Cumhuriyet bir yaşam biçimidir

29 Ekim 2013

Cumhuriyet Bayramı ülkemizin çok zor koşullarda gerçekleştirdiği en önemli devrimin, “Cumhuriyet Devrimi”nin bayramıdır. En büyük bayramdır...
Bugün Cumhuriyet’in 90’ıncı yılını kutluyoruz. Cumhuriyet’in ilk kırk yılını iyi kutladık. Son elli yılda doğan ve yetişenlere Cumhuriyet’in ne olduğunu iyi anlatamadığımız için Cumhuriyet’i önemsemeyenlerin sayısı giderek çoğaldı, çoğalıyor.
Sayın okuyucularım, acaba benim gibiler Atatürk döneminin yurtsever eğitiminin etkisinden kurtulamadığı için midir ki hâlâ ”Bayrak, Atatürk, Cumhuriyet” deyip duruyor? Ne yapalım. Benim gibiler “Bayrağın, Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in” ne olduğunu yaşayarak gören bir neslin uzantısı.
‘Tak-ı Zafer’ler kurulurdu
Benim çocukluğum Anadolu’da geçti. Bundan elli yıl önceye kadar Anadolu şehirleri her Cumhuriyet Bayramı, bayraklarla donatılır, şehrin ana caddesine “tak-ı zafer” kurulurdu. “Tak-ı zafer” defne yapraklarıyla kaplatılır, tam tepesine Atatürk’ün resmi, resmin iki yanına “ay yıldızlı bayrak” asılırdı. (Gençlere açıklama: “Tak-ı Zafer”, tarihi bir olayı, zaferi anmak veya gelecek olan bir büyük kimseyi karşılamak için genelde geçici olarak inşa edilen ahşap, kemerli bir yapıdır. Altından

Yazının Devamı

Sütü yoğurda çeviren ‘yararlı bakteriler’

28 Ekim 2013

Milli içkimiz ayran yoğurttan yapılır. Yoğurt sulandırılır, tuz eklenir. Ayran olur. Ev ayranı da, fabrika ayranı da böyle yapılır.
Süt ise belli yararlı bakteriler ile yoğurda dönüşür. Ev yoğurdu yapılırken bakteriler bir yoğurttan süte aktarılır. Fabrika yoğurdunda, pastörize edilen süte, Hollanda’da özel maya fabrikasında üretilen ‘yararlı bakteriler’ katılarak, süt yoğurda dönüştürülür.
Fabrika ayranı yapılırken pastörize süt ile elde edilen yoğurt, gene pastörize edilen su ve tuz ile karıştırılır. Bazı tesisler ise pastörize sütü önce sulandırır. Sonra Hollanda’dan ithal edilen (içinde yararlı bakteriler bulunan) yoğurt mayası ile doğrudan ayrana dönüştürür.
Geçen hafta sonu medyada yer alan bazı haberler kafa karıştırdı. Haberlere göre Almanlar bizim ayranlarımızdaki bakterinin sağlığa zararlı olduğunu ileri sürüyorlarmış.
Neyin ne olduğunu öğrenmek için Sütaş’ın süt ve peynir konularındaki danışmanı, 35 yıldır üretim ile ilgilenen Gıda Mühendisi Gülay Özcan Hanım’ı aradım. Öğrenebildiklerimi sayın okuyucularımın bilgilerine sunuyorum:

Bakterisiz yoğurt olmaz

Yazının Devamı

Nehir

27 Ekim 2013

Haluk Bilginer’in “Nehir” oyununu izledim. Kafamda birçok soru dolaşmaya başladı.
Kadınlar genelde erkeklere çok kolay mı inanıyorlar? Yoksa inanmış gibi yaparak kandırılmanın ıstırabını tatmaktan, bunu yaşamaktan mı hoşlanıyorlar?
Ya erkekler? Her erkek kadınları kandırma becerisine mi sahip? Yoksa kadınlar genelde kandırılmaya hazır olduklarından erkekler önlerine gelen kadını kolayca mı kandırabiliyor? Acaba erkeklerin kadınları kandırmaktan başka dertleri yok mu?
Nehir oyunu işte bu sorularla insanın kafasını karıştırıyor.
İngiliz yazar Jeremy “Jez” Butterworth’un (1969 Londra) Nehir (The River) isimli oyunu “Oyun Atölyesi”nde sahneleniyor. Oyunda Haluk Bilginer, Ayça Bingöl ve Canan Ergüder sahne alıyorlar.
Haluk Bilginer’in Zuhal Olcay ile kurduğu, Zuhal Olcay ayrıldıktan sonra tek başına yaşattığı, Moda’da Dr. Esat Işık Caddesi üzerindeki “Oyun Atölyesi” 14’üncü yaşına girdi. Bu özel tiyatro sadece bilet gelirleri ve de tiyatronun antresindeki kahvenin geliriyle yaşıyor. 210 kişilik salonun tamamı doluyor.
Nehir, Jez’in 1992 yılından bu yana sahnelenen 8’inci oyunu. Yazarın ayrıca 2 TV oyununda, 5 film senaryosunda da imzası var. İki de film yönetmiş.

Yazının Devamı

Bütçede ödenek üstü 15 milyar TL gider tartışması

25 Ekim 2013

ABD’de yıl içinde Kongre’nin daha önce onayladığı bütçe ödeneklerinin artırılmasının, borç tavanının yükseltilmesinin nasıl sorun teşkil ettiğini bir aydır izliyoruz.
Bizde bu tür sorunlarla karşılaşılmaz çünkü:
1) TBMM’de kabul edilen bütçenin uygulanması sırasında, yıl içinde hükümetler kolaylıkla ödenek artışı yetkisi alabilirler.
2) Bizde kamunun borçlanmasının tavanı yoktur.
Bizde TBMM’de önce yıllık bütçeler tartışılır. Oylanır. Kanunlaşır... Sonra gerekir ise yıl içinde TBMM’den ödenek artışı kararları alınır... Daha sonra da Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu ile bir yıl önceki uygulamaları karara bağlar. Daha doğrusu onaylar.
Bu arada hükümetin bir başka imkanı daha vardır. Yıl içinde ödenekler arasından aktarma yapılabilir.

Yazının Devamı

Mutlu Akü artık Güney Afrikalıların

24 Ekim 2013

Türkiye’de merdiven altı ve üstü üretim yapan çok sayıda akü üreticisi var. İç pazarın yüzde 48’ine hakim durumda olan, en büyük akü üreticisi Mutlu Akü Güney Afrika asıllı Matair‘e satılıyor.
Dünya gazetesinde yer alan Uğur Yılmaz’ın haberine göre, İSO 500 Büyük Firma sıralamasında 188’inci sırada yer alan bu büyük sanayi tesisini kuran ve geliştiren Türker Ailesi, sanayi tesisinin satışından gelecek para ile inşaatçılığa soyunuyor.
Açık anlatımı ile bu başarılı grup sanayiden vazgeçiyor. Bina yapıp satacak.
Mutlu’nun ne yiğit bir sanayi tesisi olduğunu kısaca anlatayım.
- 1945 yılında akü ithalatı ve pazarlaması yaparak işe başlayan Türker ailesi 1955 yılından bu yana akü üretiyor.
- Türkiye’de akü yenileme pazarında payı yüzde 48 oranında.
- Türkiye’de üretilen her 100 otomobilin 70’ine Mutlu akü takılıyor.

Yazının Devamı

Deniz Palas vakıf malıdır satılamaz

23 Ekim 2013

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) yönetimi, vakfa ait Şişhane’deki Deniz Palas binasını satamaz.
İKSV vakıf statüsündedir. Bir dernek veya şirket değildir. Yönetim sorumluğunu taşıyanlar vakıf mallarını dernek ve şirket malları gibi satamazlar.
Vakıf, İslam ve Türk hukukunun en önemli müesseselerinden biridir. (Daha doğrusu biri idi). Vakfedilen mal, vakıf malı “Tanrı mülkü sayılır. Temellük edilemez.” “Tanrıya bağışlanan”, “Tanrı malı olan vakıf mülkleri ” amacı dışında kullanılamaz. Kullandırılamaz. Satılamaz. Satan da alan da vebal altında kalır. (Vakıf sadece bizde yok. Bütün dünyada var. Bütün dünyada vakıf eseri tanrının, devletin ve kulun koruması altındadır.)
Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın vakfa bir mülk kazandırma hayali, 1993’te İKSV Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı devralan Şakir Eczacıbaşı tarafından 2004 yılında gerçekleştirildi.
Ünlü mimarımız Doğan Tekeli’nin danışmanlığında 2006 Eylül’ünde başlayan restorasyon, 2010 yılına kadar sürdü.

12 milyon TL’ye mal oldu

Yazının Devamı

İKSV yönetimi Deniz Palas’ı satamaz...

22 Ekim 2013

Deniz Palas binası

İKSV yöneticilerinin, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), 2010 yılından bu yana ofis ve etkinlik mekânı olarak kullandıkları Deniz Palas binasını satmaya karar verdikleri, satıştan elde edilecek paranın getirisi ile cari harcamaları karşılayacakları bildiriliyor.
Bu bina İKSV’yi bugün yönetenlerin parası ile alınmadı. Benim ve benim gibi İKSV etkinliklerini izleyenlerin bilet paraları ve bağışlarıyla alındı. Kaldı ki vakıf varlıkları öyle kolaylıkla satılamaz. Vakıflar için gayrimenkul, kalıcı bir varlıktır. Gayrimenkulü satarak parasını cari harcamalarda kullanmak vakıf ilkelerine uymaz. Suç diyemeyeceğim ama günahtır.
İKSV, Ocak 2010’da uzun uğraşlar sonucunda Beyoğlu’ndaki Luvr Apartmanı’ndan, bir başka tarihi bina olan Şişhane’deki Deniz Palas’a taşındı. İKSV’nin kurucularından Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın vakfa kendine ait bir mekan kazandırma hayali, 1993’te İKSV Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı devralan Şakir Eczacıbaşı tarafından 2004 yılında gerçekleştirildi.

Şakir Eczacıbaşı’nın hediyesi

Yazının Devamı

Koç hayvancılıktan sonra tarımdan da çıkma kararı aldı

21 Ekim 2013

Koç Grubu, Şanlıurfa Harranova Çiftliği’nde domates ve salça üretimini durduruyor. Açıklamada, Harranova Besi ve Tarım Ürünleri şirketinin mevcut faaliyetlerinin kârlılık durumunun beklentilere cevap vermediğine dikkat çekildi.
Şanlıurfa’da sanayi tipi domates ve salça üretim faaliyeti Tat şemsiyesi altında yürütülüyordu. Türkiye genelinde 1.5 -2.5 milyon ton sanayi tipi domates ve bu domateslerden de 250 - 300 bin ton salça üretilir. Salçanın 130-150 bin tonu ihraç edilir. İhracattan 150 - 200 milyon dolar döviz gelir. Bursa, İzmir ve Şanlıurfa’daki tesisleri ile Tat bu sektörde yüzde 20 paya sahiptir. Şirketin 2012 yılında domates salçası ve konserve faaliyetlerinin cirosu 250 milyon TL dolayındadır. Tat 45 yıllık bir kuruluştur. Vehbi Koç’un “göz bebeği”dir. 1968 Mart ayında Tat fabrikasının açılışında Vehbi Koç şunları söylemişti:
“Portekiz’den getirilen tohumlarla 2 sene boyunca yaptığımız denemeler başarı ile sonuçlanınca Tat Konserve’yi kurduk.
Köylülerle 1968 mahsülü domates için kontratlar imzaladık. Şimdiye kadar hiç ihraç edilmemiş olan bir mahsulümüzden memlekete döviz temin edebilirsek kendimi bahtiyar addedeceğim ve bütün yorgunluklarımı unutacağım.
Biz

Yazının Devamı