Ayşe Hanım Teyzem, “Dolar fiyatı 2 liranın üzerine çıkıyor diyerek telaşlananlar kimler? Benim dolar ile işim yok. Bu olan biten beni ilgilendirmez değil mi?” diyerek sual edince, “Tam tersine Ayşe Hanım Teyzeciğim. Dolardaki yükselmenin faturasını yakın zamanda siz ödeyeceksiniz” dedim.
Ayşe Hanım Teyzem ”Nasıl olur? Doların fiyatı artarsa artsın... Ben ne faturasını ödeyeceğim ki?” diyerek itiraz edince anlattım.
Ülkenin dengeleri bozuluyor
Ülke ekonomisinin temel dengeleri var. Bunların en önemlileri “(1) Tasarruf-Yatırım dengesi (2) Bütçe dengesi (3) İthalat-İhracat, dış ticaret dengesi (4) Döviz açığı-Cari açık dengesi gibi” dengelerdir.
Bizde ekonomi 2 para birimi ile (1) Türk Lirası ve (2) Dolar ile çalışır hale geldi. Devlet dolarizasyonu teşvik etti. Bu nedenle ekonominin önemli dengeleri bu 2 para birimi ile kuruluyor. Bu iki para biriminin birinin değeri tırmanışa geçince veya gerileyince dengeler altüst oluyor.
Temel dengeler bozulunca ekonomide işler tümü ile kötüleşir. Üretim, yatırım durur. Enflasyon, işsizlik artar. Çok kişinin durumu eskiye doğru kötüleşir.
Ercan Kumcu diyor ki, ”Dövize talebi dengelemek, döviz fiyatının istikrara kavuşmasını sağlamak için şu günlerde, Merkez Bankası’nın:
- Faizi yükseltmekten korkmaması gerekir. Para politikasında yanlışlar var. Para politikası döviz fiyatının yükselmesini teşvik ediyor.
- Bankaların Merkez Bankası’nda zorunlu karşılıklar hesabında duran 21 milyar dolarını, bankalara iade ederek, bankalardan bu dövizlerin karşılığı Türk Lirası’nı istemesi gerekir.
Ercan Kumcu, yurtiçinde ve yurtdışında iyi eğitim görmüş bir iktisatçıdır. TCMB’da uzun yıllar çalıştıktan sonra özel sektörde bir bankanın tepe yönetiminde bulundu. Ekonomiyi, merkez bankacılığını, özel bankacılığı ve para piyasasını biliyor. Böyle birikimi olanların, daha önce benzer sorunlarla karşılaşanların deneyimlerinden bu günlerde yararlanmayacaksak ne zaman yararlanacağız?
(Hoca damdan düşmüş. Etrafına toplananlar “Şunu yap iyileşirsin, bunu yap iyileşirsin” diyerek akıl vermeye çalışırken Hoca
“Siz bana daha önce damdan düşen birini bulun. Bana ancak o yardımcı olabilir” demiş.)
Ercan Kumcu diyor ki:
Biz içeride pek bir şeyler hissetmiyoruz ama, dışarıdan durumumuz pek parlak görünmüyor gibi?
Mayıs ayında 111 olan risk primimiz, nerede ise saat başı artmaya başladı.
Geçen cumartesi 218 olmuştu. Pazartesi 226’ya, salı 232‘ye yükseldi.
Salı günü krizin ekonomilerini zora soktuğu AB ülkelerinden İtalya’nın risk primi 240, İspanya’nın 232 idi.
Ülkelerin kredi borçlanma maliyetlerini artıran risk priminin yabancı dilde adı CDS (Credit Default Swap) dir. Türkçede buna “Batık Borçlar İçin Sigorta Primi” veya “Kredi İflas Takası Primi” deniliyor. CDS bir tür sigorta poliçesidir. Diğer sigorta türlerinde olduğu gibi, belli bir sigorta primi karşılığı riskler sigorta ediliyor.
CDS’lerinde sigorta konusu, ülkenin dış piyasalarda sattığı tahvillerin ve bonoların anaparalarının veya faizlerinin, ülkenin güç duruma düşmesi nedeniyle ödenememesi riski diğer bir anlatımla “İflas riski”dir.
CDS bir anlamda uluslararası piyasaların bize bakışını, bizi nasıl gördüğünü anlatır. Yabancı yatırımcının Türkiye’ye karşı tavrını gösteren önemli göstergelerden biridir.
Sorun ciddileşti. Yabancılar getirdikleri dövizleri büyük ölçüde alıp gitmiyorlar ama, döviz getirmiyorlar.
Halbuki bizim ekonomimizin ayakta durabilmesi için her ay 5-6 milyar dolar net döviz girişi olması gerekiyor.
Döviz fiyatı ve faiz işte bunun için yükselmeye başladı. Yükseliyor da soruna çözüm getirmiyor.
Böyle bir durumda Ankara’nın tedbir almasından doğal bir şey olamaz. Ankara herhalde daha başka tedbirler de alacak ama işe “Tüketici kredileri ile kredi kartı kullanımını” sınırlayıcı tedbirlerle başlandı.
Kimler bu tüketici kredileri borçluları... Kimler bu kredi kartı kullanıcıları?
Toplam banka kredileri haziran
ayında 921 milyar TL oldu. Bir yıl önceye göre yüzde 25 arttı. Toplam banka kredilerinin yüzde 24’ü tüketici kredileri. Toplam tüketici kredilerinde yıllık artış da aynı oranda.
Döviz sorunu demek “döviz arzının döviz talebini karşılayamaması” demektir.
Döviz arzının kaynağı “İhracat geliri, turizm geliri, yurt dışında iş yapanların getirdikleri döviz” gibi gelirlerdir.
Döviz gideri “İthalata yapılan, petrole, yabancı otomobillere, kadın çantalarına yapılan ödemelerden, yurt dışında yapılan harcamalardan“ oluşur.
Bizim olağan döviz gelirlerimiz ile olağan döviz giderlerimiz arasında ayda 5-6 milyar dolar, yılda 55-65 milyar dolar dolayında açık var.
Bu açığı yıllardır, yurt dışından, (1) Yatırım yapmak için gelen yabancı sermaye, (2) Hisse senedi ve bonoya yatırım yapanların getirdikleri döviz ve de (3) Bankaların, firmaların aldıkları döviz kredileri ile karşılıyorduk.
Her ay ve her yıl, bu 3 kanaldan “kâr ve faiz almak için” giren döviz o kadar çoktu ki, döviz açığımızı kapatmakla kalmıyor, fazla döviz rezervimizi büyütüyordu.
Yabancıların getirdikleri hisse senetlerinde, bonolarda, bankalarda “park etmiş” olan, vadesiz-istenildiğinde geldiği gibi gidecek dövizlere “sıcak para” diyorduk.
Sokaklardaki çöp kutularından çek - çek ile (2 tekerlek üzerine oturtulan büyük naylon çuvallarla) karton - mukavva ve kağıt toplayanlar var ya... İşte büyük ölçüde onlar sayesinde yılda 42.5 milyon ağaç kesilmiyor.
Çünkü onların topladıkları kullanılmış mukavvalar, kartonlar, geri dönüşüm tesislerinde tekrar kullanılır hale getiriliyor.
Eğer onlar atıkları toplamasa, 1 ton kağıt için 17 yetişkin ağaç kesilecek. Türkiye’de yılda 2.5 milyon ton atık kağıt geri dönüşüm tesislerinde işlenerek geri dönüşümlü kağıt haline getiriliyor.
Atık Kağıt ve Geri Dönüşümcüler Derneği’nden (AGED) aldığım bilgilere göre yılda 5.5 milyon ton kağıt kullanıyoruz. Bunun 500 bin tonu temizlik kağıdı olduğu için geri dönüşemez kağıt.
Kağıdın yarısı toplanıyor
Temizlik kağıdı dışında her yıl tüketilen 5 milyon ton kağıdın belli bölgelere konulan kağıt - karton toplama kutuları ve çek - çekçiler sayesinde 2.5 milyon tonunu, yüzde 50’sini geri dönüşüm tesisleri işliyor. Hedef, atık kağıt toplama oranını yüzde 70’e ulaştırmak.
Gündoğan’da Balıkçılar Kahvesi’nde çay içerken yan masada oturanla merhabalaştık. “Kimsiniz, kimlerdensiniz?” muhabbetinden sonra, “Ben yapsatçıyım. Karşı kıyıda rezidans inşa ediyorum. Ama inşaat bir türlü ilerleyemiyor. Peynir Çiçeği’nden kadınlar ellerinde dürbün, inşaatı izliyorlar. Şurası imara aykırı, burası kıyıya şu kadar yaklaştı bahanesiyle şikâyet yağdırıyorlar” diyerek ağlaştı.
Bu sohbetten sonraki günlerden birinde Gündoğan sahilinde yürürken “Peynir Çiçeği Pansiyonu” tabelasını görünce merakla bahçesine girdim. İşletmecilerini buldum. “Sizin hanımlar bahçede, ellerinde dürbün kıyıda inşaat denetliyorlarmış“ deyince güldüler, “Onlar bizim bahçede oturan hanımlar değil, Peynir Çiçeği Derneği”nin üyeleri dediler. Dernek 2004’de kurulmuş. Bir sivil toplum kuruluşu.
Çevreci çırpınıyor, dinleyen yok
Öğrendiğime göre, Bodrum’da benzer amaçla kurulmuş 15 çevre örgütü varmış. Bunlar “Mavi Yol Girişimi” çatısı altında toplanmış. Peynir Çiçeği Derneği’nin kirliliğe, kıyı şeridinin kötü kullanımıma, çarpık yapılaşmaya karşı sayısız girişimi var. Açtığı davalar var.
Bunları neden yazıyorum? Başbakan Sayın Erdoğan, Bodrum’daki yanlış yapılaşmaya değinirken,
Haziran ayı piyasaların altüst olduğu bir ay idi. Türkiye’de parası olan, Türkiye’ye döviz gönderen yabancıların haziran ayında ne yaptıkları, Türkiye’den ne kadar para çıkardıkları, ekonominin döviz açığının haziran ayında ne olduğu merak ediliyordu.
Dün yayımlanan Ödemeler Bilançosu özetle şunları gösteriyor:
- Haziranda cari açık (olağan döviz gelirleri ile giderleri arasındaki açık) geçmiş aylara göre düşük rakamlarda gerçekleşti.
Açık, ocakta 5.7 milyar dolar, şubatta 4.9 milyar dolar, martta 6.5 milyar dolar, nisanda 7.9 milyar dolar, mayısta 7.3 milyar dolar iken haziranda 4.4 milyar dolara gerilemiş durumda.
- Haziranda açığın küçülmesinde mal dengesi açığının (CIF olarak ithalat ile ihracat arasındaki farkın) azalması var.
- Haziran ayında 2.0 milyar dolarlık altın ithal edildi. Altın ihracatı ise 300 milyon dolar. Altın ithalatı ve ihracatı arasındaki fark olan 1.7 milyar dolar, açığın büyümesine neden oldu. Buna rağmen 6 ayın en düşük açığı olması dikkat çekiyor.