Genel kanı, Türkiye’ye oluk oluk sıcak para geldiği. Çok kişi sıcak paranın borsayı çıldırttığına inanıyor.
Öyle ya... Borsa’da yabancıların sahip oldukları hisse senedi toplamı 2008 sonunda 27 milyar dolar, 2009 sonunda 55 milyar dolar iken, 15 Ekim 2010’da 82 milyar dolar oldu.
Acaba yılın başından 15 Ekim’e kadar yabancılar (sadece) hisse senedi almak için Türkiye’ye (82-55=27 ) 27 milyar dolar mı getirdi. Şimdilerde yabancıların borsadaki hisse senetlerinin değeri 77 milyar dolar. Acaba yabancılar 15 Ekim’den bu yana borsadaki hisse senetlerini satarak Türkiye’den 5 milyar dolar mı çıkardı?
Açıklama: (1) Borsada işlem gören hisse senetlerinin stoğu yılbaşından bu yana sadece 903 milyon dolar arttı. (2) Borsada yabancı payı yılbaşında yüzde 67 idi. Şimdilerde gene yüzde 67 oranında. Bu durumda borsaya oluk oluk giren para ile hangi hisse senetleri alındı? Borsaya giren yeniş senet miktarı az. Yabancıların payı aynı. O zaman sıcak para nereyegidiyor?
Cevap: Borsa endeksinin artması, (hisse senetlerinin yükselmesi) yanıltıcı görüntü veriyor. İMKB-100 endeksi 2008 sonunda 26 bin idi. 2009 Sonunda 52 bin oldu. Ekim’den bu yana 70 binlerde dolanıyor. İniyor, çıkıyor
İMKB
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal (CHP) geçen hafta, belediyenin Fulya’daki yeni sanat merkezini açtı. Böylece Beşiktaş Belediyesi’nin sanat merkezlerinin sayısı 5’e ulaştı. Mustafa Kemal (MKM), Akatlar, Ortaköy ve Levent Sanat merkezleri uzun süredir halka hizmet veriyor.
İsmail Ünal, Fulya Sanat Merkezi’nin yersizlikten, Kadıköy’de Süreyya Sineması’na sığınan İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne, İstanbul’un Avrupa yakası seyirci ve dinleyicilerine de ulaşmasını sağlayacağını söylüyor.
Fulya Sanat Merkezi’nin orkestra çukuru yok. İleride yapılacak. O nedenle opera temsillerine ev sahipliği yapamayacak. Çarşamba günleri cansız müzik ile bale gösterileri ve Devlet Opera ve Bale ve Orkestrası konserleri için kullanılacak. Cuma akşamları da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konser verecek.
İsmail Ünal salonun akustiğinin, ses ve müzik sistemlerinin sahne ve sahne gerisi imkânlarının çok iyi planlandığını anlatıyor.
Opera için sahne yok
Gelelim Atatürk Kültür Merkezi’nden 31 Mayıs 2008 tarihinde kapı dışarı edildikten sonra yersiz ve yurtsuz kalan İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin durumuna.
Devlet Planlama Teşkilatı her yıl “Yıllık Program” hazırlar. Bu program hükümet tarafından kabul edilerek Resmi Gazete’de yayımlanır.
Programda ekonominin temel büyüklükleri ve gelecek hakkındaki hedef ve tahminler gösterilir. Her yılın programında temel büyüklüklerin gerçekleşmesi ve hedefleri ile ilgili düzeltmeler yapılır. 2011 programında “Satın Alma Gücü Paritesi” ile (SAP) kişi başı milli gelir (GSYH) rakamında bazı düzeltmeler yapıldı. 2010 yılı için SAP hesabı ile kişi başı gelir 15.392 dolar olarak tahmin edildi.
Sabit fiyatlarla kişi başı gelir
Milli Gelir (GSYH) Türk Lirası ile bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin cari fiyatla hesaplanan (katma) değeri toplamıdır. Enflasyon nedeniyle cari fiyatları birbiriyle karşılaştırmak (mukayese etmek) mümkün olamaz. Onun için her yılın rakamı 1998 yılı sabit fiyatına dönüştürülür.
Daha sonra bu rakam yıl ortası nüfus tahminine bölünür. Kişi başı milli gelir rakamı bulunur. Bu rakam kişi başına düşen katma değer/gelir rakamıdır. İnsanların cebine giren gelir ile ilgisi yoktur.
Bir yanda nüfus artıyor. Öte yanda ekonomi yeterince büyümüyor. Bunun sonunda sabit fiyatlarla kişi başı gelir rakamı düşüyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunun görünümünü “durağan”dan, “pozitife” yükseltti.
Not yükseltme yok. Görüntü ayarı var. Not eskisi gibi BB+ olarak kaldı.
Kredi notu veren kuruluşlardan bekleyişimiz, bizim notumuzu “yatırım yapılabilir” çizgiye yükseltmeleridir. Bu çizgi Fitch ve Standart&Poor’s isimli kredi derecelendirme kuruluşlarında BBB olarak belirlenmiş. Fitch notumuzu bir basamak, Standart&Poor iki basamak artıracak ki, biz “yatırım yapılabilir” işareti veren not çizgisine ulaşacağız.
Bir başka uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu da “Moody’s“tir. Bu kuruluşun Türkiye notu BA2 düzeyinde. Bu kuruluşun yatırım yapılabilirlik notu BAA’dır. Bizim BAA çizgisine ulaşmamız için iki basamak not artışına ihtiyacımız var.
Notun önemi nedir konusuna girmeden, şu anda Avrupa’da sallanan ekonomiler ile Türkiye’nin ekonomik durumunu ve buna karşı bu ülkelere layık görülen notları gösteren bir tabloya dikkatinizi çekmek istiyorum.
İyiyiz ama notumuz kırık
Döviz açığı büyüdükçe, bütçe açığı küçülüyor. n Ocak-ekim döneminde bütçe açığı geçen yıl 43 milyar TL idi. Bu yıl 23 milyar TL oldu. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Geçen yılın tamamında bütçe 52 milyar TL açık vermişti. Bu yıl için de açığın 50 milyar TL olacağı tahmin ediliyordu. Ama görülüyor ki, yılsonunda açık 30 milyar TL’nin altında kalacak.
- Ocak-eylül döneminde döviz açığı (cari açık) geçen yıl 9 milyar TL idi. Bu yıl 32 milyar dolar oldu. Bu çok tehlikeli bir gelişmedir. 2009 yılında 12 ayda cari açık 14 milyar TL olmuştu. Orta vadeli programda 2011 yılında açığın 18 milyar dolarda kalacağı tahmin ediliyordu. Bu gidişle 40 milyar doların üzerine çıkacak.
Döviz açığını büyüten ucuz ithalat
Döviz açığını ucuz döviz nedeniyle yapılan ucuz ithalat büyütüyor.
- Ucuz döviz, ithalatı coşturuyor. Dış ticaret açığı (ithalat ile ihracat arasındaki açık) ocak-eylül döneminde 27 milyar dolar idi, bu yıl 48 milyar dolar oldu. Geçen yıla göre ihracatımız yüzde 12 artarken ithalatımız yüzde 48 arttı.
- 2010 yılının ocak-ekim döneminde ithal mallarından alınan KDV yüzde 36, gümrük vergileri yüzde 27, dahildeki satışlardan alınan KDV yüzde 25, dahildeki satışlardan alınan
İrlanda bir zamanlar bize örnek gösteriliyordu. “İrlanda gibi olun!” deniyordu. Şimdi İrlanda yerlerde sürünüyor. Kendi bankalarını düşürmeseler Avrupalı dostları aldırış etmeyecek ama, İrlanda yerden kalkamaz ise bu defa kendi bankaları sarsılacak. Açık anlatım ile İrlanda’ya yardım etmek için değil, kendi bankalarını kurtarmak, euro’nun değerini korumak uğruna İrlanda’yı kurtarmaya çalışıyorlar.
İrlanda’nın tartışılan borç rakamı 731 milyar dolar. Açıklamalara göre İngiliz bankalarına 148, Alman bankalarına 138, ABD bankalarına 68, Belçika bankalarına 54, Fransa bankalarına 50 milyar dolar, diğer bankalara da 271 milyar dolar borcu var.
IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü’nde yayımlanan güncel rakamlara göre İrlanda’nın milli geliri (GSYH) 204 milyar dolar kadar. Bütçe gideri 110 milyar dolar, geliri 70 milyar dolar dolayında. Bu milli gelire göre açıklanan borç rakamı milli gelirin 3.2 katı. AB kaynaklarında ise İrlanda’nın borç yükünün milli gelirinin yüzde 65’i kadar olduğu açıklanıp duruyor. (Burada bir belirsizlik var. Kamu borcu ve özel+kamu borcu rakamları birbirine karıştırılmış olabilir.)
Sıra İrlanda’ya geldiSon haberlere göre, İrlanda’nın (lütfederek!) yardım
Japonlar tarafından hazırlanan "Amerikalılar ile alay etmek için hazırlanmış" kısa bir filmi CNBC-e’de izledim. Bir Japon Hoca, Japonları toplamış. Onlara anlatıyor: "Büyük ülkeler neden başarısız oldu? Eski Yunan, Roma İmparatorlukları, üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu ve şimdi de Amerikan İmparatorluğu? Onlar, kendilerini büyük yapan faktörün üretim olduğunu unutarak, aynı hatayı yaptılar.
ABD 'Büyük resesyon'dan çıkmak için önce piyasaya para akıttı. Sektörlere büyük paralarla destek verildi. Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle harcamalar artırıldı. Ardından para toplamak için vergiler artırıldı. Özel sektör kuruluşlarına el konuldu. Ülkede üretim artacak yerde, ülkenin borçları arttı. Şimdi bize borçlular. Bundan sonra kendileri için değil, bizim için çalışacaklar."
Bu filmin, FED’in (Amerikan Merkez Bankası’nın) ekonomiyi canlandırmak ümidi ile piyasaya 600 milyar dolar daha sürme kararını almasından önce mi, sonra mı hazırlanmış olduğunu bilemiyorum ama, verilen mesaj düşündürücü.
Borç 10 trilyon dolar
ABD hazinesi doları basıp basıp piyasaya sürüyor? Bu dolarlar nereye gidiyor? ABD’nin borçları ne kadar?
Özet olarak ABD ekonomisi
Paris’te ne var ise, şimdi İstanbul’da da var(!) Dünyanın en lüks ve pahalı kadın ve erkek giysilerini, aksesuvarlarını, çantalarını ve ayakkabılarını eskiden bazı büyük mağazalarımız ithal ederek satıyordu. Bu lüks ve pahalı mallara talep o kadar arttı ki, şimdilerde ünlü markalar İstanbul’da kendi mağazalarını açtılar, açıyorlar.
Louis Vuitton, Dior, Tod’s, Prada, Armani, Dolce&Gabana, Missoni, Miu Miu, Nicole Fahri, Gucci, DKNY, Escade, Tommy Hilfinger, Stefanel, Hermes, Cartier, El Cortes Ingles, Chloe,Christofle, Maz Mara, Mochino, Hugo Boss, Ermenegilda Zegna, Fendi, Bottega Venetta, Ralph Louren... Say say bitmiyor.
Gelmeyen marka kalmadı
Ünlü ve lüks markaların kadın ve erkek ayakkabıları 1.500-2.500 TL, kadın çantaları 1.500-3.500 TL, erkek giysileri 2.500-3.500, kadın giysileri 2.500-10.000 TL arasında dolanıyor.
Ünlü markaların bu fiyatlarla sattığı mallara talep var ki, bunları üretenler, satanlar İstanbul'da “sadece ve sadece kendi markalarını taşıyan ürünleri satmak için” mağaza açıyorlar. Bu ünlü markaları satan mağazalar da öyle sıradan mağazalar değil. En iyi semtlerde, kirası en yüksek, en görkemli, en kaliteli satış elemanı istihdam eden mağazalar.
Ben bu