Beden ve yüz diliyle tartışmasız otoritesini konuşturan bir "cellat" gibi de algılanabilir. Düdüğüne üfleyerek kader rüzgârı, rüzgârları estirir.Elinde gösterdiği "sarı" kart "günahkâr" yazımıdır."Kırmızı" kart ise "sürgün" emridir.................Pazar günü oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş maçını yöneten Bülent Demirlek, yukarıda satırlar yansıttığım Eduardo Galeano'nun hakem tanımıyla -istisnalar elbette var- nasıl da örtüşüyordu!"İlk derbisi", yönettiği "son derbi" olacak kadar kötüydü.Doğruluğu çok tartışma götürür bir penaltı düdüğü ile idam sehpası kurulduktan sonra, kaleci Cordoba'ya -nedeni bile anlaşılmayan- kırmızı kartı, "Beşiktaş'a infaz"ın yağlı ipiydi.Ama...Onun -keyfi- adaletinin üstünde bir de ilahi adalet vardır.Yağlı ipi koptu................Bülent Demirlek'in yargılandığı "Halk Mahkemesi" Şükrü Saraçoğlu tribünleriydi."Onuru için oynayan Beşiktaş'a ve kaleyi, kırmızı kart gören Cordoba'dan devralan Pancu'ya, tribünlerden Fenerbahçeli taraftarların fırtına gibi alkışları" acaba, hakem Bülent Demirlek'in yüz rengini değiştirdi mi?Bu bağlamda, gerçekten son haftaların en iyi futbolunu oynayan Fenerbahçe takımını ve seyircisini de kutluyorum.Demirlek'in Fenerbahçe
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Öcalanın yeniden yargılanmasını, "bir önceki mahkemenin yargıçları arasında asker üye olduğu" nedenine dayandırıyor ise...Yargı sürecinin ileri aşamalarında asker üye çekilmişti ve karar aşamasında asker üye yoktu.Ama... AİHM gene de -ilk duruşmalarla sınırlı olsa bile- "asker üye varlığının, yargı sürecini sakatladığı" kanısına varmış olabilir. "Yeniden yargılama" istemi, bu mahkemenin özgür iradesi olarak algılanmalıdır. Türkiye Devleti, AİHMyi, iç hukukunun üzerinde yetki ile donatan anlaşmayı imzaladığına göre, bazı net olmayan yürürlük ifadelerine karşın "Apo için başka, diğerleri için başka" diye çifte standartlı tavır koyamaz. "Hukuk önünde eşitlik" küresel kuraldır. Abdullah Öcalanın yeniden yargılanması, "sorun" haline getiriliyor. Oysa Türkiyenin en iyi Dışişleri bakanlarından biri olan merhum İhsan Sabri Çağlayangilin söylemiyle: "Sorunlar, daha sorun haline gelmeden çözülmeli..." Milliyet yazarları bir süredir Anadolu ve Trakya illerinde yöresel kanaat önderleri ve sivil toplum örgütleri ile bir araya geliyorlar.Gündemdeki sorunlar konuşuluyor.Gece de, Abbas Güçlünün "Genç Bakış" TV programında, o ilin üniversite salonunda,
Bir GS kongre üyesi olarak Trabzonsporu kutluyorum. Mermi gibi goller bir yana, güzel ve hırslıydı da futbolu.Sanki Ali Sami Yende değil, Avni Akerde gibiydiler.Galatasaraya gelince...Kötü oynadılar, gol kaçırdılar.Tamam. Ama asıl acı olanı..."GSlilik ruhu yitirilmiş" gibiydi.Oysa 100. yılda, şampiyonluk umudunun "şalteriydi" bu maç. Pazar günü Ali Sami Yende Trabzonspor, "şaltere" uzandı. Umudun spot ışıklarını söndürdü. GSnin 100. yılı üzerine karanlık çöktü. Bu dram yaşanırken sahada GS fiziki olarak gezintideydi.Yoksa, 100 yıllık tarihin iddiası, kendi sahasında böyle bir teslimiyetçi baş eğmeyle verilir miydi?100 yılın yalnızlık faturası, futbolculara kesilemez. İçlerinde yıllardır çılgınca alkışladığımız, kucakladığımız GS ikonları da var. Elbette hepsi aynı sepete konulamaz. Pazar günü Ali Sami Yende "şalter" indi. GSnin 100. yıl güneşi tutuldu. GS karanlıkta. Dolu tribünler 12. oyuncudur.Eduardo Galeano, seyirci için şöyle yazar:"12. oyuncu, top durduğu zaman onu yeniden harekete geçiren ateşli rüzgârın kendi nefesi olduğunu bilir. Sahadaki 11 oyuncu da boş ve coşkusuz tribünlerin müziksiz dans etmeye benzediğini bilir. Tribündekiler ve sahadaki 11, hep birlikte pazar günü
Yitirilen Papa Jean Paul II sadece milyonlarca Katolikin değil, Hıristiyanlığın da markasıydı. Hıristiyanlığın en etkin propagandası, Oydu. Akçalı yolsuzluklar, Vatikanın muhteşem serveti, Kardinallerin lüks yaşamı, homoseksüel hatta biseksüel ilişki skandalları ile yıpranan Katolik Kilisesinin imajını, Papa Jean Paul II kurtardı.Onun, sade, saygın, içten ve insan sevgisine dayalı doğası, Vatikanın da ötesinde, Hıristiyanlığın saygınlık kazanmasına neden oldu.Son Papa, Katolik devlet Vatikanı aşan ve Hıristiyanlıkla küresel ölçekte örtüşen bir marka olmuştu.Kanıtı mı?..Bir önceki Papanın adını kim biliyor, kim hatırlıyor? Economistin kapağında Papa sonrası Hıristiyanlık sorgulanıyor: "KİLİSENİN GELECEĞİ..." Son PARİS MATCH dergisinde onun yaşamından kesitleri yansıtan ilginç fotoğraflar var.İşte Papa Jean Paul IInin büyüsünü yansıtan formüller gibi.Bazılarını yansıtayım...-Bir otobüsün bütün koltukları sökülmüş, içi boşaltılmış. Tam ortadaki koltukta oturuyor ve eliyle halkı selamlıyor. Resim altı: "İnsan denizinde bir otobüs..."- Adeta buz tutmuş insan denizi...Resim altı: "Kutup soğuğunda Nagazaki. 450 bin Katolik Japon." (Japonya soğuğunu iyi bilirim. Dondurucu soğuğa eldiven
Basgitarda Firuz Soyuer. Mesleği: Emlakçılık.Nişantaşındaki barlardan birinde haftanın bir günü müzik yapıyorlar. Grup bazen genişler. Başka isimler katılır. Mekân da değişir.Asıl mesleği farklı olan müzik dostlarının haftada bir toplanıp caz yapmaları, arkadaşlarıyla caz keyfini yaşamaları yıllardır devam eden gelenek.Geride kalan hafta Nişantaşında gene böyle bir gece. Caz "ayini" sürüyor. Saksofonda Aytek Şermet. Asıl mesleği tıp doktorluğu. Tahlil laboratuvarı sahibi. Piyanoda Emre Tukur. Mesleği: Reklamcılık. Gerisini o gece saksofonda olan Aytek Şermetten yansıtıyorum:"Kaptırmıştık.Keyfimiz yerinde.Salon dolu.Bir baktım merdivenlerden, göğsüne kadar uzanan siyah sakallı, cüppeli, poturlu, elleri tespihli üç adam iniyor.Biri 25lerde. Diğerleri 30lu ve 40lı yaşlarda.Hadise çıkaracak gibi bir halleri yok.Gülümsüyor, yavaş yavaş ilerliyorlar.Ama gene de belli olmaz.Arkadaşlara - müziğe devam, sakın kesmeyin - işaretini verdim.Müziği kessek ve gelenlere odaklansak, salondakiler de onlara yönelecek.Gerilim oluşacak.Bir hadise çıkmamalı.Sakallıların geldiği, mümkün olduğunca fark edilmemeliydi." 3 cüppeli Mekânın sahibi Barbaros Baykal, bu "farklı" konukların yanına
- Öcalan: "Banka kurmayı planlıyoruz."-Talabani: "Bize bağışta bulunacaktınız. Bize yardım (para) toplamak için de bir kampanya başlatın."- Öcalan: "Kampanya başlayacak. Avrupada başlayacak. İnşallah sizin ve bizim bankamız olabilir."- Talabani: "Yoldaşlara... Cuma (Cemil Bayık) için, diğer yoldaşlar için 8-9 cep telefonuna ihtiyacımız var. Çünkü açık telefonlar dinlenebiliyor."- Öcalan: "Önemli şeyler varsa, biri faksla da gönderebilir."- Talabani: "Sadece ikimizin bilmesi gereken önemli bir şey varsa, Dana (Şamdaki KYB Temsilcisi) ile gönderebilirsin."- Talabani: "ABD ve İngiltere benden PKK hakkında rapor istediler. Ben de gözüm üstüne (Kürtçede başım üstünenin karşılığı) dedim.Bir diplomat bana senin Clintona gönderdiğin mektubun önemli olduğunu söyledi. Çünkü, konunun çözümünde inisiyatif onlara bırakılıyormuş."- Öcalan: "Almanlar da barışı destekliyor."- Talabani: "Kışın İngiltere bana geldi. Türkiyeye karşı PKKnın barışa hazır olduğunu söyleyebilecekleri delilleri olsun istiyorlar.Avrupa bu senaryoya önem veriyor. Bir barış planı hazırlıyor.Türkiyenin tam üyeliği için Avrupa barış (Bunun adı şimdilerde Öcalanı da kapsayan af olabilir mi? GC) konusunda dayatacak."
Adına iş takibi yapmak girişiminde bulunduğunu" söyledi.Fırtına koptu.Bu söylem gündemin ilk sırasında.1- Erdoğan, açıklamasıyla doğru olanı yapmıştır. "Arı kovanına elimi sokmayayım" diye çekinmemiştir.Sessizlik/"omerta" yasası, devlette uygulanmamalı.Erdoğan, böylesine iddialı konuştuğuna göre, herhalde gerçekliği kuşku götürmez.Bu bir Ceza Yasası suçu değildir. Ancak ağır meslek suçudur. Müeyyidesi teşhirdir. Dışlanmaktır.2- Ancak açıklama "eksik" de...Çünkü, ad vermiyor.Neden?İsim isim ve konularıyla bunu açıklamalı.Üstelik Başbakan bunların kantitesi için "tonla" diyor.Böyle eksik açıklamalar medyanın tümü üzerinde kuşku yaratır. Güngör Menginin CNNde söylediği gibi kirlenenler de rehin alınmış olur.3- Başbakan belki, kamuoyu önünde isimlerle polemiğe girmek istemiyor olabilir.Bu durumda, medya meslek kuruluşlarının yöneticileri, Başbakan Erdoğan ile özel bir konuşma yaparak bilgi alırlar.Bir başka yol da Başbakanın görevlendirdiği bir sorumlunun, Başbakan onayından da geçmiş isimleri ve konuları kapsayan bir dosyayı, medya meslek kuruluşlarına vermeleridir.Ciddi bir araştırma ve gazeteci normları içinde değerlendirmenin bu kurumlar tarafından yapılmasıdır.Böyle ciddi bir
Ve genişliği, tarihin en büyük kültür istilası. Cumhurbaşkanı Chiracın işaretiyle Fransa, kendi dilinden ve kendi kurumlarıyla bir "arama motoru" projesini başlattı.Aslında...En kolayı, "Google" ile bir anlaşma yapmak ve bu kuruma, internete koyduğu arama motorunun Fransızcasını ısmarlamak.Ancak...Bu da gene, "ABD kültürünün Fransızca türevi" olmak gibi görülüyor.Özgün "arama motoru" çalışması, Fransızca olarak başlatılıyor.Önümüzdeki AB Anayasası Referandumu kazasız atlatılırsa, bu projenin AB şemsiyesi altına sokulması öngörülmekte.Böylece AB markalı ve AB dillerinde bir "arama motoru" 100 milyonlarca siber-kafe tutkununa sunulacak.Türkiye, şimdiden bu proje içinde yer almak için harekete geçmeli.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Bill Gates ile "e-devlet" ortak paydasına, o süreçte seçenek oluşturacak AB "siber girişimleri" için ihtiyat payı bırakmalı.Ayrıca...AB arama motorunda Türkçenin bulunması, Türkçe konuşan diğer cumhuriyetler vizyonu için müthiş bir katkıdır. Kültürel coğrafyanın genişletilmesi kadar ekonomik açıdan harikulade bir pazar büyütme olasılığıdır. Fransız "Googleı" yolda. Fransada yapılan araştırmaya göre, İngilizce "Google" üzerinden ABD kültürünün