Biz ne dansözler gördük... Özel Türkbaş Amerikalı kadınlarına göbek dansını öğreten dansöz idi. Özel Türkbaş’ı sahnede birkaç kez izleme şansına sahip saf ve bakir bir Türk genci idim. (O zamanlar gençtim!)
Görevim gereği Washington’a gittikçe sınıf ve sıra arkadaşın Kaya Toperi beni Port Said gece kulubüne götürürdü. Port Said’i ünlendiren “Törkiş Dansöz Özel Türkbaş” idi. İsmi noktası ile virgülü ile kapıdaki neon lambalarda parıl parıl parlardı.
Bir süre önce büyükelçilikten emekli Kaya Toperi o zamanlar genç, bıçkın bir dışişleri görevlisi olarak Washington’da bulunuyordu. Port Said’in kapısından içeri girerken saz takımı ne çalıyor ise keser, “Üsküdara giderken...” melodisi ile Kaya Toperi’ye hoş geldin çekerlerdi.
Salon alkışla yıkılırdı
O yıllar ünlü kanun sanatçımız Ahmet Yatman Türkiye’ye küsmüş Washington’a taşınmıştı. Kanunda Ahmet Yatman, klarnetde (Yunan) Stori, Bazuki’de (Yunan) Yani, davulda (Yunan) Yorgi, “Tantana tanatan...Tan...Tan...Tan...” diye ritmi olan Törkiş göbek havasını çalarken, baş dansöz altı “Prenses Ayşe” (O da Yunan bir genç kız idi.... Ama fıstık idi.) elinden pardon vücudundan geldiği kadarı ile kıvırtır, müşteriyi baş dansöz
Gazetelerdeki konut ilanlarına bakılacak olur ise halkımızın 1+1 konutlardan sonra şimdilerde de 1+0 konutlara talebi artmış.
Halkımız toplam inşaat alanı 50-60 m2 olan 1+1 konutları 100 bin TL'den, toplam inşaat alanı 40 m2 olan 1+0 konutları 80 bin TL'den kapışıyormuş.
Bir inşaat firmasının yöneticisi açıklıyor; “Biz 400 konut yapıyoruz. Bunun 340 tanesi 1+1 olacak, 60 tanesi 2+1 olacak. Çünkü halkımız 1+1 istiyor” diyor.
Bir başka inşaat firması yöneticisi “1+1’den sonra şimdi de 1+0’a talep arttığını, bunun için 40 m2’lik 1+0 konutları maketten satışa çıkardıklarını” söylüyor.
Aile işletmeleri olan Mavi, Yargıcı, Silk&Cashmere, Koton giyim firmalarından sonra Damat’ın da belli orandaki hisseleri yabancı fonlara satıldı.
Yabancı fonlara hisse satmak başka, aynı sektördeki yabancı firma ile ortaklık başkadır.
Yabancı yatırım fonları bir şirketten hisse senedi satın alırken, şirketin yönetimine katılmayı hedef almıyor. Bekleyiş, şirketin değerinin zamanla artması ve satın alınan hisselerin bir süre sonra daha yüksek fiyat ile satılmasıdır.
Belli sektördeki bir yabancı firma, kendi sektöründeki bir şirketten hisse senedi satın alırken, yönetime ve üretime katılmayı, şirketi büyütmeyi hedef alıyor. Bu gerçek anlamda bir ortaklık ve kader birliği oluyor.
Çağlayan Adalet Sarayı’nda duruşmam vardı. Takım elbisemi giydim. Kravatımı bağladım. Vaktinden önce sarayın önündeki güvenlik kuyruğuna girdim. Cebimdekileri, kemerimi, saatimi, cüzdanımı kutuya koydum. Röntgenden geçtim. Sarayın içi görkemli, danışmadaki genç kızlar güler yüzlü idi. Asansörle 6’ncı kata çıktım. Salonun kapısında o günkü duruşmaların listesi asılı. O da nesi? Listede 27 dava var. Her dava için 5 dakika (gerçekten 5 dakika) ayrılmış. Benim sırama daha çok var.
Avukatım yok. Kendimi savunacağım. Usul adap bilmiyorum. Kapı açık. Arkada 6 sandalye var. Biri boş. Boş sandalyeye iliştim. Salon tertemiz ve aydınlık. Oda buz gibi. Karşıda kürsünün arkasında “Adalet Mülkün Temelidir” yazıyor. Kürsüde hâkim bey oturuyor. Kürsü dosya dolu. Hâkimin önünde zabit katibi hanım, onun da önünde bilgisayar ve de bir yazıcı var. Sağda solda iki masa. Davacı ve davalı için. O masaların üzerlerine bilgisayar ekranları konulmuş. Zabit katibi hanımın yazdıkları ekrana aksediyor.
Hani “sürat felaket” idi?
Beş dakikada bir karar nasıl çıkar? Görmeden insan inanamıyor. Davalı ve davacı vekilleri sırtlarında siyah cübbeleri masaların başında dikiliyor. Hâkim bey dosyayı şöyle
Başbakan uzun aradan sonra Putin ile konuşma fırsatını buldu. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre buluşmanın ana konusu “Suriye” imiş. Keşke Başbakan bu fırsatı (Ne işe yarayacağı belli olmayan Suriye tartışması için harcayacağı yerde) Rusya ile aramızdaki soğukluğun giderilmesi ve de ekonomik ilişkilerdeki tıkanıklığın açılması için kullansa idi.
Rusya için Türkiye ne kadar önemlidir bilemeyiz ama Türkiye için Rusya çok, hem de çok önemlidir.
* Rusya, sınır komşumuz. Karadan, denizden burnumuzun dibinde koskoca bir ülke. Arabaya binen karadan, takaya binen denizden Rusya’ya ulaşıyor. Bırakınız kurumsal ticareti, kişisel olarak çok sayıda Türk insanı Rusya’da iş yapıyor. Ekmek parası kazanıyor.
* Enerjide Rusya’ya göbekten bağlıyız. Bağlı kalmaya mahkumuz. Nükleer santral bu bağı daha da artıracak.
* Rusya’dan aldığımız enerjinin güvenilir, kesintisiz ve ucuz olması bizim için önemli.
* Rusya pazarı bizim için çok önemli pazar. Öncelikle tarım ürünleri, gıda ürünleri, dayanıklı tüketim malları ihracatında büyük potansiyeli olan bir pazar.
* Rusya Türk inşaat firmalarına uzun süredir geniş imkân tanıyor.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) 15 yıldır Bursa’nın en büyük 250 firmasının rakamlarını derliyor, yayınlıyor. BTSO Başkanı Celal Sönmez’in Bursa ekonomisinin gelişmesini gösteren rakamlarla yaptığı değerlendirmelerden öğreniyoruz ki, 2011 yılında,
* Türkiye’de ihracata dönük otomotiv, makine, tekstil ve gıda sanayinin merkezi Bursa’nın yıllık ihracatı 11.7 milyar dolar iken, Bursa’nın toplam ithalatı 11.9 milyar dolar. Açık anlatım ile 2011 yılında ihracata dönük tarım ve sanayi üretiminin döviz geliri, ithalat faturasını karşılayamamış. Çok önemli bir tespit. Bunu bir kenara yazarak başkanın verdiği diğer önemli bilgileri aktarayım.
* 2011’de Türkiye’nin toplam milli gelirine Bursa’nın katkısı yüzde 4. (Ülkede yaratılan toplam 100 katma değerin sadece 4’ü Bursa’da yaratılıyor. Katma değer, bir mal ve hizmetin çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Üretim aşamasında bir mal ve hizmete eklenen değerdir. Ekonomik bakımdan çıktının değerine değil, çıktıya üretim aşamasında eklenen değere bakılır. Üretimin başarısını, çıktıya eklenen değer (kira+ücret+faiz+kâr) gösterir.
* Bursa, 2.6 milyon nüfus ile 4’üncü büyük il. İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve
Yaz aylarında, İznik Vakfı’nın, İznik’teki çini atöyesinin bahçesindeki bir binada, “Uluslararası Viyola Kampı” açılıyor. Kamp süresi sonunda da bir konser düzenleniyor. Gençlere eğitim veren yerli ve yabancı usta sanatçılar ile gençler marifetlerini sergiliyor. Gençlere sertifikaları dağıtılıyor. Bu etkinliklere bundan sonra TEB Bireysel ve Özel Bankacılık bölümü destek verecekmiş.
Geçen hafta sonu İznik’te konseri izledim. Bu yıl 7’ncisi düzenlenen viyola kampına ve viyola yapımı programına katılan genç kızlar ve erkeklerle konuştum.
Bizans döneminde İznik’te kurulan çini fırınları, Osmanlı döneminde de çalıştırılmış. Osmanlı sarayı siparişleri kesince İznik’te çinicilik ölmüş. Bütün dünyada ün yapan İznik çinisinin formülü, desenleri yok olmuş.
Prof. Dr. Işıl Akbaygil, İznik’teki eski çini sanatını yaşama geçirmek için ciddi araştırmalar yapmış. 1993 yılında İznik çiniciliğini araştırmak, geliştirmek için İznik Vakfı’nı kurmuş.
İznik Vakfı’nın çini atölyelerinde TÜBİTAK’ın desteği ile 300 yıl öncenin çini teknolojisi ile kuarz bazlı İznik çinileri üretiliyor. Geleneksel desenlere dayalı yeni tasarımlarla çiniler üretiliyor.
Yok olan sanat diriltildi
Dün üç önemli gösterge yayınlandı. Bu göstergeler sadece politikacıları, iktisatçıları, iş adamlarını ilgilendirmiyor. Bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendiriyor. Onun için neyin ne olduğunu kısaca anlatacağım. Fakat anlatmadan önce özet bilgi vereyim. Yayınlanan göstergelere göre, tüketici güveni ‘sade kahve’ misali, bütçenin durumu ‘orta kahve’, istihdamdaki gelişmeler ise ‘şekerli kahve’ gibi...
1- TÜKETİCİ GÜVENİ PEK İYİ DEĞİL
TÜİK’in görevlileri her ay, ülkenin her yanından örnekleme ile seçilmiş 8 bin 600 kişiye soruyorlar:
* Ey vatandaş... Satın alma gücün 6 ay önceye göre daha mı iyi, daha mı kötü? Gelecek 6 ayda beklentin ne? Daha mı iyi olacak, daha mı kötü?
* Genel ekonomik durumu nasıl görüyorsun?
* İş bulma olanakları iyileşti mi?