Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarına göre 2010 yılının ilk yarısında Türkiye’de toplam 170 bin konut satılmış. Daha doğrusu 170 bin konutun tapusu alınmış-verilmiş. Çünkü bazı satışlar sözleşme ile gerçekleştiriliyor. Sözleşme ile de gerçekleşen satışların sayısı bilinmiyor.
Yılın ilk yarısında İstanbul’da tapulu satış miktarı 40 bin, Ankara’da 32 bin adet. Türkiye’de yılın ilk yarısında satılan 100 konutun 23’ü İstanbul’da, 19’u Ankara’da satılmış. Geliniz de şaşırmayınız. Ankara memur şehri. Nüfusu 4 milyon. İstanbul’un taşı toprağı altın. Nüfusu 12 milyon. Demek ki Ankara İstanbul ile yarışa girmiş durumda.
İzmir’de ve de bölge olarak “Bursa-Eskişehir-Bilecik”, ”Antalya-Isparta-Burdur”, ”Adana-Mersin” yörelerinde altı aylık konut satışları 10 biner dolayında.
Doğu’da talep az
2010 yılının ilk yarısında en az konut satışı “Ağrı, Kars, Iğdır-Ardahan”da gerçekleşmiş. Bu bölgede sadece 427 konut satılmış. İlk yarıda konut satış rakamları, ”Van, Muş, Bitlis, Hakkâri” yöresinde 620, “Zonguldak, Karabük-Bartın” yöresinde 881, ”Erzurum-Erzincan-Bayburt” yöresinde 936, ”Mardin-Batman-Şırnak-Siirt” yöresinde 1.081 olarak belirlenmiş.
Geçmiş yılların rakamlarına
Ernst&Young isimli uluslararası danışmanlık grubu tarafından hazırlanan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde otomotiv sanayinin geleceğini ve otomotiv sanayinde yabancı sermaye yatırımları konusunu işleyen rapora göre “Krizin yol açtığı gecikmelere rağmen, Türk otomotiv endüstrisi 2012 yılına kadar 1.1 milyon adet üretimle 600 bin kişiye istihdam sağlayacak.”
Aslında bizim otomotiv sanayimiz 2008 yılında 1.1 milyon araç üretimini gerçekleştirdi. Krizde üretim ve istihdam geriledi ama, sanayi toparlanmaya başladı. 2010 yılında da üretim 1 milyonu bulacak. Bu gidişle 2013’te üretimin 1.5 milyon adedi aşması 2.0 milyona yaklaşması beklenir.
Ne yazık ki üretim artışına paralel olarak istihdam artmıyor. OSD Genel Sekreteri Dr. Ercan Tezer, 2012’de istihdamın 600 bine ulaşmasını imkânsız görüyor. 300 bin dolayında olacağını söylüyor.
Batı’nın önde gelen otomotiv sanayi gruplarının Türkiye’de yatırım yapması, ülke ekonomisi için bir şans oldu. Her ne kadar yurtdışında geliştirilen teknolojiyi kullanarak yurtdışında belirlenen modellerde, yurt dışında belirlenen sayıda üretim yapabiliyor isek de otomotiv sanayi ekonomide giderek ağırlık kazanmaya başladı.
15 kuruluş var
Türkiye’de
Krizde ABD’nin ve AB ülkelerinin bütçe dengeleri bozuldu. Çünkü gelirler azaldı, harcamalar çoğaldı. Ekonomiyi canlandırmak için piyasaya para akıttılar. Bunun sonucu kamu borçları arttı.
AB ülkelerinin 2009 yılı sonunda bütçe açıkları GSYH’nin (milli gelirlerinin) yüzde 6.8’i oranına, kamu borçları yüzde 73.6’sı oranına yükseldi.
Biz göreceli olarak daha iyi durumdayız. 2009 yılı sonunda bütçe açığımızın GSYH’ye (milli gelire) oranı yüzde 5.5, kamu borcunun oranı ise yüzde 45.5 oldu.
2010 yılı bütçesinin açık hedefi 50 milyar TL iken, bu yıl ilk 7 ayda açık (Maliye Bakanı’nın TRT’deki açıklamalarına göre) 17.9 milyar dolayında kaldı. Bu gidişle yıl sonunda bütçenin 35-40 milyar TL açık ile kapanması olasılığı büyük.
Bu ise açığın GSYH’nin yüzde 4.9’u yerine yüzde 4’ü dolayına gerilemesi demektir. Bütçe açığı küçülünce kamu daha az borçlanmak zorunda kalıyor.
Sağlam gelir üretim kaynaklı
- Özelleştirme hızlanınca, kamu varlıkları yüksek fiyatlarla satıldıkça, satış gelirleri de bütçe açığının küçülmesine katkıda bulunuyor.
Bitlis’teki TEKEL sigara fabrikası kapatıldı. Bir zamanların efsane sigarası Bitlis marka sigara artık üretilmiyor. Üretici bundan sonra kaliteli Bitlis tütünü yerine ucuz Amerikan tütünü üretmeye zorlanıyor. Tütünü tütün yapan, tohumu, toprağı, havası, mikro kliması ve üretim şartlarıdır. Bitlis tütünü ekonomimiz için önemli, Bitlis için önemli, Bitlis’te topraklarında tütünden başka ürün yetişmeyen aileler için önemlidir. Tütün ekilen topraklarda alternatif ürün denemesi yapıldı. Elma ve kiraz ağacı dikildi. Başarı sağlanamadı.
Bitlis’te 26 bin aile tütün üretirdi. TEKEL’in Bitlis fabrikasında tütün işlenir ve sigara yapılırdı. Önce tütün üretimine kota geldi. 13.500 aile tütün üretimini bırakarak başka bölgelere göç etmek zorunda kaldı. 12.500 aile kota çerçevesinde yılda 5 bin ton Bitlis tütünü üretiyordu. TEKEL özelleştirildi. Bitlis yaprak tütün işleme tesisi ve sigara fabrikası kapatıldı. 600 çalışan işsiz kaldı. Bitlis tütününde yıllık üretim bin tona düştü.
Tek alıcı yabancı sigara fabrikaları. Onlar ise sözleşme ile tütün alıyor. Onlar Bitlis tütününe ilgi duymuyorlar. Bitlis Tütün Birliği Başkanı Maşallah Doymaz’dan aldığım bilgiye göre yabancı alıcılar bu yıl sadece
Ayşe Hanım Teyzem “Anayasa’nın kaç maddesi değişiyor? Değişince ne olacak? Ben neye evet, neye hayır diyeceğim? Büyük Türk Büyükleri halka bunları anlatacak yerde “Tencere dibin kara, seninki benden kara” yarışına girdi. Hiç olmaz ise sen bana anlat” dedi.
Ben de ona anlattım. Dedim ki, “Anayasa’nın 20 maddesinde değişiklik yapılıyor. 1 geçici maddesi iptal ediliyor.
3 geçici madde ekleniyor. Bir de yürürlük maddesi var. Değişikliğin ne getirdiğini ne götürdüğünü iyi anlayabilmek için teker teker her maddenin eski hali ile yeni halini kelime kelime okumak, sonra da bir bilenin bunların ne anlama geldiğini açıklaması gerekir.”
Ayşe Hanım Teyzem “O halde maddelerin tamamını değil de değişikliğin ne getirip ne götüreceğini kısaca, özetleyerek anlat” dedi.
“Ayşe Hanım Teyzeciğim” dedim. “Zaten maddelerin tamamının önemi yok. Değişen maddelerin 8’i ile eklenen 3 madde önemli. Bu maddelerle yargı gücü iktidarın (bugün AKP, yarın bir başka parti olabilir) eline geçiyor. Diğer maddeler dolgu maddesi. Eczacılar, çocukların içeceği acı ilacın etrafını nasıl şekerli dolgu maddesi ile kaplarlar... Çocuk nasıl o tatlı tada kanarak zehir gibi acı ilacı içer. İşte o biçim.”
Kuvvetler
Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün iş bulduğu genç kızımız bir yıl çalışmış. Eş bulunca, işi bırakmış. Şimdi evinin kadını olmuş. Hacettepe Üniversitesi İstatistik Mezunu olan, Enstüstriyel Tasarım dalında lisans üstü çalışma yaparak master diploması alan bir genç kızımız 4 Temmuz 2009 tarihinde İzmir’de Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün yolunu kesmişti. “İki üniversite bitirdim. İşsizim. Bu insanlar neden sizi alkışlıyor anlayamıyorum. Bu ülkede neler oluyor bilmek istiyorum. Biri bize söylesin” demişti. Genç kızımızın çıkışı medyada yankı gördü. Genç kızımız, okumuş, diplomalı işsiz kızlarımızın ortak feryadı olarak değerlendirildi.
Daha sonra, Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün bu genç kızımızın iş bulmasına yardımcı olduğu duyuldu.
Yusuf Dalaman’ın (AHT) haberinden öğreniyoruz ki, genç kızımız, “İşsiz gençlerin umudu oldum. Onlara şans diliyorum” demiş. Zaman içinde yeniden çalışabileceğini söylemiş. Bu genç kızımıza, tüm genç kızlarımıza mutlu, huzurlu evlilikler dileriz. Ama bu, eşin, işin alternatifi olması anlamına gelmez ki...
Eğer genç kızlarımızın tek hedefi bir eş bulup evlenmek ise, okumalarına, üniversitelere devam etmelerine, eş buluncaya kadar okullarda, üniversitelerde, daha
Hazine tahvilleri ile bonolarının faizleri düştü. Banka faizleri enflasyonu karşılayamıyor. Bu durumda birikimi olanların ve nakit almak isteyenlerin önünde iki alternatif var: Borsaya yatırım yapacaklar veya yatırım fonlarından katılım belgesi alacaklar.
Yatırım fonları sadece tasarruf birikim sahipleri için değil, özel emeklilik şirketleri ve özel emeklilik sistemi katılımcıları için de önem taşıyor. Hatta daha fazla önem taşıyor.
Özel emeklilik sisteminin avantajı, düzenli bir birikim programı içinde birikimlerin profesyonel kadrolarca özel yatırım fonlarında değerlendirilmesidir. Katılımcılardan vergiye tabi olanlara tanınan vergi avantajı, bazı işyerlerinde işverenin ödemelere katkısı avantaj teşkil etmektedir. Ancak, şirketin fon getirilerinden kestiği işletme gideri ve de birikimler ödenirken, yatırılan para ile alınan para arasındaki farkın vergilendirilmesi, şirketin elde ettiği yatırım getirisinin tamamının katılımcıda kalmasını önlemektedir.
Getiriler düştü
Başka ülkelerde bireysel emeklilik sistemini teşvik etmek için hükümetler tüm katılımcılara ve şirketlere vergi avantajı sağlamakta, bireysel emeklilik şirketlerinin yararlanabileceği yüksek getirili yatırım
Allah, politikaya bulaşan, hükümet ile işi olan işadamlarına kuvvet versin. Referandumda “evet” diyeceklerini şu günlerde açık açık beyan etmeye mecburlar. Ekonomik bakımdan ayakta kalmaları buna bağlı hale geldi.
Böyle bir durumun ortaya çıkmasında tek suçlu iktidar partisi ve de onun lideri mi?
Hayır. İşadamları ve onların şemsiyesi altında toplandığı zorunlu veya gönüllü üyeliğe dayalı meslek kuruluşları ve dernekler de suçlu.
Sayın R. T. Erdoğan ne diyor: “Huzurumuza geliyorlar. Orada başka konuşuyorlar. Bir şeyler istiyorlar. Çıkınca başka konuşuyorlar. Bundan sonra bir şeyler istemek için huzurumuza gelemeyecekler!”
Demek ki sorunun kaynağında, işadamlarının, meslek kuruluşların, derneklerin şu veya bu nedenle hem iktidar hem de politikacılarla ilişki kurmaları var. İş yapacak yerde politika yapmaya kalkmaları veya işlerini yürütmek için politikacıdan medet ummaları var. Bunun yeni bir durum ve sorun olmadığını hatırlatmak için sayın okuyucularıma rahmetli Sakıp Sabancı’nın iki kitabından, iki bölüm aktaracağım.
Sakıp Sabancı, “Başarı Şimdi Aslanın Ağzında” ismi ile Haziran 1998’de yayımlanan kitabında (Sayfa127-128) şunları yazıyor: