Biz şimdiye kadar bozuk yumurtaları mı yedik? Şimdiye kadar biz yumurtayı pazardan veya bakkaldan alırdık. Evde büyüklerimiz “Buzdolabına koymayın. Buzdolabına giren yumurta işe yaramaz” dediklerinden yumurta buzdolabına girmezdi.
Şimdi her şey değişti. Meğerse yumurta kümesten, tüketiciye soğuk zincirde ulaştırılacakmış. Tüketici de yumurtayı buzdolabında saklayacakmış.
Neyin ne olduğunu öğrenmek için Yumurta Üreticileri Merkez Birliği’ni aradım. Öğrendiklerimi sayın okuyucularıma aktaracağım.
Efendim. Yumurta canlı bir organizma imiş. (Öyle ya... Hemen yemeyip, kümeste bırakırsanız, bir süre sonra içinden civciv çıkıyor!) Yumurtanın kabuğunda milyonlarca küçük delik varmış. Bu deliklerden yumurtanın içindeki hücreler nefes alırmış. Hücreler nefes aldıkça da yumurtanın içindeki yapı değişirmiş. Bu yapı değişmesini biz yumurtanın lezzetinin kaçması, yumurtanın bozulması olarak adlandırıyormuşuz.
Yumurta canlı bir ürün
Normal oda veya mutfak sıcaklığında kalan bir yumurtanın (kümesten çıktıktan sonra) ortalama 5-6 günlük (özelliğini bozulmadan koruma) ömrü varmış. Sonraki günlerde yumurtanın tadı, lezzeti, özelliği kaybolmaya başlarmış.
2013’te doların, faizin, borsanın ne olacağını tartışıp duruyoruz da... Bu arada işsizleri unutuyoruz... Devletin rakamlarına göre 2.5 milyon iş arıyor. 2 milyon iş bulmaktan ümidi kesmiş, pes etmiş durumda... Bu 4.5 milyon insan ne yer, ne içer? Ne yapar? 2013 yılında bunlar için ümit var mı?
Yeni yılın ilk günü tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diyeceğim ama... Bizim eskiden bir adetimiz vardı. Komşumuz, işsiz, aç ise bizim boğazımızdan lokma rahat rahat geçmez idi. Şimdilerde işsizliği bir veri olarak görür olduk.
Dolar bu yıl 1.85 TL olur. Altının gramı 110 TL’ye yükselir. Mevduat faizi yüzde 7’ye kadar geriler, borsa endeksi tırmanışını sürdürür... Amma velakin işsizlik yüzde 9’dan aşağıya zor iner(!).
İyi de o yüzde 9 oranı nedir? O yüzde 9’un arkasında kimler var?
Manzara-i umumi
Yılın ilk günü okuyucularımızın keyfini kaçırmak için değil, en önemli ekonomik ve sosyal sorunumuz olduğu için işsizlerden söz etmek istiyorum.
31 Aralık gecesi, “takvim”de bir yılın sona erip bir başka yılın başladığı gecedir. Daha önce de yazmıştım. Tekrarlayayım. 31 Aralık gecesinde bir yılın biterek bir başka yılın başlamasının milattan önce 45 yılına kadar uzanan geçmişi vardır. Bu gecenin dinle, Hıristiyan dini ile, İsa’nın beden alarak dünyaya gelişi ile ilgisi, ilişkisi yoktur.
Eski Roma’da günlerin sayılmasında kargaşalık yaşanırdı. Jül Sezar, milattan önce 45 yılında “Julyen Takvimi”ni uygulamaya başladı. Bu takvimle de yeni yılın başlangıcını 1 Ocak olarak belirledi.
Papa Gregorius tarafından 1582 yılında düzenlenen “Gregoryen Takvimi”nde eski yıl 24 Mart gecesi bitiyor, yeni yıl 25 Mart gecesi başlıyordu. Fakat, 1752 yılından sonra “Gregoryen Takvimi”nde de yeni yıl 1 Ocak günü başlatılır oldu.
1926’da yılbaşımız 1 Ocak
Rusya 1918 yılında, Yunanistan 1923 yılında, Türkiye 1926 yılında “Gregoryen Takvimi”ni kullanmaya başladı. Açık anlatımı ile 1 Ocak günü, 1926 yılından bu yana Türkler için yeni bir yılın başlangıcıdır.
Türklerde eski bir yılın sona ermesini ve yeni bir yılın başlamasını kutlama âdeti 1930’lardan sonra oluştu. Sadece büyük şehirlerde değil, Anadolu’da da, her gelir grubundan
Geçtiğimiz günlerde Koç Üniversitesi bir duyuru yaptı. Üniversitede haftanın belli günleri 2.5 saat süreli “Cool-Cook” ismi ile aşçılık ve pastacılık kursları düzenleniyormuş... 2.5 saatlik programa katılım ücreti 80 TL.
Bir süre önce Hüsnü Özyeğin Üniversitesi’nin Mutfak Sanatları ve Gastronomi Bölümü’nde “Le Cordon Bleu” programı başlatıldı. Bu ünlü Fransız aşçılık okulundan 33 haftalık programına devam ederek “Grand Diploma” almanın ücreti (İnternette yayınlanan tarifeye göre) 86.400 TL. Pastacılık diploması almanın ücreti 42.000 TL. Üniversitenin 11 haftalık sertifika programlarının ücreti 16.250-17.800 TL arasında.
Genç-yaşlı, kadın-erkek çok kişi aşçı olmaya merak saldı. Talep artınca, mutfak sanatları ve gastronomi eğitimi başlığı ile aşçılık öğreten kursları düzenleyenlerin sayısı da arttı. Yüksek ücrete rağmen kurslara olan talebi gören üniversiteler aşçılık öğretmek için bölümler açtı. Kurslar düzenleniyor. Talep çok olduğu için aşçılık eğitimi vermek iyi gelir getiren bir faaliyet alanı oldu.
Ücretler yüksek
İstanbul’da sadece aşçılık eğitimi veren eğitim kurumları yanında, büyük pastanelerin ve ünlü lokantaların mutfaklarında da dönem dönem kısa ve
Asım Kocabıyık’ı on gün önce Borusan Filarmoni Orkestrası’nın yılsonu konserinde görmüştüm. Hal hatır sormuştum. Yeni yıl için iyilikler dilemiştim. Dün ölüm haberini alınca üzüldüm. “Asım Bey” ilk kuşak sanayicilerimizdendir. 1974 yılından beri tanırdım. Asım Kocabıyık’ın ve Borusan’ın hikâyesi, Türkiye’de sanayileşmenin nasıl başlayıp nasıl geliştiğini gösterdiği için ilginçtir.
Asım Kocabıyık 1924 yılında Afyon’un Tazlar köyünde doğdu. Ailesi 1930 yılında köyden Afyon’a göçtü. Babası, amcasıyla birlikte bakliyat ticareti yapmaya başladı. Babası daha sonra bakliyat işini sürdürmek için İstanbul’a yerleşti. Asım Kocabıyık sekizinci sınıftan sonra 1938 yılında İstanbul’a geldi. İstanbul’da hububat ticareti yapan babası 1939 yılında hububat alım-satım işi TMO’ya devredilince işsiz kaldı.
O yıllarda Karabük Demir Çelik fabrikaları üretime başlamıştı. Babası demir çelik işine girdi. Asım Kocabıyık İktisat Fakültesi’nde öğrenimini tamamladıktan sonra babasının 1944 yılında kurduğu İstikbal Ticaret AŞ’ye yüzde 5 payla ortak oldu. Ve bu şirkette çalışmaya başladı. İstikbal Ticaret AŞ demir çelik ürünleri ithal ediyor, kuru meyve ihraç ediyordu. 1952 yılında babasının ölümünden
Türkiye’nin elektrik enerjisi talebi kriz dönemleri hariç yıllık ortalama yüzde 8 oranında büyüyor. Her yıl elektrik üretimini en az 15 milyar kilowatsaat (kWh) artırmaya mecburuz. (2012 yılı ocak-kasım elektrik enerjisi üretimi 219 milyar kWh)
İyi de elektrik üretimini nasıl artıracağız? (1) Parayı nereden bulacağız. (2) Elektriği nasıl üreteceğiz? (3) Elektrik yatırımları kaç yılda, kaç dolar harcama ile tamamlanır?
Enerji konularında merak ettiklerimi DSİ’de Şube Müdürlüğü ve Daire Başkan Yardımcılığı yapmış olan Dursun Yıldız’a (1958 Samsun,) sorardım. Dursun Yıldız o dönemde Gazi ve Hacettepe üniversitelerinde ders verirdi. Şimdilerde de ders ve konferanslar vermeye devam ediyor. Ankara’da “Toprak Su Enerji Çalışma Grubu” adı ile bir grup
oluşturdu. İnternette “www.topraksuenerji.org” sitesinde bu konularda güncel sorunlar, dünyada olan bitenler hakkında haberler, bilgiler, araştırmalar yayınlıyor. Ben sitenin devamlı bir izleyicisi olarak çok şeyler öğreniyorum.
Bu yazıda Dursun Yıldız ve topraksuenerji internet sitesinden öğrendiklerimi özetleyeceğim.
Elektrik yatırımı pahalı
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı “Ekonominin kaptanı” havasında “2013 yılında ekonomiyi nasıl şekillendireceğini” anlattı. Halkımıza “Buna göre hesabınızı yapın” dedi.
TCMB Başkanı 2013 yılında Türk ekonomisini şöyle şekillendirmeyi (biçime-hizaya sokmayı) uygun görmüş:
(1) Büyüme yüzde 4’te kalacak. Bunun için iç talepteki baskı devam edecek. Kredi artışı yüzde 15’te dizginlenerek tüketicinin, üreticinin, yatırımcının harcamalarını artırması önlenecek. (2) Dışarıdan kaynak girişi devam edecek ama, bu kaynağın üretime ve tüketime gitmemesi, büyümeye yol açmaması için TCMB gelen dövizi değişik araçlar kullanarak emecek. Rezerve ekleyecek.
(3) Bol dövizin döviz fiyatını düşürmesi önlenecek. Döviz fiyatı ne düşürülecek, ne artırılacak. Emir ve kumanda altında tutulacak. Dolar 1.80-1.85 bandında dolanıp duracak. (4) TCMB negatif faiz uygulamasını sürdürecek. Banka kredilerinin faizi ucuzlamasa bile mevduat faizi aşağıya inmeye devam edecek. Parasını mevduatta tutan faiz getirisini unutacak. Net faizin üzerinde seyreden enflasyon birikimi eritecek.
(5) Enflasyon yüzde 5 dolayında seyredecek. (6) Ekonomi büyümeyeceği için (Ne kadar köfte, o kadar ekmek misali) gelirler
Üzerlerinde doğalgazla çalışan elektrik santralı bulunan 2 Türk gemisi, Pakistan’ın elektriği olmayan bir kıyı şeridinde 5 milyon Pakistanlıya elektrik üretiyordu.
Pakistanlılar bu 2 gemiye değişik gerekçelerle el koydu. Başbakan Sayın Erdoğan’ın aracılık etmesine rağmen sorun devam ederken önceki gün Pakistan’da 50 MW’lık rüzgar enerjisine dayalı santral yatırımı yapan Zorlu Enerji’nin de benzer sorunla karşı karşıya olduğunu bildiren haberler medyada yer aldı.
Pakistanlıların 8 aydır alıkoydukları gemiler kimindir? Pakistan’da ne işleri vardı? El koymanın ardında ne neden var? Merak ettim. Öğrendiklerimi aktaracağım.
1948 Yılında Rauf Osman Karadeniz tarafından kurulan Karadeniz Holding, değişik konularda faaliyet gösterirken 1996 yılında Enerji grubu oluşturdu. 1999 yılında Şırnak’ta enerji üretti. Sonra farklı yörelerde hidroelektrik santralleri kurdu.
2002 yılında enerji sektöründe serbestleşmeden hemen sonra Irak’a elektrik ihraç etmeye, 2009 yılında da dünyanın ilk yüzen enerji gemisi filosunu oluşturmaya başladı.
Enerji gemisi şudur. Özel olarak inşa edilen gemilerin üzerine doğalgaz ile elektrik üreten santraller yükleniyor. Bu yüzer gezer santraller,