Orada buluşulur, laflanır, geceye bir yerlerde devam edilirdi...Kemal Baytaş grubun lideriydi. O yıllar Ankarasının en gözde yerlerinden biri olan Çubuk Barajının müdürüydü..Krallar, kraliçeler (Örneğin Şah Rıza Pehlevi ve Kraliçe Süreyya), cumhurbaşkanları orada ağırlanırdı. Kemal Baytaş, ABDden henüz yeni dönmüş genç bir mühendis, sanata yakın. Son model arabasıyla gözde bir bekardı. Kızları mıknatıs gibi çekerdi. Artanı bize de damlardı. Hafta sonları başbakanlık müsteşarıyla, bakanlarla briç oynuyordu. Bürokraside çevresi genişti... Zaten, insani ilişkiler halkalarını aradan geçen yıllarda öylesine genişletti ki, soyadından esinlenerek aramızda Baytaşi Tarikatı dediğimiz dostlar çemberi oluştu.Şarap, aşk, arkadaşlık, sohbetle hep birlikte yılları devirdik. Ve dönemin opera, tiyatro, bale, resim sanatçıları, birkaç gazeteci, yazar her akşam Sanatsevenler Kulübünü mekan tutmuşuz. O grubun en ağırlıklı isimlerinden biri Kerim Afşardı.İyi aktördü.Sıkı devrimciydi. Etik değerler simgesi gibiydi.Girdiği yerde ilgiyi mıknatıs gibi çeker, bilge kişiliğinde harmanlardı.Allah ses vermişti, güzellik vermişti, kalp güzelliği vermişti.Yürek zenginliği vermişti.Onurluydu. Yere düşen çiçeği
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ve dönemin opera, tiyatro, bale, resim sanatçıları, birkaç gazeteci, yazar her akşam Sanatsevenler Kulübü'nü mekan tutmuşuz.
Orada buluşulur, laflanır, geceye bir yerlerde devam edilirdi...
Kemal Baytaş grubun lideriydi. O yıllar Ankara'sının en gözde yerlerinden biri olan Çubuk Barajı'nın müdürüydü..
Krallar, kraliçeler (Örneğin Şah Rıza Pehlevi ve Kraliçe Süreyya), cumhurbaşkanları orada ağırlanırdı. Kemal Baytaş, ABD'den henüz yeni dönmüş genç bir mühendis, sanata yakın. Son model arabasıyla gözde bir bekardı. Kızları mıknatıs gibi çekerdi. Artanı bize de damlardı. Hafta sonları başbakanlık müsteşarıyla, bakanlarla briç oynuyordu. Bürokraside çevresi genişti... Zaten, insani ilişkiler halkalarını aradan geçen yıllarda öylesine genişletti ki, soyadından esinlenerek aramızda Baytaşi Tarikatı dediğimiz dostlar çemberi oluştu.
Şarap, aşk, arkadaşlık, sohbetle hep birlikte yılları devirdik.
Bunun özelliği ise, projeden başlayarak tüm aşamalarıyla yüzde 100 ilk Türk uydusu olması.TÜBİTAK "seçilmiş" Başkanı Profesör Namık Kemal Pak, bu projenin altındaki imza.Ancak fırlatma sırasında Prof. Pak, ne yazık ki Rusyada değil. Neden? En ufak bir meteoroloji değişikliği, programın sarkma nedeni olabiliyor. ....Daha önce Guyanadan fırlatılan uydu, Türkiyeye aitti ama Fransada yapılmıştı. TÜBİTAK yasasına göre TÜBİTAK Başkanları, Bilim Kurulu tarafından seçiliyor. Bilim Kurulu üyeleri 4ü Avrupa Bilim Kurulu üyesi olmak üzere, seçkin değerler.Erdal İnönü, Atilla Karaosmanoğlu, Hasan Subaşı gibi isimler de var.Bilim Kurulu tarafından seçilen isim Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından ikili kararnameyle atanıyor.Bir önceki dönem Başkan olan Profesör Namık Kemal Pak, şubatta Bilim Kurulu tarafından gene Başkan seçilmişti. İkinci görev dönemi, birincinin sona eriş tarihi olan 30 Mayısta başlayacaktı. O tarihe kadar geçen 3 ay boyunca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Pakın yeniden atanma kararnamesini imzalamadı, Cumhurbaşkanına sunmadı. Bunun nedeni de bildirilmedi. Açıklanmadı. TÜBİTAK belirsizlik içinde kaldı.Profesör Pak ile dün konuştuk. "Bu durumda, seçildiğim halde
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
En ufak bir meteoroloji değişikliği, programın sarkma nedeni olabiliyor. ....Daha önce Guyana'dan fırlatılan uydu, Türkiye'ye aitti ama Fransa'da yapılmıştı.
Bunun özelliği ise, projeden başlayarak tüm aşamalarıyla yüzde 100 ilk Türk uydusu olması.
TÜBİTAK "seçilmiş" Başkanı Profesör Namık Kemal Pak, bu projenin altındaki imza.
Ancak fırlatma sırasında Prof. Pak, ne yazık ki Rusya'da değil.
Neden?
Hükümetle evrensel akademik ilkelere dayalı bir YÖK taslağı için uzlaşmaya varıldı. İlerlemeler oldu.Son YÖK tasarısı buharlaştı mı?Hayır... Ama o da sadece referanslardan biri.Daha önce Erkan Mumcunun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında hazırladığı YÖK tasarısı gibi gerekirse bakılan bir metin.Ancak...Hükümet, bu son yasanın artık devre dışı olduğunu - belki de iç siyaset nedenleriyle - açıklamıyor."Yasa geçecektir" söylemleriyle sert rüzgarlar estiriyor.İşin garip yanı rektörler de, o çok fırtınalar estiren son YÖK yasasının artık rafa kalktığını biliyorlar... Fakat tartışmaları alevlendirenler, sanki o "mahut" yasa taslağı hala dayatılıyormuş gibi serbest atış yapıyorlar.Kısacası dışarıda bu gerilim görüntülerine karşın, hükümetle, Üniversitelerarası Kurulun 9 kişilik Koordinatör Komisyonu arasında verimli bir çalışma sürmekte. Yeni yasa tasarısı Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan 9 kişilik Koordinatör Komisyon tarafından hazırlanmakta. Peki neden bu gerilim?İlk olasılık, hükümetin eski yasaya dönmek için "hır" çıkarmak istemesi olabilir.Çünkü, üzerinde anlaşılmakta olan tasarı, üniversiteleri ve YÖKü AKP iktidarının arka bahçesi yapmayacak. İmam hatipler konusu da
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yeni yasa tasarısı Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan 9 kişilik Koordinatör Komisyon tarafından hazırlanmakta.
Hükümetle evrensel akademik ilkelere dayalı bir YÖK taslağı için uzlaşmaya varıldı. İlerlemeler oldu.
Son YÖK tasarısı buharlaştı mı?
Hayır... Ama o da sadece referanslardan biri.
Daha önce Erkan Mumcu'nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında hazırladığı YÖK tasarısı gibi gerekirse bakılan bir metin.
Mahkemelerde sürünecekti.Neymiş?Konserinde, Apo posterleri ve PKK pankartları açılmış.Bu "yataklık ve yardakçılık mı?"Haluk Levent soruyor:"Önceki gün de İbrahim Tatlısesin konserinde birisi Apo posteri açtı. Tatlıses, PKKya yataklık ve yardımcılık mı yapmış oldu?" Haluk Levent, Almanyadaki konserinde PKKya yardım ve yataklık iddiasının eşiğinde yırttı. 48 saat gözaltı bile şanstı. Savcı iddianamesine girseydi, dava açılması zorunluluk olacaktı. Tekrarlayayım ki, Haluk Levent gene de ucuz atlatmış.Bir örnek vereyim:İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman, bir savcı hakkında, "iddianame yoluyla hakaret davası açacağını" söyledi.Savcı, iddianamesinde "Saymanı Almanya casusu olmakla" suçlamış, dava açılmış. Sayman, yargılama sonunda "kanıt olmadığı" için beraat etmiş.Soruyor:"Kanıt yoksa, böyle bir iddianameyi nasıl yazar?" Türk hukuk sisteminde, hakimin iddianameyi ret yetkisi yok.O nedenle dava açılmış.Sayman, yargılanıp beraat edince savcı aleyhine, "iddianame yoluyla hakaret" davası açarken, sonuç alacağından çok da umutlu değil.Fakat, sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de götürecek.Oradan umutlu. Türk adalet çarklarında ilk kez böyle bir dava açılıyor.İlginç bir dosya.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Haluk Levent, Almanya'daki konserinde PKK'ya yardım ve yataklık iddiasının eşiğinde yırttı. 48 saat gözaltı bile şanstı. Savcı iddianamesine girseydi, dava açılması zorunluluk olacaktı.
Mahkemelerde sürünecekti.
Neymiş?
Konserinde, Apo posterleri ve PKK pankartları açılmış.
Bu "yataklık ve yardakçılık mı?"