ÖNCE “usul hakkında” konuşmalıyız. “Başkanlık sistemi” hakkında “lehinde” ve “aleyhinde” konuşulmalı, yazılmalı, çizilmeli...
Gündem maddesi budur.
“Erdoğan başkan olsun mu, olmasın mı” değil.
Türkiye yeniden inşa edilecekse, bu, önümüzdeki 10’larca yılı belki de 100 yılı kapsayacak büyük proje, adı ister Erdoğan, ister başkası olsun bir “fani”ye nasıl endekslenir.
Elbette siyasi tavırlar alınır.
Demokraside bu doğaldır.
Gereklidir de...
Ama...
GAZETECİ, yazar, TV programcısı Nagehan Alçı’nın bilinmeyen bir özelliği... Nagehan 10 yıl piyano çalmış. Ancak 15 yıldır piyanoya elini sürmüyormuş.
Sinan Akçıl “Çalacaksınız. İnanamayacaksınız yaptıracağım. Sadece beyaz tuşları takip ederek içinizden geleni çalacaksınız. Ben öyle bir eşlik edeceğim ki hissettirmeden bir orkestra olacağız” diyor.
Ve piyanonun başına geçiyorlar...
Gerçekten uyum içinde çalıyorlar...
Sinan, “Nagehan’ın tuşlara bilinçli dokunduğunu” söylüyor. Nagehan da “Cesaretimi yeniden kazanmamı sağladın” diyor.
Şarkıda “düet” deniyor.
FUTBOLU en iyi okuyanlardan biri olduğuna inandığım Mustafa Denizli bugünkü Fenerbahçe-Galatasaray maçı için ne düşünüyor?
İşte söyledikleri:
Çoğu kez maçı kafamda oynarım.
Eksileriyle artılarıyla yan faktörleriyle yaşarım.
Sonra da “sonuç şöyle olabilir” derim.
Bu defa kafamda oynayamıyorum maçı.
Ama şu iki duruma işaret etmek isterim.
ZÜLFÜ Livaneli’nin satırları ilk kez “resimli roman” yapıldı; HAREM...
Masanın üzerinde bulduğumda sürprizdi.
İlk kez oluyor bu...
“Tutar mı” diye düşünmüştüm.
Artık hiç kuşkum yok “tuttu...”
“HAREM” afişlerinin metroda yasaklanması öyle bir tartışma ortamı yarattı ki, kitapçı raflarında kaldı mı, bilemem.
SABAH’ta yazarken 11 yıl boyunca Zülfü Livaneli’yle komşu odalarda çalıştık.
28 Şubat sonralarıydı. Nazlı Ilıcak evinde bir akşam yemeği daveti düzenlemişti.
Masada bir önceki hükümetin İçişleri Bakanı Meral Akşener’le yan yana oturmuştuk.
“Derin devlet” de konuşulan konular arasındaydı.
Meral Akşener şu söylemle şaşırtmıştı:
“İçişleri Bakanı tavanda sallanan lamba gibidir. Görünmeyen birileri duvardaki düğmeyi çevirir lamba yanar, tersine çevirir lamba söner.
İçişleri Bakanı’nın iradesi dışındadır bunlar.”
Bir “komplo” iddiası... İMF Başkanıyken DSK’ya (Dominique Strauss Khan) yakın geleceğin Fransa Cumhurbaşkanı olarak bakılıyordu.
Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Parti’nin adayıydı.
Sarkozy’ye karşı oyları silip süpürerek başkan seçileceği “bankoydu.”
İşte tam o süreçte DSK New York’ta bir seks skandalı batağına düştü.
Hatırlayacaksınız...
Otelin kat hizmetçi polise başvurarak DSK tarafından şiddette ve tacize maruz bırakıldığını iddia etmişti.
Sonradan, kat hizmetlisinin bir komplo kurduğu anlaşıldı.
BAŞKANLIK seçimleri öncesi Obama’yı TV’de izledim. Obama, North Carolina Üniversitesi’nde Jimmy Fallon’un programında konuktu.
Nasıl da rahat ve espri yüklü bir programdı o!
Jimmy Fallon “bir daha seçilirseniz, en fazla çözüm önceliği olan ülke sorunu sizce nedir” sorusuna bakın ne cevap verdi.
“Üniversite bitiren gençlerin işsizlik oranı lise mezunlarından yarı yarıya daha az.
Gençlere üniversite bitirmelerini tavsiye ediyorum.”
BORÇLU BAŞKAN
AMA asıl bundan sonra söyledikleri şaşırtıcıydı.
Acı çekebilmek, insan olmaktır. Aşk acısı da öyle... Orhan Pamuk’un Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi’nde “aşk acısının anatomik yerleşimi” çalışmasıyla karşılaştım. Aşk acısı vücudumuzun hangi bölgelerini dağlar, nasıl yayılır...
Yanda her yüreğe lazım bu “aşk acısının anatomik yerleşimini” görüyorsunuz...
Bedendeki rakamların izahı şöyle:
1- Acının en yoğun olduğu “başlangıç noktası.”
2- Acı güçlendiği zaman göğüs ve mide arasındaki boşluğa hemen yayılır. Sol kısmına sığmaz, sağa da geçer.
3- Sanki içinize bir tornavida ya da kızgın bir demir sokulmuş, içeriden kanırtılıyormuş hissine kapılırsınız.