Hayatımdaki divalar (!)

3 Nisan 2005

Yerkürenin az sayıda "diva"larından biri.Sıcak ve kişilikli bir Akdeniz kadını..."Mare Nostrum" yani, "bizim deniz" diye tanımlanan Akdeniz, güzelliklerin ve uygarlığın rahmidir.Kadınları da bir başkadır.Çocuklukla ilk gençlik yıllarımın arasındaki çağlarda hayallerimin/rüyalarımın kadınları genelde Akdenizlilerdi. Biri de Sophia Loren...Ve onun gibi iri göğüslü, iri gözlü, kalın dudaklı Gina Lolobrigida.Acı Pirinç filminin, pirinç tarlalarındaki ıslak ve çekici kadını Silvana Mangano... Ornella Mutti ve Claudia Cardinale...Şehla gözlerinde bir başka derinlik bulduğum, Dalida.Soylu güzel Catherine Deneuve...İki istisna...Romantik gençliğimize damardan giren Romy Schneider...Bebek yüzlü Leslie Caron... Sophia Loreni önce sahnede ödül alırken izledim. Sonra da, kısa bir süre onuruna verilen yemekte... Yerküredeki 6 milyar insandan ikisinin aynı metrekarede karşılaşmaları, ihtimaller hesabına göre bilmiyorum kaç katrilyonda birdir.Sıraladığım isimlerden bazıları için, işte o ihtimaller hesabına dahi sığmayan mucizeleri yaşadım.Cumartesi gecesi Lütfü Kırdarda ve Loftta izlediğim Sophia Loren bunlardan biri.Ya diğerleri?Hafızamı yokluyorum... Romy Schneiderle bir tarihte Orangerie

Yazının Devamı

Turnike

2 Nisan 2005

Bu proje neden gerçekleşmedi?Geçelim...Erkan Mumcu, AKP milletvekilliği ve AKP hükümetinde iki bakanlıktan sonra Anavatana döndü. Bugün -2.5 yıllık rötarla- genel başkan seçilecek.Erkanlı Anavatanın şimdiden 10 milletvekili oldu.Parlamentodaki koltuk sayısıyla 3. parti. Son seçimlerden önce Erkan Mumcu Anavatanda veliaht durumundaydı. Genel başkanlığı gündemdeydi. Erkan Mumcu, siyasetin "hiperaktif genç" politikacısıdır.Hızlı düşünen, koşulları hızlı analiz eden, hızlı karar veren ve hızlı uygulayan bir siyasetçi.AKPden istifası da "hızlı" olmuştu.O günlerde "ne yapacağı" ya da "ne yapabileceği" tartışılırken, böyle "10 milletvekilini bir araya getirebileceği" pek akla gelen şey değildi.Başbakan Erdoğan dahil kimilerine göre ise, "sonun başındaydı..."Mumcu, omurgası olan, kişilikli tavır koydu. "Majestelerinin bakanı" olmayı içine sindiremedi. Parlamenter demokrasilerde başbakanların, bakanların üstündeki statüsünü "eşitler arasında birinci" olarak algılıyordu.Duvergernin bazı tür liderler için kullandığı, "seçilmiş krallar" söyleminin ardından gidenler arasında değildi. Kendisinin AKPden ayrılışı da sadece kişisel hadise gibi görülmemeli.Bir "fermuar" hareketini başlattı. Daha

Yazının Devamı

Makulü normalde...

1 Nisan 2005

1- Daha önce de yazdım. TVde söyledim... Bu yasaya karşı gazeteciler ve gazeteci meslek kuruluşları olarak hazırlık aşamalarında -yeterince- katkıda bulunmadık. Yasa çıkarken de metinde zaten olmayan ve belki de şaşırtmaca vermek, dikkatlerimizi başka alana çelmek için gündeme getirilen "zina" maddesine odaklandık. Bu maddenin Yeni TCKye sokuşturulmasını engellediğimiz zaman da kendimizi zafer kazanmış gibi hissettik.Oysa "danayı yakalamıştık ama anası" yasalaşmıştı bile.Sonraki süreçte de pek sesimiz soluğumuz çıkmadı.Yasanın yürürlük tarihi olan 1 Nisana çok az kala ayaklarımız suya erdi. Kıyameti çok geç kopardık.Ancak AB ile mukayeseli bir hukuk dosyası bile olmadığı için, geç kalmış tavır koyuşumuz, sağlam zemine basmıyordu.Ya hükümet, "Karşı çıktığınız falanca maddeler ABnin şu şu şu ülkelerinde yürürlükte" cevabını verirse diye kaygılıydık. Yasanın yürürlüğe girmesine 1 hafta kala nihayet 23 Mart 2005 tarihinde bu kaygıları gidermeyi amaçlayan bir çalışma oluşmuş bulunuyor. Geç ama hiç yoktan iyi.Neyse... Son günlerde öğrendik ki, yasayı hazırlatan iktidar da, bunca olanaklarına rağmen böyle bir araştırma yaptırmamış meğer.Evet... ABye uyum gereği yeni TCK hazırlanıyor...

Yazının Devamı

Antalya / marka

31 Mart 2005

-R.T. Erdoğan nedir?-AKP nedir?-2005 Türkiyesi nedir?Antalya nedir?İlk üçü tamam da, Antalya da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz.Çünkü... Milliyetin etkinlikleri bağlamında Antalyadayız.Konumuz, "Antalya Markası ne olmalı?" Yani..."Antalya nedir?" İşte bir "ne nedir" dizisi... Ve kapitalizm önce ürünü yarattı.Tarımda, sanayide bir şeyi üretmek yeterliydi.O ürünün haberini yapmak dahi reklamdı. Ürünü yaratan üretim aracının fiziki değeri, fiyatıydı.Sonra pazara ürün yığılması, bir başka kavramı devreye koydu. Bir ürünü diğerinden ayıracak etiketlerle anılmaya başladı ürün. Artık nesne, yani, ürünün fiziki varlığı değil, imajı da üretilir oldu.Bu imajı pazarlayanlar da "Verilen bir formatta üretim yapmak, ikinci sınıf kuruluşların işidir. Üretimi taşeronlara bırakalım. Biz imaj yaratalım ve satalım" diyorlardı.Bunların fonksiyonları ürün almak ve markalamaktı. Pazarlama odaklı bir ekonomik faaliyettir bu. Reklam ise, bu anlamın dünyaya iletilmesi için yollardan biri. İmaj markadır, markanın da anlamı vardır. Bu anlamın özü ya da ruhu, satılır. Tüketici, bir fiziki mal kadar, onunla duygusal yakınlığı da hisseder. O nedenle, reklamcılar giderek "ticari kültürün filozof kralları"

Yazının Devamı

AB Partisi

30 Mart 2005

Gerçekten...Türkiye iç siyasetinin önemli ve duyarlı alanlarında "AKP iktidarına laik sınırları" sadece AB koyabiliyor.Yakın geçmişte yeni TCKye sokuşturulmak istenen "zina maddesi" Brükselde bizzat Başbakan Erdoğana "Bu madde yasalaşırsa ABden tarih almayı unutun" çıkışıyla önlenmedi mi?Erdoğan, Brüksele uçacağı saatlere kadar "Karar verdik. Dönüşü yok. Bu madde yasalaşacak" tavrını sürdürüyor değil miydi?"U" dönüşü, Brükselde kapalı kapılar ardında konuşmalardan sonra gerçekleşmişti. Daha sonraları o dönem genişlemeden sorumlu komiseri Günther Verheugenden dinlemiştim. "Başbakan Erdoğanın telefonu açarak Ankaraya bu maddeden vazgeçilmesini istediğini" anlatmıştı. CHP zaten siyasetin ay ışığı gibi... Romantik ve fersiz.Medya olarak bizim kaldırdığımız toz duman, estirdiğimiz fırtına ise Ankara kayalıklarından zerre koparamamıştı. Ama AB, belki de bu esintilerle harekete geçmişti.Böyle başka örnekler de var...Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin laisizmden yana tavır koyan kararları da sağlam bir denetim ve fren... AKPnin karşısında muhalefet boşluğunu "ABnin doldurduğu" söylenebilir. Bir bakıma "AB Partisi" diyebiliriz. Yeni TCK Yasası için de CHPden bir ses ve nefes var mı? Yasa

Yazının Devamı

Ben İncirlikteyken!

28 Mart 2005

"TÜRK KOMUTAN, KÂĞIT ÜZERİNDE -TAM- YETKİLİ GÖRÜNÜYORDU.ANCAK ABDNİN ÇEYREK OTONOM ALANI GİBİYDİ İNCİRLİK..."Bu izlenimi açayım.Sıradan tüm operasyonlar Türk tarafının bilgisi dahilinde.Örneğin....Kuzey Iraka keşif uçuşları ayrıntılarıyla Türk komutanın denetiminde.Uçuş öncesi bilgi ve onay aşamasından başlayarak, tüm operasyon Türk tarafının gözetiminde gerçekleşiyor. ABD uluslarına sadece 100 metrelik bir koridor veriliyor.Irak üzerinde, radar kitlenmesi ya da aşağıdan taciz atışında, ABD pilotu anında karşılık veriyor, füze atarak hedefi yok edebiliyor.Böyle bir durum "meşru savunmaya" girdiği için ABD pilotları inisiyatif kullanmakta özgür. Ancak İncirlike, Türk komutana bildiriliyor. Dönüşte raporlar Türk komutanlığıyla paylaşılıyor.................. İncirlik üssüne konuk olmuştum. Önce şu izlenimi yansıtayım: Gözetleme merkezleri var.İleri teknoloji ile bütün bölgeyi gözlüyor.Orada Türk ve ABD teknik subay ve astsubayları birlikte çalışıyorlar.Merkezdeki 10larca ekran iki tarafa da açık.................Genel fotoğraf ve film merkezleri de iki tarafa açık. Yeraltında çok büyük bir film ve fotoğraf merkezi var.O gün yörede ve Kuzey Irakta uçuş yapılmış ve aşağıdan görüntüler

Yazının Devamı

Bayrak ve ötesi

27 Mart 2005

Elbette "çılgınlık" değil, ama abartma olup olmadığını düşünmeliyiz.Önce altını çizerek belirteyim... "Asker torunuyum." Büyükbabam Mustafa Nadir, doktor paşaydı. Dedem Muharrem Efendinin son görevi, yüzbaşı rütbesiyle Bakırköy Fabrikası Müdürlüğüydü. Büyükbabam, yaralı gazilerimizi tedavi etmiştir. Dedem, Kurtuluş Savaşı boyunca Anadoluda çarpışan ordularımıza gece karanlığında sahile yanaşan motorlarla bez kaçırtmıştır. Yani... Türkiye bayrağına yürekten bağlı olmamı gerektiren bir aileden geliyorum.Ve...Nevruz kutlamalarında Türk bayrağına yapılan küstahlıkları da kınıyorum.Alçaklıktır. BBC internet sitesinden bir haber: "Türkiyeyi bayrak çılgınlığı sardı." 600 metrekare bayrak açmak... Her yerde dalgalanan ay-yıldızlı bayrak... TVlerde bayrak... Doğrusu, kendimi kaptırdığımda "keyif ve coşku" duyduğumu, tüylerimin ürperdiğini teslim etmeliyim.Ancak... Duyguları algılayan beynimin sağ lobunda neon şenlik ışıkları coşkuyla yanıp sönerken, beynimin akılcılığı temsil eden sol lobu ve duygularla akılcılık arasındaki "son sentezi" belirleyen alnımdaki prefrontal korteks aynı frekansı paylaşmadılar.Tepkileri "çok abartılı" buldular.Şöyle bir sorgulama oldu:"Bunları yapanlar 13-14

Yazının Devamı

İp / saniye / yıllar

26 Mart 2005

Masanın üstüne bir ip parçası koymuş ve ucundan çekmişti. İp dümdüz hareketlenerek onun parmağına itaat etmişti. İke, "İşte liderlik budur" demişti.Sonra masanın üzerindeki ipi ileri itmeyi denemişti. İp parmaklarının baskısıyla, dayatmasıyla eğrilmiş büğrülmüş, üst üste yığılmıştı.İke, "İşte liderlik bu değildir" demişti.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir süredir, halkın nabzını yansıtan medyayla gerginlik moduna geçti. Halkı da azarlıyor zaman zaman.İtelemekle, dayatmayla olmaz.İkeın "ipi," her lider için iyi örnektir.Hatırlanmalıdır. Eski ABD Başkanı Eisenhower (İke), lideri, "ip" metaforu ile tanımlamıştı. Gerçi...Her şey dışarıdan göründüğü kadar kolay değil.O nedenle bir "ip" metaforu daha...7 nesil boyunca sirklerde heyecan veren "Uçan Wallendalar" ailesinin en ünlüsü Karl Wallenda, "İpte yürümek yaşamaktır. Gerisi beklemektir" demişti.Liderlik de "İpte yürüyen bilir, ne demek olduğunu" dedirtecek zor zanaat.İpte yürümekte olan lider, ayağı altındaki gergin ipi hep hisseder.Ama, o iple bütünleşmemek, ipi ittiği, dayattığı zaman hedefine vardıramayacağını da unutmamak durumundadır. Bu ip başka İp ne zaman uyumludur? Çekildiği doğrultuya, hedefe ne zaman yönelir?Cevap:"Lider,

Yazının Devamı