<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Yakışıklı aktör Leonardo Dicaprio New York Çeteleri filmindeki çete reisi Tweed'in hakkından gelmeye soyunmuştu. Fakat tarihi gerçek, New York çetesinin, küçücük bir gazete olan New York Times'ın yürekli yayınları ile çökmüş olduğudur. Tweed'in karşısına çıkmaya kimse çıkamazken, New York Times büyük bir kampaya başlatmıştı. 25 Eylül 1870 tarihli nüshanın başyazısı şöyleydi:
"Hiçbir halife, han ya da kayzer saltanatı, Tweed kadar hızla yükselmemiştir... Ve işte orada durmuş, paralarımızı cebine indirirken, suratımıza gülüyor."
Kökleri itibarla beslendi
Bu yayın New York'ta öyle ilgi gördü ki, her iki New York nüfusunun yarısı kadar satılmaya başladı. New York'a akın akın gelen göçmenler de okusun diye gazetedeki bu haberler Almanca da yayımlandı.
Gazete Tweed'in soygunlarını belgeleriyle yansıtıyordu.
Tweed, New York Times'ı sahibine, kampanyayı kesmesi için gizlice 5 milyon dolar önerdi. 5 miyon dolar o dönem için başları döndürecek büyüklükte servetti. Gazete hem 5 milyonluk ahlaksız teklifi
O günlerde İran'a resmi bir gezi yapmış olan heybetli bir bakanımız, Tahran Büyükelçilik Konutu'nda şöyle diyor:"Öğrenciler mühim değil. Çarıklılar ve sarıklılar (köylü ve cami cemaati) bizden. Onlara bakın."Ancak 27 Mayıs ihtilali, sarıklılar ve çarıklılarla seçim alınacağını, hükümet kurulacağını ama iktidar olunamayacağını ve öğrenci eylemlerinin tekin olmadığını göstermiştir. Öğrencinin sokağa dökülmesi netamelidir. İran'a dikkat... 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sadece bir hafta önce... Türkiye'de öğrenciler sokaklara dökülmüş. Harbiye, Ankara'da yürümüş... Siyasal İslamın çöküşü Sokaklara inilmesi, bir şeyler olacağının ilk işaretleridir.Öğrenci gösterileri, eylemleri İran'ı sarsmakta.Böyle gitmez.Değişim kaçınılmaz.Petrol gelirlerini dağıtmak artık yeterli değil.Halk giderek yoksullaşıyor.Yeni koşullara tepkili.Çünkü...İran'da ve diğer petrol üreticisi ülkelerde sorun yıllar öncesi yalındı ve çözüm ise netti.1970'li yıllardan sonra OPEC petrole zam üstüne zam yapıyordu. Petrolün varil fiyatı dörde katlanmıştı...Bu müthiş gelirin yarısına, krallar, şahlar, şeyhler ve aileleri elkoyuyordu... Yarısı ise yatırımlara ve sağlık gibi sosyal giderlere ayrılıyordu. Toplum bu paylaşımdan
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Öğrencinin sokağa dökülmesi netamelidir. İran'a dikkat... 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sadece bir hafta önce... Türkiye'de öğrenciler sokaklara dökülmüş. Harbiye, Ankara'da yürümüş...
O günlerde İran'a resmi bir gezi yapmış olan heybetli bir bakanımız, Tahran Büyükelçilik Konutu'nda şöyle diyor:
"Öğrenciler mühim değil. Çarıklılar ve sarıklılar (köylü ve cami cemaati) bizden. Onlara bakın."
Ancak 27 Mayıs ihtilali, sarıklılar ve çarıklılarla seçim alınacağını, hükümet kurulacağını ama iktidar olunamayacağını ve öğrenci eylemlerinin tekin olmadığını göstermiştir.
İslam uzmanı Olivier Roy'un "Siyasal İslamın İflası" iddiasının bir kanıtı daha... İran kaynıyor. Mollaların altındaki zemin kayıyor.
Yıllar almıştı. Hiç de kolay değildi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra MİT'in başına bir paşanın getirilmesi gelenekti.Merhum Turgut Özal Başbakan olduktan birkaç yıl sonra ilk kez MİT müsteşarının bir sivil olabileceğini dile getirmişti.Askerle ilişkileri buz kesmişti.Tartışmalar başladığında, Özal "daha erken" diyerek, projesini rafa kaldırmıştı.12 Eylül sonrası askerin sadece fiilen değil alışkanlıkları ile de kışlaya dönmesi yani "siyasetteki militer cezir hareketinin (denizlerde suların çekilme süreci) tamamlanması beklenmeli" görüşündeydi. İkinci tabu da aşılıyor. 7. uyum paketinde MGK Genel Sekreteri'nin de sivil olması düzenlenecek. Zorlu bir tabu... Birincisi MİT müsteşarının sivil olmasıydı. Yumurta kabuğunu çatlatmak Önce MİT müsteşar yardımcısının sivil olması ortamını böyle bir psikoloji ile sağlandı.Sonraları MİT başkanı da sivilleşti.Büyükelçi Sönmez Köksal'ın bu göreve getirilmesi bir ihtilaldi.Tabii bu süreçte MİT'te asker hakimiyeti üzerine tartışmaların katkısı azımsanamaz.MİT'in başındaki paşalar, idari hiyerarşide başbakana bağlıydılar. Emirleri başbakandan alırlardı ama sicil amirleri Genelkurmay başkanıydı. Asker ocağından bu yüksek devlet memurluğuna
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> İkinci tabu da aşılıyor. 7. uyum paketinde MGK Genel Sekreteri'nin de sivil olması düzenlenecek. Zorlu bir tabu... Birincisi MİT müsteşarının sivil olmasıydı.
Yıllar almıştı. Hiç de kolay değildi.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra MİT'in başına bir paşanın getirilmesi gelenekti.
Merhum Turgut Özal Başbakan olduktan birkaç yıl sonra ilk kez MİT müsteşarının bir sivil olabileceğini dile getirmişti.
Askerle ilişkileri buz kesmişti.
Tartışmalar başladığında, Özal "daha erken" diyerek, projesini rafa kaldırmıştı.
"Aman yarabbi! Ne güzel, ne rahat, ne temiz bir yüz. Ne yalan söyleyeyim, onu görünce içim ferahladı.Kimdi bu rahat, güzel ve temiz yüzün sahibi? Sait Cıvaoğlu! Yani kısacası, Sait Ağabey!Birden kafamda şimşek çaktı.Ağabey, dedim. Seninle konuşmak istiyorum. Dergide şu İçimizden Biri var ya, onun için..." Babam için Muhteşem Öksüzcünün satırlarıyla bir izlenim: ( 1 ) 42 yıl önce babam Babamın çalıştığı zamanlar KİT olan Sümerbank özelleştirilince Sümer Holding olmuştu. Halkla İlişkiler Müdürü Ahmet Baykara bu röportajı bulmuş ve zarif bir mektup eşliğinde bana göndermişti.Herkesin babası kendine güzeldir, iyidir.Fakat aynı izlenimlerin bir başkasından, Muhteşem Öksüzcü gibi gönül adamından yansıtılması hoş.Babalar Günü'nde onu anmak istedim. İkisi de nur içinde yatsınlar.Öksüzcü'nün anlatımına dönelim."Sait Cıvoğlu utangaç bir eda ve hafif kısık bir sesle konuşuyor:'İstanbul'da doğdum. Fatih'te. Baba evi Topkapı Caddesi'ndeydi. Babam Dr. Ahmet Nadir, - genç yaşta paşa olmuştu. G. C. - Abdülhamit devrinin doktorlarındandı.Ama sadece o devrin doktoru.. Yoksa, Jön Türklerin samimi taraftarı hürriyet aşıkı bir insandı babam. O zamanlarda, yani, hürriyet cereyanlarının başladığı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Babam için Muhteşem Öksüzcü’nün satırlarıyla bir izlenim: ( 1 )
"Aman yarabbi! Ne güzel, ne rahat, ne temiz bir yüz. Ne yalan söyleyeyim, onu görünce içim ferahladı.
Kimdi bu rahat, güzel ve temiz yüzün sahibi? Sait Cıvaoğlu! Yani kısacası, Sait Ağabey!
Birden kafamda şimşek çaktı.
Ağabey, dedim. Seninle konuşmak istiyorum. Dergide şu İçimizden Biri var ya, onun için..."
Cinayet, fuhuş, hırsızlık, kaçakçılıkla uğraşanların bu "kondu" mahallelerine girip de canlı çıkmak mucize ama gangster çeteleri bu mahalleleri parsellemişler... Onlara parayı bastırdınız mı özel otomobilleriyle ve onların adamlarının korumasında bu suç üretim gettoları geziliyor. Polisin bile girmeyi aklından geçirmediği hukuk dışı sokaklarda hasır şapkalı turistler geziyor, fotoğraf çekiyorlar.Türkiye adına şükretmiştim.Ama...İşte kırılma noktası... Tinerciler sonunda karakol da bastılar. Komiseri, yardımcılarını, polisleri bıçakladılar, dövdüler. Oysa terör örgütleri bile karakol basmayı göze alamamışlardı. Hareket halindeki otomobilden, karakollara ya da ekip araçlarına, nokta nöbetindeki polislere ateş açıp kaçmışlardı.Saruhan'da bu baskını yapan uçucu madde bağımlıları karakoldan sonra hastanede de dehşet yaşatmışlar. Acil servisteki doktorlara ve diğer sağlık personeline de saldırmışlar. Ameliyat bıçaklarıyla sağlık görevlilerini kovalamışlar. İnanılır gibi değil...Terörün her gün 25 can aldığı o karanlık dönemde bile hastane baskını yaşanmamıştı.Bu olaylar emsal olursa İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, tatil yörelerinde tekrarlanır. Bu olayların önü zor alınır.Yani tuz da