Darphane 43 ton altını ziynet ve sikkeye dönüştürdü
Altın işine akıl ermiyor. Bir taraftan bankalar halkın altınlarını topluyor. Erittiriyor. Öbür taraftan ülkeye altın ithal ediliyor. Beri taraftan altınlarını bankalara götürenlerin talebini karşılamak için darphane harıl harıl altın sikke ve ziynet basıyor. Bu arada halkımız 22 ayar bilezik almaya devam ediyor. Geliniz de çıkınız işin içinden... Türkiye’ye 2012 yılında 120 ton altın ithal edildi. Ülkede 26 ton altın üretildi.
Yıllara göre altın talebi ve buna bağlı olarak da altın ithalatı değişir. Türkiye’de normal yıllık ithalat talebi 200 ton dolayındadır. İthal edilen altının yaklaşık üçte bir ile dörtte bir bölümü darphanede sikke ve ziynet altını haline getirilir. Ziynet altını incedir. Sikke altını Cumhuriyet-Ata diye adlandırılan tür altındır. 2012 Yılında Darphane’de 30 ton altın ziynet, 12 ton altın sikke haline getirildi. Toplam 43 ton altın ziynet ve sikke altın oldu.
Ziynet altını talebi, “takı” talebidir. Düğün, dernek talebidir. Sikke talebi “birikim” talebidir. 2012 yılında ziynet basımı için 30 ton altın kullanılırken sikke için 12 ton kullanıldığına göre, 2012’de halkımızın altın talebi birikim
Şevket Demirel ile “elma sohbeti” yaptım. Şevket Demirel “Isparta aşığı”, sanayi yatırımları var, sanayide üretimin artırılmasının önemine de inanıyor ama tarım potansiyelinin iyi değerlendirilmesinin Isparta bölgesini abad edeceğine daha çok inanıyor.
“Isparta gülcülükle, halıcılıkla zenginleşemez... Senede gülyağından 20 milyon dolar para gelir. Üretimi artıramazsınız. Artırsanız satamazsınız. El halısı dünyada en fakir bölgelerde dokunuyor. Bir günde bir kişi en fazla 40 bin düğüm atabilir. Halı dokumak çalışana para getirmez. Fakat meyvede büyük potansiyel var. Kirazın kilosu 2.5 dolara satılır. Isparta’da 50 bin ton üretilir ise bunun geliri 125 milyon dolar eder. Meyve sebze üretebilmek için bunları işletebilecek bir sanayi kurmak ve arazinin sulanması lazım.
Daha önce Eğirdir gölü her yıl 800 milyon metreküp suyu Akdeniz’e atardı. Sulama şebekeleri kuruldu. Gölün etrafındaki tüm ovalar, Atabey İslamköy’de 150 bin dönüm, Uluborlu Senirkent ovalarında 100 bin dönüm suya kavuştu. Hoyran gölünden yararlanılarak çevredeki ova sulandı. Gelendost ovalarında 200 bin dönüm suya kavuştu. 33 gölet ile 150 dönüm arazi sulandı. Sulanan arazilerde şimdilerde elma yetiştiriliyor”
TÜSİAD, kurulduğundan bu yana demokratik parlamenter sistemin savunucusudur. Siyasi partilerde yönetime geleceklerin, milletvekili adaylarının parti başkanı tarafından belirlenmesi TÜSİAD tarafından devamlı eleştirilir.
Ne var ki, eleştirmek kolay. Yapmak zordur. Kaldı ki, ”Burası Türkiye Abicim!”.. Genel kabul görmüş alışkanlıklardan kurtulmak mümkün olamıyor.
TÜSİAD’a kimin başkan olacağı ve yönetim kuruluna kimlerin katılacağı üyelerin oylarıyla belirlenemiyor. ”Derin TÜSİAD örgütü” önce başkanı belirliyor. Başkan yönetim kurulunda birlikte çalışacaklarını seçiyor. Bu liste “Derin TÜSİAD örgütü” tarafından onaylandıktan sonra, 602 üye genel kurul toplantısında basılı hale getirilmiş listeleri oy sandığına atıyor.
Son yıllarda TÜSİAD ismi, başkanlarının isimleriyle özdeşleşir oldu. Başkanlar TÜSİAD’ın kamuoyundaki “yüzü” haline geldi. Bunun iki sonucu oldu. (1) TÜSİAD Başkanlığı tam gün bir meşgale haline geldi. (2) TÜSİAD ile ilgili günahlar da sevaplar da başkanın hanesine yazılıyor.
Dev kadro, bol para
TÜSİAD’da başkanın kişiliği, saygınlığı, etkinliği, temsil yeteneği, söyledikleri, yazdıkları önemli ama onların gerisinde “devleşen” bir yapı var ve maddi güç
TÜSİAD’ın 2 Nisan 1971 tarihli “Kuruluş Protokol’ünün altında 12 işadamının imzası var. Bu 12 işadamının şimdilerde sadece 4’ü hayatta. Bu isimler şöyledir: Feyyaz Berker (Mersin), Selçuk Yaşar (İzmir), İbrahim Bodur (Çanakkale), Osman Boyner (Kastamonu),
Hayatta olmayan kurucular ve “memleketleri” ise şöyle idi: Vehbi Koç (Ankara), Nejat Eczacıbaşı (İzmir), Sakıp Sabancı (Adana), Raşit Özsaruhan (İzmir), Ahmet Sapmaz (Adana), Melih Özakat (İzmir), Hikmet Erenyol (Mersin), Muzaffer Gazioğlu (Kayseri)...
Dikkat edilir ise TÜSİAD, “büyük sermaye” gruplarının bir örgütü olarak kuruldu ama, ”İstanbul Sermayesi”nin temsilcilerince değil, çoğu Anadolu’dan İstanbul’a gelerek üretime soyunan ve İstanbul dışında da yatırımları olan işadamları tarafından kurulmuştur.
Burjuva kimdir?
TÜSİAD’ı kuranlar ve TÜSİAD’ın ilk üyeleri, Türkiye’nin ilk “burjuvaları”dır.
Burjuva kelimesi Ortaçağ’da, şehirleşme hareketi ile birlikte, krallık ve kilise yönetiminin gücüne ve baskısına karşı gelişen, sonunda kapitalist sınıfı oluşturan, aristokrasi dışında kalan ve vergisini ödeyen tüccar, zanaatkâr, hukukçu ve tefeci gibi meslek sahiplerinin bütününü ifade eder.
2012 yılı bütçe rakamları ve 2012 Ekim ayı istihdam rakamları beklenenden iyi çıktı... Ekonomide frene basıldı. Frene basılınca talep daraldı. Talep daralınca yatırım, üretim azaldı. Piyasalar küçüldü. Gelir artışı ve harcama artışı azalınca işyerleri daha az insan çalıştırır, vergi mükellefleri daha az vergi öder. İşte o nedenle genel beklenti, işsizliğin hızla artması, bütçe açığının hızla büyümesi idi. Halbuki yayınlanan göstergeler beklenenden iyi. Ama dikkat: ”İyi demek başkadır, beklenenden iyi demek başkadır.”
İSTİHDAMDA SON DURUM
Ekim ayı işsizlik göstergesi her şeye rağmen iyidir. İşsizlerin sayısının, işgücü toplamına (çalışmaya hazır, iş bulunca hemen işe başlayacak olanların sayısına) oranı yüzde 9.1’dir. temmuzda yüzde 8.1 idi. İşsizlik tartışılırken genelde bir önceki yılın aynı ayına göre değişime bakılır. Aylık değişim (her ne kadar mevsimlik şartlardan etkilense de) yıllık değişimden daha da önemlidir.
Ekimde 37 bin kişi iş buldu
Eylülden ekime bir ayda nüfus genelde 76 bin, 15 yaş üstündeki çalışabilir yaştaki nüfus 78 bin, çalışabilir nüfustan çalışmaya hazır olup da iş arayan nüfus 40 bin arttı.
Bir ayda iş arayanlara katılan 40 bin kişinin 37
Merkez Bankası’nın politikaları başarılı oldu. Frene basılınca, cari açık küçüldü. Küçülüyor. 2011’in ilk 11 ayında 70.3 milyar dolar olan cari acık, 2012’nin 11 ayında 45.2 milyar dolara geriledi. 2011 yılında cari açık milli gelirin (772 milyar dolar) yüzde 10’u dolayına çıkmıştı ama ekonomi yüzde 8.5 oranında büyümüştü. 2011 yılında cari açığın milli gelirin (Tahmin: 780-799 milyar dolar) yüzde 7’si dolayında kalacağı (Tahmin: 55 milyar dolar) tahmin ediliyor. Buna karşılık da ekonominin büyümesinin yüzde 3’ün altında kalacağı anlaşılıyor.
Cari açık (döviz açığı) bizde neden büyüyor? Çünkü, (1) Ucuz döviz, üreticinin ve tüketicinin de daha çok ithal malı kullanmasının önünü açıyor. (2) Faizin ucuzlaması, kredi imkanlarının genişlemesi ithal mallarına talebi besliyor, büyütüyor.
Merkez Bankası’nın politikaları başarılı olunca, frene basılınca ne oldu? (1) Parasal ve mali disiplin ile, ekonomide talebi besleyen parasal kaynaklar kısıldı. (2) Parasal kaynaklar kısılınca önce tüketicinin döviz harcamasına yol açan talebi daraldı. Tüketicinin talebi daralınca yatırım ve üretim de yavaşladığından yatırımcının ve üreticinin döviz harcamaları da azaldı. (3) Sonuç olarak
Batman’da eski tütün depoları tekstil imalathanesine dönüştü. Bu atölyelerde 3 bin işçi çalışıyor. Bunların yüzde 80’i kadın işçi.
Bu gelişmede, Batman’da işçi çalıştıranların, eski teşvik uygulaması kapsamında, SSK primi yükümlülüklerinin devletçe karşılanmasının büyük etkisi var (idi!). Bu teşvik uygulaması sona erdi. İşçi başı maliyet en az 140 TL arttı. Eski teşvik uygulamasına göre yapılan hesaplar şimdi şaşmış durumda.
Tekel döneminde Batman’da tütün ana geçim kaynağı idi. Tekel gitti. Tütün bitti. Tütün tarlalarında şimdilerde fıstık ve çilek üretiliyor. Eskiden 75 bin tütün üreticisinin mal teslim ettiği tütün depoları akılcı bir karar ile tekstilcilere kiralandı. Hey Tekstil’in patronu kadın girişimci Aynur Bektaş bu işin öncüsü oldu. Son 3 yılda şehir merkezinde 10, ilçelerde 15 tekstil atölyesinde 3 bin kişi çalışıyor.
Tekstil petrolün önüne geçti
Batmanlı gazeteci Arif Aslan diyor ki, “İstanbul’da çalışan ve tekstil konusunda uzman olan Batmanlı overlokçu, makineci, ütücü, dikişci ustaları Batman’a geri döndü. Bazıları atölye açtı. Bazıları atölyelerde çalışıyor. Batman Güneydoğu’nun Çin’i olmaya aday. Penye, pantolon, tişört gibi giyim eşyalarının
MTA (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) Doğu’da petrol aramaya 1934 yılında başladı. Ham petrolü işlemek için bir rafineriye ihtiyaç vardı. İstanbul’da, Boğaziçi Umuryeri’nde 1929 yılında Türk Neft Sanayi adına Yaşua Behar’ın kurduğu ve Romanya’dan getirilen ham petrolü işleyen basit bir tasfiyehane (rafineri) vardı. Bu tasfiyehane satın alınarak Diyarbakır’a taşındı ve 1948 yılında Maymune Boğazı’na monte edildi. Günde 10 ton (bir tankerin taşıyacağı kadar) ham petrol işleniyordu.
İnönü bu tesisi görmek istedi. Karısı ve kızıyla Batman’a geldi. İki gece tren istasyonunda yattı. O yıllarda Batman diye bir yerleşim yoktu. Siirt’in Beşiri (Tobin) ilçesine bağlı 10 haneli İluh köyü vardı. İnönü, harp sırasında Hazine’de biriken dövizleri harcamayı göze alarak peşin parayla İluh’ta demiryoluna yakın bölgede, doğru dürüst bir rafineri yaptırttı. Bu rafineri günde 150 ton ham petrol işliyordu. Çevrede MTA’nın petrol arama faaliyetlerinde, açılan kuyularda ve rafineride çalışanların sayısı artınca 10 haneli İluh köyü büyüdü. Rafinerinin ürünlerini taşımak için de ayda 35 bin varil yapan bir varil fabrikası kuruldu. İluh’un adı Batman “Batı Raman” oldu. (Kaynak: Bu bilgileri Batmanlı