Ankara, kalesi ile meşhurdu. Ankara şimdilerde markalı kuleler şehri haline gelmiş durumda.
Her köşede mantar gibi bir kule yükselmiş... Mevcutları saymaya imkan yok... Şu anda inşa edilmekte olanlardan birkaç örnek vereyim;
* Oran’da inşa edilmekte olan One Tower Kule ve AVM projesi 48 kat 185 metre yükseklikte. 306 daireli.
* Beytepe’de Paladyum projesi 110 metre yükseklikte.
* İncek’te Uptown projesi. 36 kat 110 metre yükseklikte.
* Çukuranbar’da Besa Kule. 20 katlı iki blok 80 metre yükseklikte.
* Beytepe’de Elit Royal Residence projesi 17 katlı. 60 metre yükseklikte.
Elektrik üretimimizin yüzde 47’sini doğalgaz kullanan santraller üretiyor. Sanayi doğalgaz yakıyor. 61 ilde 9.1 milyon aile doğalgaz ile yemek pişiriyor, evi ısıtıyor.
Ve de biz doğalgazı ithal etmek zorundayız. Fiyatı ne olur ise olsun
3 ana satıcıya bağlanmış durumdayız: Rusya, Azerbaycan ve İran.
Doğalgazda en önemli sorun
tedarik sorunu. Düzenli gaz akımını sağlamaz isek elektrikler yanmayacak, sanayi duracak. Ocaklar sönecek. İnsanlar donacak.
Rusya oldukça düzenli gaz gönderiyor. Azerbaycan ve Irak’ta gaz akımında sorunlar çıkabiliyor. Kurtarıcı spot piyasadan sıvılaştırılmış gaz temini oluyor.
Eskiden perakende fiyatları endeksi ile toptan eşya fiyatları endeksi vardı. Sonra bunların adı TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) ve ÜFE (Üretici Fiyatları Endeksi) oldu.
Bu yılbaşı ÜFE ikiye bölündü. Bir bölümü Yİ-ÜFE (Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi), öbür bölümü Tarım-ÜFE (Tarım Ürünleri Üretici Fiyatları Endeksi) oldu.
Eskiden ÜFE’nin içinde yeralan Tarım Ürünleri ayrıldı.
Şimdilerde Yİ-ÜFE, sanayi sektöründeki üreticilerin yurtiçinde sattıkları ürünlerin fiyatındaki değişimi gösteriyor.
Tarım-ÜFE ise tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılık faaliyetleri kapsamındaki ürünlerin ‘üretici’ fiyatlarındaki değişimin izlenmesine imkan veriyor.
Eskiden ÜFE tek iken, ÜFE kapsamına giren tüm tarım ve sanayi ürünleri toplamında, tarım ürünlerinin ağırlığı yüzde 18.34 idi.
Bundan sonra Yİ-ÜFE’de tarım ürünleri fiyatı yok.
2013 yılında ülkede 1 milyon 144 bin konut satıldı. Bu rakam bir rekordur. 2012’de 701 bin, 2011 yılında 708 bin, 2010 yılında 607 bin konut satılmıştı. 700 bin satıştan 1.1 milyona tırmanan satış rekor değil ise neye rekor denilir?
Önce bir noktaya açıklık getirmekte yarar var. Bu konut satışlarının bir kısmı ipotekli açık anlatımı ile kredili satış, bir bölümü peşin satış. 2013’te 456 bin konut ipotekle satıldı. Demek ki satışların yüzde 40’ı kredili, yüzde 60’ı peşin para ile yapılıyor. 2012 yılında kredili satılan konut sayısı 270 bin iken, 2013’te kredili satılan konut yüzde 69 artarak 456 bine ulaştı.
İyi de kredili satışta bu 456 bin konutu alanlar nereden kredi buldular? Acaba bu konut satışlarının arkasında bankaların verdiği konut kredileri mi var?
Bankaların konut kredileri toplamı 2009’da 42 milyar TL iken, 2010’da 58.8 milyar TL, 2011’de 73.2 milyar TL, 2012 yılında 85.1 milyar TL, 2013’te 109.8 milyar TL oldu. Yıllık konut kredisi artışı 2011’de 14.4 milyar TL, 2012’de 11.9 milyar TL, 2013’te 24.7 milyar TL.
2013’te 456 bin konutun satışının bankaların konut kredisi toplamındaki bu artış ile finanse edilmesi imkânsız. Demek ki, satıcı kredileri veya
2013 Kasım ayında 25 milyon 443 bin olan çalışan sayısı bir yıl önceye göre 152 bin arttı. Bir ay önceye (2013 Ekim ayına) göre 205 bin azaldı.
2012 yılı Kasım ayında, bir yıl önceye göre çalışan sayısında beklenenin üzerinde 1 milyon 24 bin artış olurken, bir ay önceye göre 218 bin gerilemişti.
Dikkati çeken 2012 Kasım’ından geriye 12 ayda 1 milyon 24 bin kişiye iş imkanı yaratılırken, 2013 yılında aynı dönemde ekonominin iş yaratma gücünün 152 bin olmasıdır.
- Bizim istihdam verilerimize esas olan nüfusumuz 2013 Kasım ayında 74 milyon 793 bindir.
- İstihdam verilerinde 15 ve daha yukarı nüfusun “çalışabilir” nüfus olduğu varsayılıyor. Bu kapsamda 55 milyon 935 bin kişi var.
27 milyon iş aramıyor
Döviz fiyatı yükselirken “kira kontratlarını döviz ile yapanlar” veya dövize endeksli borca girenler şikayet etmeye başlarlar:
“Doların fiyatı arttı... Biz yandık, bittik... Ya dolar fiyatı sabitlensin, ya da kira kontratı veya borçlar TL’ye dönüştürülsün” derler. Genelde döviz ile yapılan kontratlarda ayrıca bir yıllık kira ve ücret artış oranı belirlenmez. TL kontratlarda ise genelde TÜFE (enflasyon) artı birkaç puan yıllık ücret veya kira artışı sözleşmede yer alır.
Dolara bağlı olarak sadece “kira” sözleşmesi yapılmaz. Uzun süredir başka sözleşmeler de (hatta ücret sözleşmeleri de) TÜFE (enflasyon) yerine dolara bağlanıyor. Aylık ücretler, alım satımlardaki borçların ana para veya taksit ödemeleri dolara bağlanıyor.
Geliyoruz şimdi en önemli soruya: Acaba dolar ile kira sözleşmesi yapanlar, dolara bağlı ücret ödeyenler, dolara endeksli borcu olanlar, dolar fiyatı yükselince ne kadar zarar ediyor?
Dolar mı, TL mi riskli?
Dolar kontratı ile bağlantı yapanlar acaba dolar kontratı yerine enflasyona (TÜFE artışına) bağımlı kontrat yapsalar idi, durumları daha mı iyi olacaktı?
“Sevgilim bak, geçip gidiyor zaman/Aşındırarak bütün güzel duyguları/Bir yarım umuttur elimizde kalan/Göğüslemek için karanlık yarınları (...) Bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka/Bir şey yok paylaşacak acıdan başka” Metin Altıok’un bu dizelerini Fazıl Say 1994 yılında bestelemiş.
Bu ve daha başka dokuz şarkı, şimdilerde “İlk Şarkılar” başlığı ile piyasada satılan albümde yer alıyor.
Şiir ve müziği bir araya getiren bu albümde Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde şarkıları Serenad Bağcan seslendiriyor.
Fazıl Say diyor ki, “En büyük merakım şiir okumaktır. Ben şairler arasında büyüdüm. Cemal Süreya, Metin Altıok babamın en yakın dostlarıydı. Bu şairlerin şiirlerini bestelemek benim için hep büyük bir zevk... Şarkı albümlerim nice farklı şiirlerle devam edecek... Yaklaşık yirmi yıl önce bestelediğim bu şarkılarım ile Türk müzik severlerin karşısına çıkmak benim için özel bir durumdur. Bu şarkılarımın, halkımızın çok sevdiği müzik formu olan ‘şarkı’ formunda, Türkiye’nin müziği olarak özel bir yere oturacağını ümit ediyorum.”
Müziği sevdirmek
Albümde yer alan şarkıları Fazıl Say o yıllar yaşadığı Berlin’de 1994 yılında bestelemiş. Pınar Demirel ile birlikte bu şarkıları
Sevgililer Günü kesme çiçeğin en çok satıldığı gün olmuş. Eskilerde Anneler Günü ilk sırada iken ikinci sıraya düşmüş. Üçüncü sırada Öğretmenler Günü varmış.
Türkiye’de yılda yaklaşık 600 milyon dal kesme taze çiçek üretiliyor. Bunların yarısı içeride tüketiliyor. Yarısı ihraç ediliyor.
Kesme çiçek üretiminde devamlılık esas olduğu için kesme çiçeklerin hemen tamamı seralarda ve örtü altında yetiştiriliyor.
Türkiye’de 600 bin dönüm sera ve örtü altı üretim alanı var. Cam seraların toplamda ağırlığı yüzde 15, plastik seraların yüzde 40. Geri kalanı alçak veya yüksek plastik örtü altı üretim alanı.
Yaklaşık 35 bin dönüm sera ve örtü altı alanında süs bitkisi yetiştiriliyor. Süs bitkisi yetiştirilen alanların yüzde 40’ında kesme çiçek, yüzde 60’ında iç ve dış mekan bitkileri yetiştiriliyor.
İzmir, Sakarya önde