Almanya’daki perakende bölümünü satışa çıkaran Citigroup’un, Türkiye’deki 57 şubeli bankasının satışı gündemde. Citigroup, Türkiye’deki faaliyetini, yüzde 20 ortağı olduğu Akbank’la birlikte yürütecek
Citigroup’un Almanya’daki perakende bankacılık merkezi (mevduat kabul eden, kredi veren şubeler topluluğuna sahip Citibank adını taşıyan kuruluşu) satışa çıkarıldı.
Basına yansıyan bilgilere göre ünlü Alman bankası Commerzbank’ın çekildiği açık artırmada Alman Deutsche Bank tek yerel alıcı konumunda. Fransız Credit Mutuel ve İspanyol Banco Santander, Deutsche Bank’la rekabet halinde bankayı satın almaya çalışıyor. Temmuz sonunda tamamlanacak olan satış için yapılan fiyat tahmini 3 milyar ile 5 milyar euro arasında.
Zarardan çıkış yolu
ABD’deki bankacılık krizinden büyük ölçüde etkilenen bankaların başında gelen Citigroup, 40 milyar dolar zarar açıkladı. Yaklaşık 500 milyar dolar varlığı olan grup, para eden varlıklarının bir bölümünü satarak
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Bay Şimşek’e göre, ekonomide durum “güllük gülistanlık” idi. Ekonomi normalleşme sürecine girmişti. Dışarıdaki rüzgârlar bile bizi sallamıyordu... Ama ... ”Ah şu gözü kör olası siyasi belirsizlik... Her şeyi rezil etti. Üstelik 20 milyar dolarlık bir fatura çıkardı...”
Hikâyeyi bilmeyen vardır. Anlatayım: “Beş altı yaşlarındaki çocuk, eniştesini bir kenara çekmiş. “Enişteciğim” demiş.” Ablamla evlendiğinizden bu yana kaç yıl geçti... Sizin ne zaman çocuğunuz olacak?”
Enişte bey başlamış anlatmaya, “Bak evladım” demiş. “Biliyorsun çocukları leylekler getirir. Bugüne kadar bebek sipariş edecek leylek bulamadık. Eğer bu ilkbahardaki göç sırasında leylekler bizim evin üzerinden de geçerse, biz de bir bebek ısmarlarız.”
Çocuk eniştesinin yüzüne bakmış, bakmış... Sonra kafasını kaşımış... ”Enişte” demiş... ”Siz böyle bebek sahibi olacağınızı sanıyorsanız, biz daha çooook
Haziran ayında TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) TÜFE (Tüketici Fiyatları) Endeksi, tüketici fiyatlarının artmadığını, tersine, ortalama olarak yüzde 0.38 oranında gerilediğini gösterince “Enflasyonda yaz molası” diyerek sevinç gösterileri başladı.
Yılın ilk 6 ayında (geçen aralık ayı ile haziran ayı arasında) TÜİK’in açıkladığı enflasyon (TÜFE artışı) yüzde 6 oldu. Aynı dönemde TÜFE 2005 yılında yüzde 2.59 oranında, 2006 yılında yüzde 4.88 oranında, 2007 yılında yüzde 3.87 oranında artmıştı.
TÜFE’ye göre, geçen yılın haziranı ile bu haziran ayı fiyatları arasındaki artış yüzde 10.61 oranındadır. Hazirandan geriye 12 aylık ortalama artış yüzde 8.64’tür.
TÜİK tüketici fiyatlarındaki artışı hesaplarken (1) Gelir grubuna göre harcama ağırlıklarını dikkate alamıyor. Ortalama bir tüketim kalıbı kullanıyor. (2) Yerleşim farklılıklarını, ülke genelindeki fiyat hareketlerini çok iyi şekilde izleme şansına sahip değil. 441 farklı maddedeki fiyat hareketi izleniyor.
Tencerenin
Ne günlere kaldık!.. Cuma, cumartesi, pazar günleri satın alınan altınlar, pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günü bozduruluyor.
Çünkü insanlar artık altını saklamak için, bileziği kollarına takmak için satın almıyor. Konut, araba, ihtiyaç kredisi , kredi kartı borcunun yükü altındaki insanların altın ve bilezik alacak hali kalmadı. Parası olanların da parasını dövize, faize bağlanmış. Çözemiyorlar.
Altın ve bilezik satın alanlar, düğün-dernekte takı ve hediye vermek zorunda olanlar. Onlar hediyeyi veriyor, hediyeyi alanlar da koşa koşa kuyumcuya giderek altını, bileziği paraya çeviriyor.
Düğün mevsimi satılır
Altının bizim yaşamımızda önemli bir yeri vardır.
Bazılarımız için tasarruf aracı, bazılarımız için takı, bazılarımız için “güvence”dir. Bazıları dolara güvenmez. Faizden hoşlanmaz. Tasarrufuyla altın satın alır. Kadınlarımızın çoğu, erkeklerimizin azı altın takıdan hoşlanır. Kadınlarımız, özellikle Anadolu kadını için altın güvencedir. Hem kendi için hem ailesi
Şimdilerde hemen her ülkede tartışılan esrarengiz bir gelişme var: Arılar kayboluyor. Ölmüyor da, bir semt-i meçhule uçarak ortadan yok oluyor. Türkiye’de de bu sorun var. Ama bütün dünya nedenini araştırırken, biz bu konuya pek önem vermiyoruz
Bu esrarengiz olaya “Koloni Çökme Olayı” deniliyor. Bilindiği gibi arılar koloni (topluluk) halinde yaşıyor. Bir arı topluluğu 10 bin ile 60 bin arıdan oluşuyor. Her toplulukta 3 çeşit arı var. (1) Birkaç yüz ile bin arasında kısa ömürlü “erkek arı” (2) On binlerle “dişi-kısır-işçi arı” (Çalışma mevsimi 4-8 hafta, kış mevsimi 5-7 ay yaşıyorlar) ve de (3) Bir tane, yumurtlayıcı” ana arı-arı beyi-kraliçe” (Kışın dinleniyor, ilkbaharda devamlı yumurtluyor.)
Arılar tek tek kaybolmuyor. Koloni halinde gidiyor. Kaybolmaları sadece bal üretiminin azalmasına yol açmıyor. Daha da önemlisi bitkiler döllenemiyor. Bitkiler döllenemeyince meyve (tohum) üremiyor. Bitkiler çoğalamıyor. Bir tek arı yüzlerce bitkiyi döllendiriyor.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği 36’ncı Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin son gecesinde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası‘nı Karel Chichon yönetti. Mezzo-soprano Karel Chichon belli parçaları seslendirdi. Orkestra ile misafir şef ve soprano çok iyiydi.
Aya İrini’yi dolduran 1200 dinleyicinin/izleyicinin alkışıyla 3 ek parça icra edildi. Borusan Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Zeynep Hamidi’yi böyle bir orkestrayı 1999 yılından bu yana yaşattıkları için tebrik ettik.
Aya İrini, Ayasofya’dan sonra Bizans’ın ikinci büyük kilisesidir. MS 324 yılında eski bir Roma mabedinin kalıntıları üzerine yapılan bina birkaç yangın geçirmesine rağmen günümüze kadar gelebilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra inşa edilen Topkapı Sarayı’nı çevreleyen Sur-ı Sultani içinde kalan bu yapıda müzik dinlemek insanı mutlu etmektedir.
Aya İrini Kilisesi’nin çevresi düzenlendi, Sur-ı Sultani bahçesindeki yollar yapıldı. Yol kenarlarına çiçekler
Sanayi kesiminde yatırımların durduğu, üretimin yavaşladığı söyleniyor. Geliniz görünüz ki, yılın ilk 3 ayına ait rakamlar tamamen farklı bir gelişmeyi gösteriyor. Yılın ilk 3 ayında: (1) Sanayi üretimi artmış. (2) Sanayicinin makine ve teçhizat ithalatı patlamış.
Yılın ilk 3 ayından sonra durum değişmiş olabilir ama... İlk 3 ayın rakamlarını sıralayayım ki, genel kabul gören “sanayi ölmüş-bitmiş” tablosu ile rakamların gösterdiği “Üretim de yatırım da artıyor” tablosu arasındaki fark ortaya çıkabilsin.
İlk 3 ayda ekonomi yüzde 6.6 büyüdü. Milli gelir (sabit fiyatlarla/enflasyondan arındırılmış olarak) yüzde 6.6 oranında arttı.
Ama aynı dönemde sanayinin büyümesi yüzde 7 olarak gerçekleşti. Sanayi sektörü, ekonomideki genel büyüme oranının üzerinde bir büyüme göstererek, ekonominin motoru oldu. Yüzde 7 oranında sanayi büyümesi (dünya ölçüsünde) iyi bir büyümedir.
Öte yandan, yılın ilk 3 ayında milli gelirin harcama şeklini
Türk ekonomisinin motoru sanayi oldu. Tabii ki, tarımın ve inşaatın önemi küçümsenemez. Ama bundan sonra sanayi büyümez ise, “İş de olmaz, aş da olmaz” hale geldik. O nedenle sanayinin gelişmesi için ne gerekiyorsa yapmaya mecburuz.
Ekonomide değişik faaliyet kollarının (sektörlerin) ağırlığı farklıdır. Yılın ilk 3 aylık dönemindeki toplam üretimde, tarım üretiminin payı yüzde 3.9 oranındadır. Ağırlığın düşük olmasının nedeni, yılın ilk 3 ayının tarımsal üretimin en düşük olduğu aylar olmasıdır.
Tarımın ağırlığı küçük olunca, tarım üretiminin artması veya gerilemesi, ekonominin büyümesini büyük ölçüde etkileyemiyor.
Örneğin, geçen yıl ilk 3 ayda tarım üretimi yüzde 6.9 gerilemesine rağmen, ekonomi yüzde 7.6 büyümüştü. Bu yıl tarımsal üretim ilk 3 ayda yüzde 3.9 artış gösterdiği halde ekonominin genel büyümesi yüzde 6.6 oldu.
Sanayinin ağırlığı büyük
İnşaat sektörünün durumu da tarımınkine benzer. Kamuoyunda