Geçtiğimiz hafta Almanya’da düzenlenen seçimler dünyada olduğu gibi Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerde de geniş yankı uyandırdı. Sandıklardan çıkan siyasi aritmetiğe göre ülkede koalisyon hemen kurulamayacak. Kurulacak olan koalisyonun başbakanı da oldukça zayıf olacak. Oysa AB içerisindeki itici gücü Paris-Berlin ekseni oluşturuyor.
Seçildiği günden bu yana AB üzerinden var olmaya çalışan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun süre Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in gölgesinde kaldı. AB’nin, savunma, tedarik zinciri, kurtarma fonu, borçlanma kapasitesi ile kamu borcu ortaklığı, bir başka değişle borç mütüalizasyonu konusundaki çalışmaları henüz Macron’un istediği ölçüde başarı gösteremedi. Merkel ise, Macron’un özellikle AB’ye üye ülkelerin borçlarının tüm üye ülkeler tarafından garanti altına alınmasına yönelik talebine hiç sıcak bakmadı. Pandemi esnasında yaşanan ekonomik krizden dolayı ucundan da olsa biraz
Almanya seçimleri, gerçekten de dünyanın tahmin ettiği kadar karmaşık bir tablo ortaya çıkardı. Zira Alman siyasetinde geleneksel dengeler değişti, ortaya farklı bir mozaik çıktı.
Çelişkilerle anlatılabilecek bir seçim yaşandı Almanya’da. Sosyal Demokratların (SPD) başbakan adayı Olaf Scholtz, bundan iki yıl önce partisinin başkanlık yarışını kaybetmişti. Buna rağmen “adaysızlıktan” dolayı partisi adına başbakanlık yarışına katıldı ve sandıktan birinci parti çıkmayı başardı. 2017’deki seçimlerde erimekte olan ve geleceği tehlikede görülen partiyi yeniden canlandırdı. Yetmedi, 2005 yılından bu yana temsil ettiği siyasi oluşumun en iyi skorunu aldı. Ancak siyasi rakibi Armin Laschet ile farkı koruyamadı.
Almanya siyasi tarihinin 16 yılına damgasını vurmuş Şansölye Angela Merkel’in halefi olarak gösterilen Armin Laschet ise, seçim sürecine iyi başlamasına rağmen, Mayıs 2020’de en yakın rakibiyle arasındaki 13 puanlık farkı skandallarla eritti ve hatta SPD’nin adayının 6 puan gerisine düştü. Partisinin en kötü sonucunu almasına
16 yıl önce iktidara gelirken, Almanya siyasetinde bir ‘çığırın’ açılmasına neden olmuştu. Muhafazakâr bir ülke olarak bilinen Almanya’nın ilk kadın Şansölyesi sıfatına nail oldu. Ayrıca Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Alman kökenli ilk Başbakan olma unvanını da eline geçirdi. Çığır belki de bununla sınırlı. Zira Angela Merkel’in ekonomi politikalarındaki başarısının altındaki sır aslında selefi olan Gerhard Schröder’in gerçekleştirmiş olduğu kapsamlı ekonomik reformlar. İş piyasasına getirmiş olduğu esneklik, saat başı ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların sınırlandırılması gibi Alman ekonomisini yeniden canlandırıp rekabetçi bir kimliğe büründürmek üzere yaptığı derin değişiklikler, Schröder’in koltuğunu kaybetmesine neden olmuştu. O tarihten bu yana Merkel’in, çok kapsamlı ve ülkenin rekabet gücünü arttırabilecek derin bir çalışması olmadı. Buna karşılık iyi bir muhafazakâr olarak Schröder’in ekonomik reformların meyvelerini sürdürmek
ABD ile Fransa arasında ilişkiler aniden gerildi. Fransa dışişleri bakanı, diplomatik teamülleri zorlayarak, Avustralya’nın Fransa’yla imzaladığı denizaltı satış anlaşmasını tek taraflı olarak feshetmesini ‘hainlikle’ suçladı. Yetmedi, Avustralya’nın ABD ile aynı tür bir anlaşma imzalamasını da çok ağır bir dille kınadı. ‘Fransa’nın sırtından bıçaklandığını’ dile getirerek çok ağır sözler sarf etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves LeDrian biraz da duygusal davranıyor aslında. Zira Canberra ile Paris arasındaki anlaşmayı 2016 yılında Fransa adına kendisi imzalamış, tabiri caizse ‘işi o pişirmişti’. Üstelik 56 milyar Euroluk bir anlaşma. Fransa savunma bakanı da aynı şekilde sert ve belki de amacını aşan açıklamalarda bulunmadı değil. Zira Florence Parly, ABD ve İngiltere’nin bu hamlesiyle uluslararası ilişkilerde uzun süre iz bırakacak ve geriye dönüşü olmayan bir sürece girilebileceğini söyledi. Fransa’nın kızgın olması doğal. Zira birkaç ay önce de İsviçre son dakikada Fransız savaş uçağı
Avrupa Komisyonu Başkanı, Afganistan’dan çekilme sırasında yaşananlar sonrası tartışılmaya başlanan AB savunma gücünde Türkiye’nin de yer alabileceğini söyledi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Avrupa Birliği’nin (AB) durumuna ilişkin olarak yıllık bilanço konuşmasını gerçekleştirdi. Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Fransa’nın Strasbourg kentindeki olağan oturumunda konuşan Ursula Von der Leyen (VDL), AB’nin savunma gücü oluşumu, Kovid’le mücadele ve küresel meselelerle ilgili komisyonun uzun vadeli projelerini açıkladı.
ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde yaşanan kaostan uzunca bir süre bahseden Von der Leyen, AB’nin savunma gücüne ihtiyaç duyduğunu tekrarlayarak, bu konuda çalışmaların başladığını açıkladı. 5 bin askerlik muharip gücün oluşturulmasının önemine vurgu yapan VDL, AB’nin geçmişteki çabalarının sonuçsuz kalmasının en büyük sebebinin siyasi irade eksikliği olduğunun altını çizdi. VDL, NATO Genel Sekreteri Jens
Dünya, doğal afetler ve Afganistan’daki kaos görüntülerinin etkileriyle yankılanırken, Avrupa ülkelerinde de seçim heyecanı doruğa ulaştı. Örneğin 26 Eylül’de Almanya’da yapılacak genel seçimlerde Angela Merkel’in koltuğuna kimin oturacağı kesinlik kazanacak. An itibariyle Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Olaf Schultz yarışı önde götürüyor ve Merkel’in veliahtı Armin Laschet’in 5 puan önünde görünüyor.
Fransa’daysa Nisan 2022’de yapılacak seçimlere henüz start verilmedi. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hazırlıklara şimdiden başladı. Fransa’nın en önemli kentlerinden biri olan Marsilya’ya 3 günlük ziyarette bulunan Macron, şehrin yeniden imarı için kesenin ağzını açtı. Okul ve sosyal tesislere 500 milyon, ulaştırma ve altyapıya 1 milyar olmak üzere toplam 1.5 milyar euro’luk mali yardım sözü verdi. 2017’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron, Sosyalist Parti’nin merkez sol seçmenini, Liberal demokratların neredeyse
ABD ve NATO müttefiklerinin Kabil’den geri çekiliş süreci kaos içerisinde gerçekleşti. Hamid Karzai havalimanından havalanan uçakların iniş takımına sarılarak ülkeden kaçmaya çalışan Afganların görüntüleri bütün dünya televizyonlarında yayınlandı. Uluslararası kamuoyunda sözü geçen birçok kanaat önderi eleştiri oklarını ABD ve Başkanı Joe Biden’a yöneltiyorlar. Oysa yaşanan kaos görüntülerinden sadece ABD değil, NATO ve partner ülkeler de sorumlu. Zira Trump yönetimindeki Beyaz Saray, ABD’nin Afganistan’dan ayrılacağını açık ve net bir şekilde müttefiklerine söylemişti. Geri çekilme sürecini hayata geçirme işlemi ise Biden’a kaldı. Biden, Barack Obama’nın başkan yardımcılığı görevini üstlendiği tarihten bu yana ABD’nin artık Afganistan’dan çekilmesi gerektiğini savunmuştu. Bu yüzden de Biden hem ABD’nin devlet politikası açısından hem de kişisel görüşü açısından oldukça
Birkaç hafta öncesine kadar Almanya’da yapılacak olan genel seçimlerde Başbakan Angela Merkel’in halefi Armin Laschet’in seçimlerin mutlak galibi olarak düşünülüyordu. Ancak seçim kampanyalarının resmen start almasıyla birlikte Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) partisi lideri Laschet kamuoyu araştırmalarında çok kısa sürede 13 puanlık bir düşüş kaydetti. Frankfurt kentinde bulunan bir boks salonunda basın mensuplarının karşısına çıkarak seçim kampanyasını resmen başlatan Laschet, rakiplerine karşı son dakikaya kadar mücadele edeceğinin mesajını verdi. CDU liderliğine geldiği tarihten bu yana seçmenin tepkisine neden olan hareketler ve açıklamalarda bulunan Laschet, partisinin ağır topları tarafından da eleştiriliyor. Zira Almanya’nın batısını vuran sel felaketi esnasında Cumhurbaşkanı Franz Walter Steinmeir’in taziye konuşması sırasında, çevresindeki insanlarla şakalaştığı anlar basına yansıdı. Laschet seçmenlerinden ve bölge halkından özür dilemek mecburiyetinde kalmıştı. İntihal suçlamalarıyla da karşı