25 Eylül’de sandık başına gidecek olan İtalyanlar ülkeyi yönetecek yeni oluşumu belirleyecekler. Şubat 2021’den bu yana başbakanlık koltuğunda oturan eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi, ülkesinin ekonomik ve siyasi buhran yaşadığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Mattarella tarafından göreve çağrılmıştı. Draghi, pandemi sürecini oldukça iyi yönetti. Yetmedi, Avrupa Komisyonu’nun üye ülkeler için ayırdığı 750 milyar Euro’luk ekonomik canlandırma paketinden 200 milyar Euro pay almayı başardı. Avrupa Komisyonu, AB içerisinde Draghi’ye olan güvenden dolayı Roma’nın sunmuş olduğu canlandırma paketini kabul etmişti.
Koalisyon ortakları da Draghi olmamış olsaydı, Kovid sürecinin bu kadar iyi yönetilemeyeceğini, Avrupa Komisyonu’nun da canlandırma paketine onay vermeyeceğini biliyorlardı. Bu
Belçika Başbakanı Alexandre de Croo, Haziran ayında, Fransa’nın dönem başkanlığını noktalayan Avrupa Birliği (AB) zirvesinde sadece kendi halkını değil, tüm AB ülkelerinin halklarını uyarmıştı “Zorlu bir kış geçirmeye hazırlanın!” diye. Nitekim Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan akaryakıt fiyatlarındaki artışlar, sadece AB’yi değil, tüm dünyayı etkiledi. Emtia piyasalarında yaşanan ani yükseliş maalesef sürüyor. Düne kadar sadece petrol ve doğalgaz fiyatlarının pahalılığından şikâyet edilirken, Rusya’nın gaz arzının kademeli olarak düşürmesi ve AB’ye ülkelerinin sınırlı stratejik rezervleri nedeniyle, şimdilerde geleceğe de pek iyimser bakılamıyor. Nitekim sadece Belçika’da elektrik fiyatları üç kat, doğalgaz fiyatı da metreküp başına neredeyse 4 kat arttı, artmaya da devam edecek.
Bu çerçevede, Alexandre de Croo, tespitini yineleyerek, Belçika’da halkın yakıt tasarrufunu düşünmesi gerektiği uyarısında bulundu. Hükümet, halkın alım gücünü artırmaya yönelik önlemleri
NATO’ya üye ülkelerin liderlerini bir araya getiren Madrid zirvesi geride kaldı. Ancak alınan kararlar hala geniş yankı uyandırmaya devam ediyor. Nitekim NATO’nun yeni nesil erken uyarı uçakları ‘Awacs’ların yeni şartnamesinden, Avrupa Birliği’nin (AB) stratejik otonomi fikrinin NATO’yla çelişmeye başlamasına kadar çeşitli konular tartışılmaya devam ediliyor.
Kuşkusuz, ABD, Kanada, Norveç ve Türkiye gibi AB’ye üye olmayan NATO müttefiklerinin AB ile ne şekilde işbirliğinde bulunabilecekleri meselesi tartışma konusu. ABD uzun süre, masum bir şekilde AB’nin NATO nezdinde daha fazla temsil edilmesi gerektiğini düşündü. Bu hususta bir sorun görmedi. AB’nin kendi özerk savunma imkan ve yeteneklerini geliştirmesine de uzun süre ses çıkarmadı. AB-NATO kurumsal işbirliği konusunda her zaman teyakkuzda olan Türkiye, hem ABD’yi hem de AB’ye üye olmayan sair müttefikleri bu konuda her zaman uyardı. AB’yi NATO’ya daha fazla dahil etmenin tek taraflı bir ödün olduğunun altını çizdi Ankara.
Geçtiğimiz Mart ayında NATO’ya tam üye olmak amacıyla resmen adaylık başvurusunda bulunan İsveç ile Finlandiya, İttifak’a üyelik senedini bugün imzalayacak. NATO Genel Sekreter Jens Stoltenberg’in ev sahipliğinde düzenlenen törende, İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde ile Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto hazır bulunacak. NATO’ya üye 30 ülkenin büyükelçilerinin de hazır bulunacağı törenin ardından, Stoltenberg, iki bakanla basın mensuplarının önüne çıkacak.
Madrid Zirvesi’nde Türkiye ile Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan mutabakat muhtırası, iki Baltık ülkesinin üyelik senetlerinin hazırlanması açısından son derece etkili oldu. Madrid’de “davet edilmiş ülke” statüsüne yükselen İsveç ile Finlandiya, bugün düzenlenecek imza töreninin ardından NATO’ya bir adım daha yaklaşmış olacak. Helsinki ve Stockholm’ün mutabakat muhtırasında yer alan yükümlülükleri yerine getirmeye devam ettiği sürece, Ankara’nın da, iki