Dün Başbakanlık Konutu'ndaki "geç kahvaltı" masasında Başbakan Erdoğan, çağın bu siyaset gerçeğini algılamış görünüyordu: "Medya, kolektif aklın unsurudur diyorum arkadaşlara..." İlerleyen dakikalarda da, haberlere ve köşe yazarlarına yakın izleme markajından kanıtlarını yaşadık.İzlemenin yanı sıra, kendini ifade etmek için de iletişim sürecinde yer alıyor."Diyalog" demokrasinin proteini..................Erdoğan ve AKP için kuşkuların hızla sürdüğü bir gerçek..."Böyle görünüyorlar ama..." diye başlayan bir "B Planı" ihtiyat notu düşülmekte.Dün Erdoğan'ın bu bağlamda geniş yorumlanması gereken bir söylemi oldu:"Hedef, merkez partisi olmak. Başörtülü ve başı açık partimiz, toplum ortalamasını yansıtmalı.Arkadaşlarıma da bunu söylüyorum" dedi.Söylemi önemli."Arabanın ön tekerleri nereye giderse, arka tekerleri de onu izler."AKP'nin "merkez partisi" olması, öndekiler gibi algılanmalı.Rota böyle çizilirse, diğer tüm boyutlarda "yöneliş" aynı olur."Merkez parti siyaseti" ideolojik sapmalar ve uçlara savrulmak olasılıklarının azaldığı çizgidir.AKP, çizginin henüz neresinde?Ayrıca tartışılır.Ancak... "Erdoğan'ın, partisine belirlediği rota", dış politika, ekonomi ve iç politikada yol
Bölgede üretilen tüm şampanyalar çeşitli adlarla etiketlenir. Bunlar bir tür köpüklü şaraptır.Aynıları hatta bazı ülkelerde daha kaliteli olanları üretilir.Ama...Hiçbiri Champagne (Şampanya) adını taşıyamaz.Tadı, üretiliş prosesi, şişelenmesi, her şeyi aynı olan bu içkilerin sadece Fransa/Champagne bölgesinde üretilenler bu adla satılabilir.Uluslararası Ticaret Odaları ve Uluslararası Patent Merkezi kayıtları gereği bir ayrıcalığa sahiptirler.Ve bu nedenle diğer ülkelerde üretilenleri, ne denli yüksek kalitede olurlarsa olsunlar, köpüklü şarap olarak muamele görürler.Düşük fiyatla satılırlar.Bu işlerden anlayanlar, sıradan bir Fransız şampanyası fiyatına, çok daha kaliteli İtalyan köpüren şarabını içerler, ikram ederler.Aynı durum Fransa'nın Cognac (konyak) bölgesi için de geçerlidir. Sadece o bölgede üretilenler Cognac (konyak) olarak satışa çıkabilir. Bölgede üretilen değişik etiketli ürünlerin hepsinin ortak paydası cognactır. Türkiye'deki üretimin bir harf değişikliği ile kanyak olması aynı nedenledir.Tüm özellikleri ile aynı olan içkiler cognac adını kullanamaz. Bunu yapmaya kalkanlar, satacak tek coğrafya bulamazlar.Portekiz'in Porto şarapları, İtalya'nın Parmaggiano
Ardından ilave etti:"Ne yapalım oralarda işler böyle. Kadınlar için pozitif ayrımcılık var. Ben de bunun çok doğru olduğuna inanıyorum. Seçilemezsem çizgim belli. Türkiye'de çalışmalarımı sürdürürüm."İsviçre'deki pozitif ayrımcılık New York için Kemal Derviş'e şans verdi.Derviş, Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcılığı statüsünde olan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) başkanlığına seçildi.Küresel değerlerin, kadın erkek eşitliğine dayandırılmasını ben de yürekten desteklerim. Keşke Türkiye'de de böylesine bilinçli ve kararlı bir pozitif ayrımcılık uygulansa.TBMM'de milletvekillerinin sadece yüzde 4'ünün kadın olması, tüm Türkiye'deki taşınmazların sadece yüzde 7,8'inin kadınlara ait olması çok acı.İspanya'nın son hükümetinde başbakanın kesin tavrıyla bakanların yarısı kadın.TC Hükümeti'nin bakanları arasında ise sadece bir tek kadın var. Onun da görevi, kadın ve aileden sorumlu bakan. Yani Türkiye'nin yönetiminde bütün boyutlar kadınların bakan olmasına kapalı. Sadece kadın ve aile ortak paydası.Kadını evden çıkartıp bakan yapıyor. Ona "sorumluluğun senin cinsin ve evin" mesajını vermek üzücü.Atatürk, kadına seçim hakkını öngörürken, şöyle bir gerekçe öne
Gerçek budur.Anayasa maddesi ve Anayasa Mahkemesi kararları geçit vermiyor.Daha önce Turgut Özal da yasa ile türbanı üniversiteye sokmayı denedi.Başaramadı.Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi'ne takıldı.Öte yandan bir başka gerçek de sosyal doku.Türkiye'de kadınların yarısından fazlasının başı örtülü... Orta dereceli okullar ve üniversite çağındakiler arasında oran çok daha düşük... Ama, grafikte eğilim yükselen eğri çiziyor.Türlü nedenler var.İktidar partisi AKP doruklarında yer alanların aileleri örtülü...Bu görüntü toplum psikolojisine "örnek olmak" olgusuyla yansıyor...Öte yandan "ayniyet" ve "aidiyet" psikolojisi de önemli etkenler. İktidarla örtüşmek diye de tanımlanabilir.İktidar rantını paylaşmakta da baş örtmek itici güç. "Bizden olanlar" ve "ötekiler" ikileminde, birinciler için "pozitif ayrımcılık" 2000'li yıllar Türkiye gerçeği. Birincilerden olmanın simgesi ise ailede kadın bireylerin örtünmesi... Başı açıkken kapananlar geometrik dizisiyle artıyor.Başörtüsü, siyaset İslamın ifade dili... İktidarın kendinden olduğu saptamasıyla protest bir tavır olarak da başörtüsü tırmanışta.............Bunlar ve diğer nedenler bir tarafa... Hepsinin ortaya koyduğu şey, başörtünün
"Kıskaç" deneme olarak önce Diyarbakır'da, sonra NATO toplantısı boyunca İstanbul'da uygulanmış.Başarılı olmuş.Özellikle İstanbul zorlu süreçti. Başkan Bush, Başbakan Blair... Ve diğerleri.Her biri belayı paratoner gibi çeken isimler.Güvenlik ve istihbarat güçleri, o zorlu küresel sınavı başarıyla geçmişti............Denemelerden yüksek not alan ve bir ay içinde altyapısı tamamlanarak uygulamaya konacak "kıskacın" adı "MOBESE..." (Mobil Entegrasyon Sistem Projesi) İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, "bir ay içinde İstanbul'da, New York'taki gibi bir kıskaç'ın uygulamaya konacağını" söyledi. Bu sistem teknik olarak çeşitli unsurların lego parçaları gibi entegre olarak yerleştirildiği bir güvenlik ağı...- Kentin dijital haritası.- Kentteki bütün güvenlik araçlarının mobil olarak hareketinin izlenmesi.- Suç yeri ile bu araçlardan en yakında olanları arasında iletişim ve ulaşım. Yörenin kuşatılması. Faillerin takibi.Araç, çalıntı araç, plaka tanıma aygıtları.- Optik gözlemler ve alınan görüntüler Vatan Caddesi'ndeki merkeze yansıtılıyor.............Sistemin bir diğer ayağı insani boyutlu.- Kapkaç yapan çocuklar için mobil güvenlik araçlarında, uzman polislerin yanı sıra, doktor, hemşire,
Yöredeki diğer kahvelerde, butiklerde de türbanlı genç kadınların sayısı çoğaldı. Giderek daha az "yadırganıyor..." Daha bir yıl önce böyle görüntüler tek tüktü.Metropolün dokusu yenilenmekte. Henüz, bir "kaynaşma var" denilemez... Hâlâ "ötekiler" gibi algılanıyor, "adacıklar" halinde dolaşıyorlar ama "karşıtlık" da yok.Onlarda biraz çekingenlik, Nişantaşı'nın geleneksel dokusunda hâlâ kendine dönüklük...Ancak gene de aradaki psikolojik mesafe kısalmakta.Giderek giyim kültürü de birbirine yaklaşmakta."Türban nedeniyle" kendini ispat kaygısı ağır basıyordu. Çarpıcı ve birbirine tezat, neredeyse varlığını "bağıran" renklerde giysiler, güneşli havalarda bile sıkıntı verici yüksek topuklu çizmeler artık azalmakta.Daha rahat, daha sade, renk uyumu olan giysiler yöredeki insan dokularıyla uyumlu."Türban dışında neredeyse farklılık yok" denilebilir.Bu satırların yaklaşımı, kadın modası yorumu gibi algılanırsa, "yüzeysellik" olur.Sosyolojik ve psikolojik bir gözlemdir."Ayrışma" sürecinin yerini, toplumun iki gerçeğinin "aynı potada harmanlanma" süreci almakta.Belki... Bu görüntüler, yakın zamana kadar "ötekiler" diye dışlananların "yeni iktidar" statüsünü vurguladıkları yolunda da
Sayın Ecevit, evde eşinin egemenliğindeydi. Evin dışındaki yaşamında, başbakanlığında, Hüsamettin Özkan'ın egemenlik coğrafyası başlıyordu.Ve Başbakan üzerinde bu en etkin iki kişi, birbirinden nefret ediyorlardı.Başbakanlık'ta Bülent Ecevit değil, Sayın Özkan vardı.Hükümetin diğer ortağı iki partinin genel başkanlarının birbirlerine güvenleri sıfırdı.Böyle bir yönetimle Türkiye, seçimlere, siyaseten adeta sürünerek geldi.Bizim siyaset literatüründe ENKAZ, yıpranmış bir söylemdir.O kadar çok kullanıldı ki...Fakat... Çok kullanılmasının nedeni, iktidarların geride çok kez ENKAZ bırakmasıdır." Gerçekçi bir yaklaşım...Sözcüklerle Ecevit başbakanlığındaki son koalisyon hükümetinin tablosu, ancak bu kadar net çizilebilirdi. Siyaset kredisi hâlâ yüksek olan bir önceki hükümetin "dişli" bakanı şöyle diyor: "Tıpkı Kafka'nın satırları gibi bir durum... AKP hükümeti işte böyle bir siyaset manzarasını devraldı.Siyasetin arazisine iş makinelerini sürdü.Temelleri attı.Kaba inşaatı süratle bitirdi.İlgiyle, dikkatle izlendi. İçeride ve dışarıda alkışlandı da... Kaba inşaat Şimdi zor olan süreçteyiz. Siyasetin ince yapısı çok daha duyarlı dengeleri gerektiriyor.Laik, demokrat, insan haklarına
Fransa Cumhurbaşkanlığı'na...Hazırlanan Sarkozy'nin, bu referandumu "Türkiye'nin AB üyeliğine de EVET ya da HAYIR oylamasına" dönüştürme çabaları sürüyor. O nedenle referandum ayrıca önem taşımakta.Avrupa'nın nabzını tutanlar bu durumda "sandıklardan çıkabilecek HAYIR oylarının, Türkiye karşıtları tarafından kullanılacağı" kanısındalar.Hatta "AB ile Türkiye arasında 3 Ekim'de başlaması öngörülen üyelik görüşmelerini engelleme tezgâhı" da sezilmekte.Ancak... "Türkiye, çizgisinde ilerledikçe ve kendi kendine çelme takmadıkça bu çabaların etkili olmayacağı" da genel yargı. Fransızlar, referandumda büyük olasılıkla Avrupa Anayasası'na "HAYIR" diyecekler. Açayım...Türkiye'nin AB üyeliği kaygıları, Fransa'da son haftalarda birden tırmanışa geçen "HAYIR"ların nedenlerinden biri ama birinci neden değil.Belki... 6. ya da 7. sırada bir neden olabilir.Geçen yıl AB'den Türkiye'ye görüşme tarihi verileceği 17 Aralık, Fransa kamuoyunun duyarlık sürecinde tavan yaptığı tarihti. Ama o günlerde bile Avrupa Anayasası'na HAYIR" oyları, sadece yüzde 40'tı. Aradan 4 ay geçti. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği tartışmaları, gündemden -neredeyse- düştü sayılır.Buna rağmen Avrupa Anayasası'na "HAYIR"