Ortaköy’deki eczaneye girdim. Bir kutu ekinezya almak istediğimi söyledim. Eczacı, “Özür dilerim. Domuz gribi paniğine kapılan halkımız sadece ekinezyayı değil, sağdan soldan duyduğu çok sayıda ilacı kapıştı. Bu eczanede değil başka eczanelerde de ekinezya bulamazsınız. Ecza dolapları gereksiz ilaçlarla doldu. İnsanlar gereksiz yere önemli miktarda harcama yaptı” dedi.
İşe yarıyor mu yaramıyor mu bilemiyorum ama uzun yıllardır kış aylarında soğuk algınlığına karşı vücudumun bağışıklık sistemini artırmak için ekinezya (echinecea) isminde bir haptan yutuyorum. Bu hap reçetesiz satılan bir bitki özü. Kızılderililerin “Koni Çiçeği” denilen sarı papatya benzeri bir bitkiyi ezerek elde ettikleri doğal ilacın yararlı olduğu, laboratuvar deneylerinde anlaşılınca 1950’den bu yana ekinezya ticari olarak tıbbi laboratuvarlarda üretilmeye başlanmış. Ben de dost tavsiyesi ile ekinezyaya alıştım. Her eczanede bulunuyordu, 100 tabletlik şişesi 35 TL’ye satılıyordu.
Merak ettim. Başka eczaneleri de dolaştım. Eczacılara halkımızın domuz gribi paniğinde hangi ilaçları satın aldığını, eczanelerde hangi ilaçların bulunmadığını öğrenmeye çalıştım.
Halk panikte
Domuz gribi paniğinden önce her
Günümüzde sağlığın da bir ekonomisi var. Gelişen teknoloji sağlık sektöründe yeni tanı ve tedavi araçlarının kullanımını gündeme getiriyor. Ama bu yeni araçların da bazı riskleri ve de faturası var. Hekim olarak değil, hekimlerin kapısını çalan bir sade vatandaş olarak, bu konularda öğrendiklerimi bayram tatilinde sayın okuyucularına aktaracağım, Şimdilerde ölümlerin yüzde 35-40’ı kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanıyormuş. Kalp ve damar hastalıklarının tedavisinde erken teşhis önemli imiş. Şimdilerde erken ve doğru teşhis için anjiyo ve bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılıyormuş.
Anjiyoda da, BT’de de vücuda belli ölçüde radyasyon verilmesi söz konusu imiş. Çok kişi “radyasyon”un da sağlığa zararlı olacağı inancı ile bu ileri teknolojili teşhis yöntemlerine şüphe ile bakmaya başlamış.
Sağlık kontrolü için belli dönemlerde hastaneye giderim. Yılda en az bir defa röntgen çektiririm. Bilgisayarlı tomografi ile vücudumun belli bölgelerini incelerler. Gerektiğinde birden fazla tomografi çekildiği olur.
Dostum Dr.Necdet Terün, “Anjiyografi” (vücut damarlarının görüntülenmesi) ve “Bilgisayarlı Tomografi (X ışını ile vücudun kesintisel görüntülerinin oluşturulması) zorunluluğu
Bayramda çok aile kurban keser. Kurban kesmeyen çok aileye de komşuları kurban eti gönderir.
Kurban keserek, usulünce kendilerine parça ayıranlar ile kendilerine kurban eti gelenler bayramda kurban kavurması yapar.
Kurban kavurması, Kurban Bayramı’nın sembolüdür. Mis gibi kokan kavurma sofrasının çevresine ailenin tüm fertleri bayramlıklarını giyerek oturur. Sağlıkları, verdiği nimet ve birliktelikleri için Allah’a şükür eder.
Günümüzde çok kişi (ve de özellikle genç kuşaklar) kurban kavurmasının tadını ve de nasıl yapılacağını unuttu.
Sayın okuyucularıma yardımcı olmak için, rahmetli Vehbi Koç Bey’in kızı Semahat Arsel Hanım’ın (annesinden öğrendiği, Ankara usulü) “kurban kavurması tarifi”ni vereceğim.
Kavurması lezzetlidir
Kurban Bayramı başlıyor. Bir yıl boyunca kesilen toplam küçük ve büyükbaş hayvanların büyük kısmı kurban bayramı döneminde sokaklarda, bahçelerde kesiliyor. Bunların kanları sokaklara, bahçelere akıyor. Derileri, bağırsakları ortada kalıyor. Bazı kuruluşlar deri toplamak için birbiriyle kavgaya tutuşuyor. Kurbanlık hayvanların kesiminde, derilerinin ve bağırsakların toplanmasında yapılan yanlışlar nedeniyle hayvan varlığımız, sağlığımız zarara uğruyor. İktisatçı Kadir Günay’ın bu konuda önemli araştırmaları var. Sayın okuyucularıma Günay’dan öğrendiklerimi aktaracağım. Sayın okuyucularım, ruhsatlı kesimhanelerde sorun yok. Sorun sokaklardaki ve bahçelerdeki kesimlerde.
Seçmek de kesmek de önemli
Kurban işinin bir önü, bir arkası var: Önü kurbanlık olarak alınan hayvanların sağlığıyla ilgili. Kanunla hayvan ve hayvan maddelerinin yurtiçinde nakli, satışı, kesimi belli bir düzen altına alınmıştır. Sağlık kontrolünden geçirilmemiş hayvan kesilemez. Kesimden sonra da veteriner kontrolü yapılır. Halbuki kurbanlık koyunların naklinde, satışında kontrol yok. Bunları satın alırken dikkatli olmak gerekir.
Geldik işin arkasına... Hayvan kesildikten sonra ortada kalan kanı, derisi ve
Bayram öncesi İstanbul’da çarşı pazarı dolaştım. Düşük gelir grupları her bayram öncesi giysi ve şeker alışverişlerini Mısır Çarşısı çevresindeki işportacılardan ve Mahmutpaşa’daki dükkânlardan yapar.
Önce Mısır Çarşısı’ndaki durumu öğrenmek istedim. Orta ve üst gelir grubuna satış yapan Cankurtaran Şarküteri’den Nuri Tuncer’e ve de Malatya Pazarı’ndan Çetin Palancı’ya göre, Mısır Çarşısı’nda bayram öncesi şarküteri ve kuruyemiş satışları hareketli.
Çarşı içinde ve dışında tezgâhlara serilen, alt gelir grubunun satın aldığı ikramlık şeker ve çikolata fiyatları geçen Şeker Bayramı’ndan bu yana düşmüş. Satıcılar talebin canlı olmadığını söylüyor. Geçen bayram kilosu 15-25 TL olan dolgulu çikolata 12-22 TL, geçen bayram kilosu 35-60 TL olan özel çikolata 30-50 TL, sade lokum 4 TL, fıstıklı ve bademli lokum 10 TL dolayında satılıyor.
Mahmutpaşa sakin
Mahmutpaşa Esnaf Derneği Başkanı Kemal Karaca dertli. “Mahmutpaşa’da alışveriş yok. Esnaf çöktü. Dükkân kirasını ödeyemiyor. Boşalan dükkânları kiralamak isteyen yok” diyor.
Çin malı takım erkek elbisesi 60 TL. Elbiseyi alana bir gömlek ve kravat da veriyorlar. Altınyıldız kumaşından yapılmış yerli erkek elbisesi takımı 180 TL.
Şu günlerde TBMM’de 2010 yılı bütçesi konuşuluyor. 2010 yılında hükümet nereden para bulacak, nerelere harcayacak? Bütçeyle işte bunlar belirlenecek. Ayşe Teyze sordu, kısaca anlatayım.
Genelde hükümet ne kadar vergi toplayabilirse o kadar hizmet yapar. Topladığı vergiden daha fazla hizmet yapabilmesi için borçlanması gerekir.
Hükümet 2009 yılında kriz nedeniyle vergi toplayamadı. 11 milyar TL borçlanacak iken, 62 milyar borçlanmaya mecbur.
2009 yılında 2002 milyar TL vergi toplayacağını tahmin ediyordu. 163 milyar TL toplayabileceği anlaşılıyor. 2010 yılı için vergi tahmini 193 milyar TL (2009’dan 30 milyar TL daha fazla vergi toplayabilmesi 2010’da ekonominin coşmasına bağlı). Bu iyimser vergi tahminine rağmen 2010 yılı bütçesi 50 milyar TL açık verecek. Açık anlatımıyla, 2010’da da hükümet olağan harcamaları yapabilmek için borçlanacak.
Memurların durumu sağlam
Acaba 2010 bütçesi kime ne getirecek? İnsanlarımızın hayatını nasıl etkileyecek?
Feleğin çemberinden geçmiş, enerji uzmanı dostum “Atom santralını bize yaptırmazlar abicim” dedi. Sonra da anlattı: “Boşuna uğraşıp vakit kaybediyoruz. Türkiye Müslüman ülke. Dünyada atom santralı kuran ilk Müslüman ülke Pakistan, santraldan sonra hemen atom bombası yaptı. İkinci bir Müslüman ülke olarak İran atom santralı kurarken atom bombası işine girdi. Ortadoğu’nun kilit ülkesi Türkiye’ye atom santralı kurdururlarsa, Türkiye’nin de atom bombası yapmaya kalkmayacağı ne malum? İran ve Pakistan ile uğraşırlarken, hiç kimse bunlara ek olarak bir Türkiye sorunu yaratmayı istemez.”
Acaba dostumun değerlemesi ne ölçüde gerçekçi idi?
Rakamlara baktım. Dünyada 31 ülkede 439 adet atom santralı/nükleer enerji tesisi (NPP) var. Bu 31 ülkenin sadece ikisinin nüfus çoğunluğu Müslüman. Onlar da NPP kurar kurmaz atom bombası yapmaya kalkmış. Dünyada toplam elektrik üretiminin yüzde 17’si NPP’lerden elde ediliyor. Fransa ve Japonya’da NPP’lerden üretilen elektriğin toplamdaki payı yüzde 75’i aşmış. ABD’de 103 NPP var.
Biz 1968 yılından bu yana NPP (atom santralı) konusunu tartışıyoruz. Önceki hükümetler 4 defa NPP yatırımı için yola çıktı. Değişik nedenlerle yatırım yapılamadı.
Bir şey
Tevfik Ercan, Türkiye’ye MAN’ı getiren İstanbul ve Ankara’da 2 fabrika kurarak MAN kamyon ve otobüslerini ve bunların motorunu üreten önemli bir sanayicimizdi. 1988 krizinin yükü altında ezildi.
1970’li yılların ortasında Bebek’te Güneş Park Gazinosu’na (Şimdilerde Posedion Lokantası’na) komşu deniz üzerinde geniş bir rıhtımı olan Narlıyan Apartmanı’nı satın aldı. Onarttı. “Tevfik Ercan Yalısı” diye anılmayan başlayan yalıda 25 yıl yaşadı.
Tevfik Ercan 5 yıl önce öldü. Ailesi yalıyı satışa çıkardı. Tekstilci Osman Ör, 17.5 milyon dolara satın aldığı binanın içini yıktırdı. Yakında “Tevfik Ercan Yalısı” Angel Blue Balık Lokantası olarak hizmet vermeye başlayacak.
Bu kısa hikâyenin ardında çok sayıda küçük hikâye vardır: (1) İstanbul’da Boğaz’daki 650 yalıda 100 yıldır sürekli oturabilen tek bir aile kalmadı. Ekonomik ve sosyal değişim rüzgârında yalılar sık sık el değiştiriyor. (2) Türkiye’de “Ne oldum dememeli. Ne olacağım demeli”. En başarılı işadamları ekonomik konjonktürün darbesini yiyerek yok olabiliyor. (3) Tekstilde işini iyi yapan para kazanıyor. İyi yatırım yapıyor.
Başarılıydı, kriz ezdi
Tevfik Ercan, Ankara’nın Karagedik köyünde doğdu (1919). Ankara Ticaret