Başbakan ABD’ye gitmeli

22 Mart 2010

Washington
ABD Yönetimi, Başbakan Sn. R. T. Erdoğan’ın 12 Nisan’da yapılacak Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne (Nuclear Security Submit) katılmasını bekliyor. Resmi olmayan açıklamalara göre Başbakan, komisyonun Ermeni tasarısını oylamasını protesto etmek için toplantıya katılmamayı düşünüyor. Bugünlerde bir TÜSİAD heyetinin Washington’da olması gerekiyordu. TÜSİAD geziyi iptal etti.
11-14 Nisan tarihlerinde TOBB (Odalar Birliği), DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, (TAİK) Türk Amerikan İş Konseyi tarafından ortaklaşa düzenlenen toplantının Ermeni kararını protesto etmek için yapılmayacağı açıklandı. Bütün bunlar yanlıştır. ‘Türkiye bunları yapıyor’ diyerek ABD’de yönetimin ve Kongre’nin “Ermeni soykırımı olmadı-Türkler haklı” şeklinde karar değiştirmesi beklenemez. Bugünkü açmazın nedeni yıllar boyu Türklerin kendilerini anlatamamalarıdır.
Bugün Washington gezisini iptal eden TÜSİAD 35 yıl önce Washington’da kapı kapı dolaşarak Kongre’den Türkiye lehine karar çıkmasını sağlamıştı. Fikir Üreten Fabrika “TÜSİAD’ın ilk on yılı” adlı kitaptan aktarayım:
* Kıbrıs olayları nedeniyle ABD Kongresi Türkiye için ambargo kararı aldı.
* 1975 yılında önde gelen işadamlarının da

Yazının Devamı

Dağ dağa küsmüş, dağın haberi yok

21 Mart 2010

WASHINGTON
Washington’da kiraz ağaçlarının bazıları açmaya başlamış. Ama kiraz ağacı festivali için on gün beklemek gerekiyor. Japonlar dostluk sembolü olarak Washington şehrine 1912 ve 1965 yıllarında toplam altı bin kiraz ağacı hediye etmiş. Amerikalılar bu ağaçları çok güzel değerlendirmişler. Washington’un nüfusu 5.6 milyon. Yaşayanların yüzde 60’ından fazlası siyah Amerikalı. Ama merkezde sadece beyazlar dolanıyor. Siyahlar çevre yerleşim bölgelerinde yaşıyor.
Washington’nun Ankara’ya benzediği söylenir ama, çarşısı, pazarı ve sokaklarında insanları olmayan, geniş geniş caddelerin etrafında koca koca devlet dairesi binalarının yükseldiği bir Ankara düşünün. İşte o biçim bir Ankara.
Düşük gelir gruplu siyah Amerikalılar çevre yerleşim bölgelerinde yaşıyor. Alışveriş merkezleri şehrin dışında. Şehrin içinde insanların dolandığı, az sayıda mağazanın bulunduğu Georgetown bölgesi ise tenha. Üç gündür güneş yüzünü gösteriyor. Washingtonlular sokak kahvelerini, parkları doldurmaya güneşin tadını çıkarmaya başladı. Gelelim bu Washington şehrinde olan bitene...
- Biz sanıyoruz ki, Obama’nın başka işi gücü yok tek derdi Türkiye. Biz sanıyoruz ki, Obama da Sayın R. T. Erdoğan gibi

Yazının Devamı

Washington’dan Türkiye farklı görünüyor

19 Mart 2010

WASHINGTON
Türkiye’nin Büyükelçisi Washington’da olmalı ki, bu kritik dönemde Türk hükümetinin görüşlerini ABD yönetimine aktarabilsin. Büyükelçinin geri çekilmesi hiçbir yarar sağlamaz.
- Sayın R. T. Erdoğan Başkan Obama’nın 12 Nisan’da yapılacak Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılması için yaptığı davete icabet etmelidir. Bu Türk-ABD ilişkileri bakımından önemlidir.
- Türkiye’nin komşularıyla sıfır problem politikası, İran ile iyi ilişkiyi sürdürme isteği desteklenmeli. Ancak Türkiye uluslararası topluluğun üyelerinden biri olarak, İran’ın nükleer programı konusunda uluslararası topluluğun ortak kararlarının dışında kalamaz. Güvenlik Konseyi’nde uluslararası topluluğun ortak kararları doğrultusunda oy kullanması beklenir.
- Geçen kasım ayında Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu’nun İran’a uygulanacak yaptırımlarla ilgili oylamada Türkiye’nin çekimser oy kullanmasını ABD yönetimi üzüntüyle karşılamıştır.
- Türkiye’nin İran ile enerji işbirliği girişimlerini olumlu karşılamak imkânsızdır.
Bunlar, geçen çarşamba günü Washington’da Brookings Enstitüsü’nde 6’ncı Sakıp Sabancı Konferansı’ndaki konuşmasında ve konferans öncesi medya temsilcileriyle yaptığı sohbette ABD

Yazının Devamı

R. T. Erdoğan Türkiye’nin De Gaulle’ü mü olacak?

18 Mart 2010

WASHINGTON
Kıbrıs sorunu yüzünden Türkiye Avrupa Birliği’nden uzaklaştı. Şimdi Ermeni sorunu nedeniyle ABD’den uzaklaşıyor.
ABD’nin desteğine en fazla ihtiyacı olduğu günlerde Türkiye Washington’dan elçisini çekti.
Bunun sonunda Türkiye içine kapanmış bir ülke haline gelebilir. Bir zamanlar De Gaulle de benzer bir politikayla Fransa’yı iyi ilişki içinde olduğu ülkelerden uzaklaştırmış, uluslararası kuruluşlarla ilişkisini kesmişti.
Kendine güveni artan Sayın R. T. Erdoğan artık Batı’ya ihtiyaç duymuyor. Sayın R. T. Erdoğan da acaba Türkiye’nin De Gaulle’ü mü olacak?
Washington’daki uzmanlar Türkiye’nin dış ilişkilerindeki gelişmeleri böyle değerlendiriyor.
Önceki akşam Washington’da Brookings isimli düşünce kuruluşunda Altıncı Sakıp Sabancı Konferansı programı kapsamında bir toplantı vardı. Toplantıda “Foreign Policy” dergisi editörü Susan Glasser, “Washington Post” editörü Robert Kaiser ile Brookings’in Türkiye Masası direktörü Ömer Taşpınar konuştu.

Yazının Devamı

Kamu bankalarındaki mevduatın yüzde 55’i özellerin yüzde 85’i krediye dönüşüyor

17 Mart 2010

Kamunun 3 bankası var. Bunlardan Ziraat Bankası’nın sermayesinin yüzde yüzü kamunun. Halk ve Vakıflar bankalarının sermayelerinin bir bölümü halka açık.
Ama bu 3 banka da kamunun yönetiminde.
Bu 3 banka, banka sisteminin yaklaşık 1/3’ü dolayında bir ağırlığa sahip.
- Toplam mevduatların yüzde 36.3’ü bu 3 kamu bankasında.
- Toplam kredilerin yüzde 26.2’sini bu 3 banka veriyor.
- Bu 3 bankanın aktifleri toplan banka aktiflerinin yüzde 30.0’u büyüklüğünde.
- Bankaların tümünün elde ettikleri kârın yüzde 31.8’ini bu 3 banka elde ediyor.

Yazının Devamı

Devalüasyonu tartışmanın zamanıdır

16 Mart 2010

Türk parası aşırı değerlendi. Döviz uzun süredir çok ucuz. Bu nedenle (1) Üretemiyoruz/İstihdamı artıramıyoruz (2) Bütçe açığını içeriden borçlanarak kapatıyoruz. (3) Döviz açığını dışarıdan borçlanarak kapatıyoruz. (4) İç açığı ve dış açığı kapatmak için kamu varlıklarını (özelleştirme adı altında) satıp savuruyoruz. Şimdi geldi sıra barajlara, santrallara...
Bu böyle sürüp gidebilse, mesele yok. Ama gidemez. İşte Yunanistan örneği ortada. Kaldı ki o euro bölgesinin üyesi. AB’nin koruması altında. O bile bu işi sürdüremedi.
Çare, dövizi pahalandıracağız. Bu konuyu tartışmaya açıyorum. Bu konu tehlikeli bir konudur. Karşı çıkanlar olacaktır. Denilecektir ki:
- Devalüasyon lobisi harekete geçti.
- Dalgalı kurdan sabit kura mı geçeceğiz? Dalgalı kur sisteminde devalüasyon olmaz. Döviz fiyatı arza talebe göre oluşur.
- Döviz fiyatı artar ise bankalar, döviz borcu olan özel sektör güç duruma düşer.
- Pahalı ithalat enflasyonu artırır.

Yazının Devamı

Açıkları borçlanarak değil “devalüasyon” ile kapatalım

15 Mart 2010

Bu yıl bütçe yaklaşık 40 milyar TL açık verecek. Hazine içeri bono tahvil çıkarır. Bu açığı kolaylıkla kapatır.
Bu yıl cari işlemler hesabı (ülkenin olağan döviz gelir giderlerini gösteren hesap) yaklaşık 35 milyar dolar açık verecek. Bankalar ve özel sektör döviz kredisi bulur. Bu dışarıdan borçlanılarak bulunacak paraya, dışarıdan yabancı sermeye ve portföy yatırımı için gelecek döviz ile nereden geldiği belli olmayan döviz eklenir. Devletin döviz ile borçlanmasına gerek kalmadan bu açık da kolaylıkla kapanır.
Açık anlatımıyla IMF ile anlaşma yapılamadığı için Hükümet, türk lirası para bulmakta da, döviz bulmakta da zorlanmaz.
Fakat bu ekonomi devamlı bütçe açığı vererek ve devamlı döviz açığı vererek bir yere gidemez.
Bütçe açığı, döviz açığı nereden ortaya çıkıyor? Bu iki açığı nasıl kapatırız? Üzerinde durmamız gereken iki önemli konu bunlardır.

Ucuz döviz ile olmuyor
* Bütçe açığının nedeni devletin normal vergi gelirlerinin, bütçe harcamalarını karşılayamamasıdır.

Yazının Devamı

Halk sahip çıkarsa sorunlar çözülüyor

14 Mart 2010

Halk tepkisini ortaya koyar, bıkmadan usanmadan sorunların takipçisi olursa, kıyıların daha fazla betonlaşmasını engellemek mümkün olabiliyor.
Halkın sorunlara ilgisi belediyelerin hatta ve hatta idare mahkemelerinin hatalı kararlar almalarını da önlüyor.
Halk sorunlara sahip çıkarsa, kişisel çıkarlar, halkın ve ülkenin yararının önüne geçemiyor.
Bodrum’un Yalıkavak beldesinde olan biten bunun bir örneğidir.
- Kıyı şeridindeki çarpık yapılaşmadan Bodrum’un Yalıkavak beldesi de nasibini aldı. Alıyor. Geçmişte olan bitenin üzerine tüy diken bir gelişme oldu. Yalıkavak çarşısının hemen dibinde, denize on adım uzaklıktaki mandalina bahçesinde birdenbire 3 katlı dev bir binanın beton karkası yükseldi. Bir girişimci, denizin kenarında bir alışveriş merkezi inşa etmeye başladı.
Yalıkavak halkı birlik oldu. Bıkmadan, usanmadan tepkisini sergiledi. Sürdürdü.
(6 Eylül 2008 tarihinde bu köşede “Yalıkavak’ta cinayet” başlığıyla olan biteni sayın okuyucularıma duyurmuştum.)

Yazının Devamı