Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür derler ya işte o biçim... Bizde bir “Körfez ülkeleri hayranlığı” vardır. Körfez ülkelerinin parası Kuveyt’te toplandığına, bu paraların gidecek yer aradığına inanılır.
Hükümet üyeleri Kuveyt’teki “Körfez ülkeleri paralarını” Türkiye’ye çekmekten söz ederler. Kuveyt’teki fonların Türkiye’de yatırım yapmaya niyetli olduğu hakkında haberler yayımlanır.
Kuveyt’in en büyük bankası NBK(National Bank of Kuveyt)dır. Bizim medyamızda uzun süredir yer alan haberlere göre bu banka o kadar büyük, o kadar zengin ki... Türkiye’ye para göndermeye başlasa, bizim bankaların satılan hisselerini satın alsa “abat“ olacağız!..
Bu bankanın ODTÜ’de okumuş, Filistin asıllı tepe yöneticisi İbrahim Dabdaub Türkiye’ye sık sık gelir gider. Hükümet üyeleri ve özel sektördeki girişimciler ile iyi ilişkileri vardır. Çarşamba günü Hürriyet Ekonomi‘de yayımlanan bir haberde Kuveytlilerin 4.3 milyar dolarlık Garanti Bankası hissesini almak istediklerinden söz ediliyordu.
Acaba Körfez’in ve Kuveyt’in en büyük bankası olan NBK ne kadar büyük bir bankadır?
Acaba Türkiye’de ne ölçüde yatırım yapabilir? Türkiye’de istediği bankayı veya bankanın önemli büyüklükteki
Defne Koryürek’ten bir mesaj aldım. “Lüfer ciddi olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İstanbullu eskiden ‘derya kuzusu’ adını verdiği balığını kendi tutar, taptaze tüketirdi. Bugün ise marketlerde ve süpermarketlerde satılan çiftlik levreklerini ve ithal somon balıkları ile diğer tür ithal balıkları yiyoruz.
Yanlış avlanma sonucu lüfer yok oldu. Lüfer, İstanbul’un keyfi, kültürü, sembolü! Elbirliği ederek, güçbirliği kurarak lüfere sahip çıkalım. Sahip çıkalım ki, benim kızım Refika’nın kuşağı, hayatında lüferi tadabilmiş son kuşak İstanbullu olmasın.“
Lüfer önümüzdeki ay yumurtasını bırakmak için Ege’den Marmara’ya geçecek ve sonra da Karadeniz’e çıkacak. Eylül ayından itibaren hamsi ve istavrit sürülerinin peşi sıra Boğaz’a inecek. Bu balığın 10 cm’den küçüğüne “defne yaprağı”, 10-15 cm arasındakine “çinakop”, 15-20 cm arasındakine “sarıkanat”, 20-30 cm arasındakine “lüfer” ve daha büyüklerine de “kofana” adı verilir.
Fikir Sahibi Damaklar
Defne Koryürek ile Mehmet Gürs’ün öncülüğünde faaliyet gösteren “Fikir Sahibi Damaklar” topluluğu, Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı ve İÜ Su Ürünleri Fakültesi’nin işbirliği ile “İstanbul lüfere hasret kalmasın” adını verdikleri
Bankaların kredi olarak kullandırabilecekleri kaynakları var. Bankalar bu kaynaklarını krediye dönüştürmek istiyor. Ama riske girmekten korkuyor. Kriz sonunda KOBİ kredileri riskli hale geldi. Bu nedenle bankalar KOBİ’lere kredi vermek istemiyor. Teminat gösterebilecek güçlü ve genelde büyük firmalar ise daralan piyasa şartlarında banka kredisi kullanmak istemiyor. Özet olarak, bankaların kredi vermek istemedikleri, kapılarında sıra yapmış durumda; kredi vermek istedikleri ise kapılarını çalmıyor.
Bankalardan yakınanlar ise genelde KOBİ’ler ve KOBİ’ler adına konuşanlar. Yakınanlar diyorlar ki, kriz nedeniyle KOBİ’ler sarsıntı geçiriyor. Ayakta kalabilmeleri ve üretimi sürdürebilmeleri için bankalar tarafından desteklenmeleri gerekiyor. Bankalar aşırı ölçüde teminat talep edince KOBİ’ler kredi kullanamıyor. Bankalar anlayışlı davransın.
1.2 milyon KOBİ kredi kullanıyor
KOBİ tanımı çok geniş bir tanım. Eskiden esnaf ve sanatkâr olarak adlandırılanlardan örneğin küçük bir leblebi üreticisi, orta boy bir ayakkabı üretim atölyesi, torna ve freze atölyesi, marangozhane de KOBİ sayılıyor, ihracata dönük otomotiv parçası üreten bir fabrika da KOBİ sayılıyor. İşte bu nedenle
Hükümet 2010 yılı enflasyonunu yüzde 5.3 olarak tahmin etti. Bu nedenle memurların, emeklilerin gelirleri ilk 6 ay için yüzde 2.5 dolayında yükseltildi. Özel sektör kuruluşları da hükümeti örnek alarak ücretleri yüzde 2.5 dolayında artırdı. Geliniz görünüz ki, yılın ilk 3 ayında TÜFE/Tüketici Fiyatları Endeksi (enflasyon) artışı yüzde 3.93 oldu. (Gıda fiyatları 3 ayda yüzde 7.33 oranında yükseldi.) Altı ay için verilen zam, üç ay bile işe yaramadı.
Bu tabloyu nasıl değerlendireceğiz?
(1) Piyasada para bol olduğu için halk bol bol para harcıyor diye bir şey yok. Tam tersine, fiyatlar halkın cebine giren paradan daha fazla artıyor. Cebindeki parayla daha az mal ve hizmet almak zorunda kalıyor. Enflasyonun nedeni halkın talebindeki patlama değil. O halde enflasyon neden artıyor?
(2) Halkın (Türkiye genelinde, Edirne’den Ardahan’a, en zengininden en fakirine) toplam tüketim harcamalarının yüzde 27.60’ı gıda, yüzde 13.90’ı ulaştırma (dolmuş, otobüs) harcamasıdır. Alt gelir gruplarında bu harcamaların toplam tüketim harcamalarındaki payı daha da büyüktür. Mart ayı sonunda gıdada tüketici fiyatları artışı yüzde 11.21 oranında, ulaştırmada yüzde 12.72 oranında gerçekleşti.
Sanayici
Milliyet’in manşet haberi dün “Soner’in dramı” idi. Emine Sipahi, oğlu Soner ile kızı Özlem’in dershane ücreti olan 1.000 TL’yi ödeyemedi. Faizi ile 5 bin liraya ulaşan bu borç nedeniyle mahkeme tarafından 3 ay hapse mahkûm edildi. İki aydır cezaevinde. Dershane ücreti yüzünden annesinin hapse girmesine üzülen Soner intihar etti.
Hiçbir intihar olayı olağan değildir. Soner’in intiharı ise hiç mi hiç sıradan bir intihar değildir. Dershane sorununun öneminin, ciddiyetinin göstergesidir.
Türkiye’de eğitim sistemindeki çarpıklığın sonucu, özel dershaneler, özel hazırlık kursları adı altında aileleri harcamaya zorlayan (yöneltmeyen, zorlayan) bir çark işliyor. Geçtiğimiz hafta İSMMMO’nun hazırlattığı “Hayatımız Sınav” başlığını taşıyan bir rapor yayımlandı. Rapora göre bu yıl 9.9 milyon kişi değişik sınavlara girecek. Bu sınavlara girecekler, dershanelere, kurslara 4.9 milyar TL ödeyecek.
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 27.8 milyar TL. Demek ki, devletin bir yılda eğitime ayırabildiği paranın yaklaşık beşte birini bu halk devletin açtığı sınavlara girmek için harcamak zorunda kalıyor.
Dershanesiz olmaz hale geldik
“Hayatımız Sınav” başlığını taşıyan rapora göre dershane
Kasap dükkânına gitmeyeli yıllar oldu. Genelde bizim evde kırmızı et yemez olduk. Karım arada sırada kıyma alıyor. Pirzola alıyor. Geçen hafta sonu ünlü bir alışveriş merkezinde gezinirken lüks bir kasap dükkânı ilgimi çekti. Bizim bildiğimiz kasap dükkânlarından farklıydı. Camlı tezgâhın arkasında üzeri filmle kaplı küçük plastik tabaklar içinde kesilmiş, biçilmiş parça etleri ve kıyma çeşitleri sergileniyordu.
Üzerinde kuzu pirzolası yazılı bir etiket bulunan plastik tabağın albenisine kandım. Vitrinden çıkardılar, tartılar, paketlediler, fişini verdiler. Kasaya gittim. 41 TL 50 Kr ödeyeceksiniz dediler.
Uzun süredir et almadığım için olan bitenin hemen farkına varamadım. Dükkândan ayrılırken kasa fişini inceledi. Kuzu pirzolanın kilosu 56 TL imiş. Benim satın aldığım bir küçük plastik tabak üzerine dizilen pirzola 741 gram tutuyormuş.
Öğrenmenin faturası var
Böylece kuzu pirzolasının İstanbul’da lüks bir kasapta kaça satıldığını tuzlu bir fatura ödeyerek öğrenmiş oldum. Tuzlu alışveriş dersim sona ermemiş ki, eve dönerken şarküteriye uğrayarak biraz pastırma almak istedim. Şarküterideki görevli “Çemenini temizleyeyim mi?” dedi. “Temizle evladım” dedim. Kasaya ödemeyi
Milliyet gazetesi 7 yıldır Ernst&Young ile birlikte “Yılın Girişimcisi”ni seçiyor. Türkiye’nin her köşesindeki başarılı girişimcilerden bu programa katılanların başarıları sadece Türkiye’deki diğer girişimcilere, girişimci olmak isteyenlere örnek teşkil etmiyor. Bu girişimcilerin biri de Monte Carlo’da “Dünyada Yılın Girişimcisi” toplantısında Türkiye’yi temsil ediyor.
Programın seçici kurulu bu yıl örnek girişimci olarak şu isimleri belirledi: Çelebi Holding (Canan Çelebioğlu Tokgöz-Can Çelebioğlu), Gürallar Artcraft (Esin Güral Argat Erol Güral), İnci Kundura (Ali Murat Kızıltaş), Koska (Emin Dindar) ve Tekin Acar (Tekin Acar Kozmetik).
Programın hedefi girişimciler arasında yarışma değil. Sadece başarılı girişimcileri öne çıkarmak. Bu yılın 5 örnek girişimcisin beni etkileyen hikâyelerini özetleyeceğim.
Çelebi Holding, havacılık yer hizmeti veriyor. Yurtiçi ve dışında 27 havalimanında iş yapıyor. Türkiye’deki pazar payı yüzde 43 dolayında. Brüksel, Frankfurt, Budapeşte, Mumbai ve Delhi’de kargo terminali işletiyor ve yer hizmeti veriyor. 1958 yılında babaları tarafından kurulan şirketin sorumluluğunu, 1982’de babalarının ölümünden sonra o yıllarda 16 ve 19 yaşlarında olan
2009 yılı küçülme oranı beklenenden iyi çıktı. Yüzde 4.7 oranında küçülme en iyimser tahminlerden de ileri bir durumu sergiliyor. Hükümet bile ekonominin daha fazla küçüldüğünü tahmin ediyordu. Yıl başında açıklanan Orta Vadeli Program 2009 yılında ekonominin yüzde 6.0 oranında küçüleceği tahminine dayalı olarak hazırlanmıştı.
Yüzde 4.7’lik küçülmenin iyiliği nerede?
- Bundan önceki krizlerden 1994 krizinde ekonomi yüzde 5.4 oranında küçülmüştü.
- 2001 krizinde küçülme yüzde 5.7 oldu.
- Eğer 2009 yılında küçülme yüzde 5.4‘ün üzerine çıksa ekonomiyi değerlendirenler “tarihi küçülme”den söz edeceklerdi. Bu durumda ise “Eski krizlere göre bu krizi daha hafif atlattık” şeklinde yorum yapanlar olacak.
İyi de küçülme oranı beklenenden nasıl oldu da iyi çıktı?
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), GSYH’yi üçer aylık dönemler itibariyle izliyor. Üçer aylık dönemlerdeki GSYH rakamlarını yayımlıyor. Belli dönemlerde geriye dönük olarak GSYH rakamlarını revize ediyor. Burada bir ara açıklamaya ihtiyaç var. GSYH rakamlarının revizyonu bize özgü bir uygulama değil. Başka ülkelerde de bu tür düzeltmeler yapılır. Önemli olan, yapılan düzeltmelerin objektif olması ve de kuşku yaratmamasıdır.