Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Babacan, geçen hafta TÜSİAD’cılar ile yaptığı toplantıda ikinci kriz (dip) tehlikesinden söz etti. İkinci dip tehlikesine karşı hazırlık yapıyoruz dedi.
Sayın Babacan “ekonominin kaptanı”. İçeride ve dışarıda olan biteni yakından izleyen bir hükümet üyesi. Genelde her zaman iyimser açıklamalarda bulunan Sayın Babacan, acaba ikinci dip tehlikesinden söz ederken ne demek istiyordu?
Sayın Babacan’a dün bunu sordum. Anlattıklarından anladıklarımı özetleyeceğim.
Sayın Babacan diyor ki;
- Gelişmiş ekonomiler krizden çıkmaya çalışıyorlar ama, büyük zafiyet içindeler. Zafiyet büyük ölçüde, bu ülkelerdeki yönetimlerin güçsüzlüğünden kaynaklanıyor. Ülkelerin yönetimleri ya parlamentolarda güçsüz ya da halk desteğine sahip değil. Veya oy endişesi ile radikal kararlar alamıyorlar.
- Bugüne kadar krizden çıkma çabasında ülkeler değişik tedbirler aldı. Piyasaya büyük ölçüde para akıtıldı. Faizler sıfıra indirildi. Şimdi bu ülkelerin “krizden çıkış politikaları uygulamaya başlamaları gerekiyor”. Ne tür politikalar uygulayacakları belli değil.
- Krizden çıkış için uygulanacak politikaların uzun vadede ekonomileri nasıl etkileyeceğini tahmin
Eylül ayı “Sanayi Üretim Endeksi” dün açıklanınca, iyimserler “Sanayi üretimi yüzde 10.4 arttı” diyerek sevindi.
Gerçekçiler “Sanayi üretiminde eylül ayında yüzde 1.0 gerileme var” diyerek endişelenmeye başladı. Bazıları sevinirken bazılarının endişelenmesi, farklı rakamlardan, farklı yorumlardan kaynaklanıyor.
TÜİK şimdilerde sanayi üretimindeki gelişmelerle ilgili olarak 3 farklı endeks serisi yayınlıyor:
1) 2005 yılı 100 esası ile düzenlene gelen klasik sanayi üretim endeksi.
2) Yeni yayınlanmaya başlanan takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi.
3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi.
Bu 3 endeksin kapsamı da hesap şekli de sonucu da birbirine uymuyor.
ABD’de Başkan Obama’nın danışmanları ve FED (Amerikan Merkez Bankası) yetkilileri krizin başından beri piyasaya para akıtarak ekonomiyi canlandırma arayışındalar.
Piyasaya para akıtanların 2 farklı bekleyişi var.
-Piyasaya akan parayı bankalar tüketiciye, üreticiye, yatırımcıya kredi olarak kullandıracak. Böylece talep (harcama) artacak. Talep artışını karşılamak için ABD’de üretimde, istihdamda bütünü ile ekonomide büyüme başlayacak.
- Fazla miktarda dolar basılınca, doların değeri düşecek. (Dolaylı olarak dolar devalüe edilmiş olacak.) Böylece Amerika’nın ihracat gücü artacak. Amerika daha çok ihracat, daha az ithalat yapacak. Bu sayede Amerikan ekonomisinde üretim artışı ve büyüme hızlanacak.
FED, 2008- 2010 arasında tahvil alım programı kapsamında piyasaya 1 trilyon 750 milyar dolar para çıkardı.
Geldik 2010 yılının sonlarına... Acaba piyasaya salınan 1 trilyon 750 milyar dolar işe yaradı mı? Amerika’da tüketici, üretici, yatırımcı bu parayı kullanarak daha çok tüketti, daha çok üretti, daha çok yatırım yaptı mı? Değeri düşen dolar sayesinde ihracat artarken ithalat yavaşladı, dış ticaret açığı küçüldü mü? Neticede ABD ekonomisinde büyüme başladı mı?
İlkokula gittiğim yıllarda Bartın’da lise yoktu. Okumak isteyenler başka şehirlere giderdi. Bartın’da devlet lisesi 1964 yılında açıldı.
Şimdilerde Bartın’da 23 lise var. Liselerde 7 bin öğrenci okuyor. 2008 yılında kurulan Bartın Üniversitesi, 3 fakülte, 3 meslek yüksek okulu ve 2 enstitü ile eğitim veriyor. 4 bine yakın öğrencisi var.
Benim ilkokula gittiğim yıllarda Bartın’da hastane yoktu. Alkole düşkün tek bir yaşlı doktor vardı. Şimdi 4 hastane, 2 özel tıp merkezi ve 200’ü aşkın doktor var.
Benim zamanımda o yoktu bu yoktu ama Bartın’ın yerel bir gazetesi vardı. İstanbul gazeteleri Bartın’a deniz yolu ile 3-5 gün gecikmeli gelir, Bartın’da yaşayanlar Bartın’da, ülkede ve dünyada olan biteni Bartın gazetesinden öğrenirdi. İşte o Bartın gazetesi geçtiğimiz günlerde 86 yaşına bastı.
Bartın gazetesi Cumhuriyet Türkiyesi’nin yayınını kesintisiz sürdürebilen en eski 3 gazetesinden biridir.
- En eski yerel gazete Adana’da 92 yıldır yayımlanan Yeni Adana gazetesidir. Bu gazeteyi kuruluşundan bu yana, ara ara başkalarına devretseler de Yüreğir ailesi çıkarmaktadır.
- İtalyanların işgalinde Emin Efendi’nin kurduğu Mazlum Adıson’un ve daha sonra baldızı Sevgi Taner’in
Şimdilerde konut yapımcıları “marka” oldu. Şimdilerde büyük şehirlerde “markalı konut”lar satılıyor. Marka olan konut yapımcılarının markalı konutları alıcıya güven veriyor.
Geçen gün Milliyet tarafından düzenlenen toplantıda İstanbul ve Ankara’da markalı konut yapanları ve pazarlayanları dinledim.
Önce öğrendiklerimi özetleyeyim:
- Şimdilerde birikimi olanlar faizden, dövizden ümidi kestiğinden konuta yöneldi.
- İstanbul şehri Anadolu insanı için cazibe merkezi, Anadolu’da birikimi olan İstanbul’da bir konut sahibi olmak istiyor.
- Banka kredilerinin faizinin düşüklüğü insanları taksit ile konut alımına yöneltiyor. İnsanlar taksit ödeyerek belli bir süre sonra konuta sahip olduklarında, önemli bir birikime ulaşacaklarını, eğer gerekiyorsa konutu satarak bu birikimlerini başka şekillerde değerlendireceklerini düşünüyor.
- Oturma niyeti ile konut satın almayanlar, belli süre sonra konutu sattıklarında önemli miktarda kazanç elde edeceklerini düşünüyor.
Enflasyonu “Tüketici Fiyatları Endeksi”ndeki (TÜFE) değişimden izliyoruz. TÜFE beklenenden fazla yüksek çıkınca suçu domates fiyatına, biber fiyatına yüklüyoruz.
Tüketici fiyatlarının gerisindeki üretici fiyatlarının nasıl geliştiği üzerinde durmuyoruz.
Halbuki, tüketici fiyatını (enflasyonu) belirleyen ana faktör üretici fiyatlarıdır. Üretim cephesinden bakıldığında, (1) Üretim yetersiz kalır, talebi karşılayamaz ise tüketici fiyatı artar. (2) Üreticinin maliyetleri yüksek olur ise tüketici fiyatları artar.
Geçen ekim ayında, tarım sektöründe üretici fiyatları bir önceki ekim ayına göre (yıllık olarak) yüzde 26.71 oranında artış gösterdi. Halbuki aynı dönemde imalat sanayinde üretici fiyatlarındaki artış sadece yüzde 5.15 oranında idi.
Görülüyor ki, tarım sektöründe bir sorun var. Üretici fiyatları, sanayideki fiyatların çok üzerinde artıyor. (1) Ya tarımda üretim yetersiz. (2) Ya da tarımda girdiler pahalandığından, üretici fiyatları yükseldi.
Gıda fiyatları artıyor
Dev bir yabancı sermaye grubu Garanti Bankası’ndaki General Electiric (GE) hisselerini almakla kalmadı. Doğuş’un elindeki hisselerin bir bölümünü de satın alarak, banka yönetiminde Doğuş grubu ile eşit güce sahip oldu. Ortaklık sözleşmesine göre 5 yıl sonra bu yeni yabancı sermaye grubu Doğuş’un elindeki hisselerin bir bölümünü daha alarak bankanın yönetimini ele geçirebilecek. (Milliyet Ekonomi bu gelişmeleri tarafların açıklama yapmak için düzenledikleri basın toplantısından önce duyurarak, güzel bir habercilik yaptı. Haberi yapanları kutlarım.)
Özel sektörün önde koşan 4 bankası var: İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası ,Yapı ve Kredi Bankası. Akbank’ın hisselerinin bir bölümüne bir Amerikan bankası, Yapı Kredi’nin hisselerinin bir bölümüne bir İtalyan bankası sahip. Garanti’nin hisselerinin bir bölümü bundan sonra bir İspanyol bankasının olacak. Yabancı iştiraki olmayan tek büyük banka olarak İş Bankası kaldı. Yabancılar neden Türk bankalarına iştirak ediyor? Sermayenin kendi ülkesi dışındaki ülkelerde benzer faaliyetlere iştirak etmesi küreselleşmenin bir sonucu. Sermaye kendi ülkesi dışındaki kuruluşlara hatır için değil kâr için iştirak ediyor. Bazı sermaye grupları uzun
Milliyet Ekonomi’de dün “Merkez Bankası kredileri dizginlemek için yeni enstrümanlar arıyor” başlığını taşıyan bir haber yayımlandı. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Erdem Başcı “Türk ekonomisinin toparlanma süreciyle birlikte yaşanan kredi artışında firene basılması gerektiğini” söylemiş.
Merkez Bankası’nın gene dün yayımladığı rakamlara göre,
- Toplam banka kredileri yıl sonunda 332 milyar TL iken, 8 ayda 81 milyar TL artış ile 413 milyar TL’ye ulaşmış. Banka kredileri 8 ayda yüzde 24 oranında büyümüş.
- Mevduat bankalarının özel sektöre verdikleri krediler 8 ayda 285 milyar TL’den 74 milyar TL artış ile 359 milyar TL’ye yükselmiş.
- Şirketlere verilen krediler yüzde 36 oranında, hane halkına verilen krediler yüzde 19 oranında artmış.
- Hane halkına verilen kredilerde en büyük artış, ihtiyaç kredileri ve kredi kartı borçlarında ortaya çıkmış. Son 8 ayda bu iki kredinin toplamı, yüzde 20 oranında, 16 milyar TL artmış.
n Hane halkına verilen kredilerden konut kredilerinde 8 aydaki artış ise yüzde 19 oranında, 8 milyar TL.