Bugün salı. Öğle saatlerine doğru iktidar partisi ile muhalefet partilerinin TBMM’deki grupları toplanacak. Milletvekillerini ve partilileri karşılarına alacak olan parti başkanları başlayacaklar konuşmaya... Uzun uzun konuşacaklar.
Milletvekilleri onları hayran hayran seyredecek. İkide bir ayağa kalkarak çılgınca alkışlayacak. Onlar ise birbirlerine laf atacaklar. Seslerini yükseltecekler. Zaten yukarılarda dolanan gerilimi daha da yukarılara tırmandırmaya çalışacaklar.
TV kanalları bu konuşmaları önce naklen yayacak. Akşam haberlerinde bölüm bölüm verecek. Gazeteler ise yarınki baskılarında bu konuşmalardan alıntı yapacak...
Her salı tekrarlanan grup toplantılarının (sahnelenen oyunun/komedinin) amacı da zaten bundan ibaret. Toplantılarda ne partilerin ne de ülkenin sorunları tartışılıyor.
Bu toplantılar parti başkanlarının TV ekranlarında ve gazetelerde yer almalarının, bütün hafta gündemde kalmalarının bir aracı olarak düzenleniyor.
Parti başkanlarının, partilerin gruplarındaki üyelerin ülkedeki sosyal ve ekonomik güçlükleri ve sorunları unutarak gerilimi
Ekonomiyi yönlendiren, ekonominin geleceğini belirleyen en büyük etken “insanların gelecek hakkındaki bekleyişleridir”.
İnsanlar “yarınların daha iyi olacağına inanır ve güvenir ise” yatırıma ve tüketime daha çok para harcar. Yatırım ve tüketim, üretimi artırır. Üretim artışı daha çok istihdam, daha çok gelir getirir. Ülkenin refahı artar.
2002 yılından bu yana AKP’ye oy verenlerin, vermeyenlerin, büyük kısmına “iyimserlik” hâkimdi.
İnsanlar, “döviz sorunu olmayacak, enflasyon düşecek, döviz fiyatı artmayacak, piyasadaki canlılık sürecek, yapılan evler satılacak, yurtdışından ülkeye oluk oluk para akacak, halkımız bol bol para harcamayı sürdürecek” havasına girmişti.
Sihir bozuldu
Derken bu sihir birden bozuldu.
Sihir neden bozuldu?
Midilli, Ayvalık’tan 8,5 km uzaklıkta bir Yunan adası. Midilli’de yaşayanlar tekneye biniyor. Nüfus kâğıtlarını göstererek Ayvalık’a geliyor, alışveriş yaparak adaya dönüyor. Hele hele perşembe günleri Midilli’de yaşayanlar için bayram... O gün Ayvalık’ta pazar var. Adada yaşayanların ciddi sağlık sorunları olduğunda Atina’ya, Pire’ye gidecek yerde Ayvalık’a tekneyle geçerek Türk hastanelerinde tedaviyi tercih ettikleri anlatılıyor.
Geliniz görünüz ki, Ayvalık’ta yaşayan Türklerin Midilli’ye gitmeleri için pasaport ve AB vizesi almaları lazım.
1462 yılından 1912 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalan Midilli, şimdilerde Yunanistan’ın üçüncü büyük adası. Midilli, adanın değil, adanın Türkiye’ye bakan kıyısındaki vilayet merkezinin adı.
Zeytinyağı, keçi peyniri, uzo
Adaya biz Midilli diyoruz, ama gerçek adı “Lesvos” (Lezbiyenler) adası. 140 bin nüfusu var. 40 bini Midilli şehrinde yaşıyor. 1922 mübadelesinde (nüfus değişiminde) adadaki Türkler
Yabancı firmalar pazara genelde bir temsilci (mümessil) bularak giriyorlar. Türkiye pazarını tanıyan, bilen yerli temsilci, yabancı (ana) firmanın markasını tanıtıyor. Yerleştiriyor. Pazar payını büyütüyor.
Yabancı firma pazarın büyüdüğünü gördüğünde yerli temsilciyi bir kenara iterek pazara kendi pazarlama organizasyonuyla yerleşiyor.
Son aylarda bu konuda iki önemli gelişme oldu. Japonların Canon şirketi, Türkiye temsilcisi Hesmak’ın işletmesini devraldı. Güney Kore’nin LG (Lucky Goldstar) şirketi, Türkiye temsilcisi Digicom ile ilişkisini keserek kendi pazarlama şirketini kurdu.
Geçen çarşamba günü Hürriyet’in Oto-Yaşam ekinde Emre Özpeynirci, BMW’nin Türkiye’de Borusan’dan ayrılarak kendi pazarlama şirketini kurma olasılığını yazdı.
Emre Özpeynirci, BMW’nin 99 ülkede temsilcileri, 41 ülkede ise kendi pazarlama şirketiyle otomobil sattığına işaret ediyordu.
Borusan, ciddi pazarlama ve bakım teşkilatı, önemli yatırımlarıyla BMW markasını Türk pazarında öne çıkaran,
Garanti Bankası, Türkiye’nin önde gelen bankalarından biri. Sermayesinin yüzde 48.63’ü halka açık olan bankada olan bitenler (her bankada olduğu gibi) bankayla iş yapanları ve de bankanın hisse senetlerini ellerinde bulunduranları ilgilendiriyor.
2005 yılında General Electric Consumers Finance (GE-CF) grubu Garanti Bankası’nın yüzde 25.5 oranındaki hissesine 1 milyar 556 milyon dolar ödedi, ortak oldu.
2007 yılı sonunda GE-CF satın aldığı hisselerin bir bölümünü (toplam hisselerin yüzde 4.65’ini) Doğuş grubuna 674 milyon 250 bin dolara geri sattı. Böylece Amerikalıların toplam hissedeki payları yüzde 20.85’e düştü.
Garanti Bankası’nın normal hisseleri yanında 370 adet de “kurucu hissesi” var. Kurucu hisseyi elinde bulunduranlara, bankanın “dağıtılabilir kârının” yüzde 10’u ayrılıyor. Kalan para diğer hisse sahiplerine dağıtılıyor.
2005 yılında GE-CF bankanın yüzde 25.5 oranındaki normal hissesini 1 milyar 556 milyon dolara satın alırken (Şahenk ailesi ile Doğuş grubunun elinde bulunan) 320 kurucu hissenin
İstanbul’da bugün ve yarın, çok sayıda yabancı ve yerli bilim adamı ve uzman “Forum İstanbul” toplantılarına katılacaklar ve “Türkiye’nin İstikrar ve Büyüme Stratejileri”ni konuşacaklar.
Forum İstanbul toplantıları 2002 yılından bu yana her yıl nisan ayında yapılıyor.
Şeref Özgencil’in yayımladığı Finans Dünyası dergisinin şemsiyesi altında bir araya gelen, Ankara’dan İstanbul’a göçmüş eski kamu çalışanları, İstanbul’daki akademisyenler, önde gelen işadamları 2023 yılına (cumhuriyetin 100’üncü yılına) kadar çağdaş bir Türkiye vizyonu arayışında, “Forum İstanbul” adını taşıyan bir çalışma grubu oluşturdu.
Gönüllü bir hareket olan Forum İstanbul girişimine katılanlar, çalışmalarını “Forum İstanbul Enstitüsü” içinde sürdürme kararı aldı. Bu enstitünün başına Yavuz Canevi getirildi.
Enstitünün amacı, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gelişmesini hızlandıracak çalışmalar gerçekleştirmek. Bu amaca
Mustafa Kemal’den, cumhuriyetten söz edenler, “demokrasi düşmanı” ilan edilmeye başlandığına göre, bundan sonra 23 Nisan’larda Mustafa Kemal’den, Milli Mücadele’yi gerçekleştiren ordudan, “Milli Hâkimiyet” denen şeyin ne olduğundan, devrimlerden söz edemeyeceğiz, sadece çocukları eğlendireceğiz demektir.
Ben de bugün suya sabuna dokunmadan, “23 Nisan neden ve nasıl bayram oldu?”, “Önceleri ‘Milli Hâkimiyet’ bayramı iken, sonra nasıl ‘Çocuk Bayramı’na dönüştü?” onları anlatayım...
- 15 Ocak 1920: İstanbul’da Osmanlı’nın son “Meclis-i Mebusan”ı açıldı.
- 16 Mart 1920: İstanbul işgal edildi. İşgal kuvvetleri bazı milletvekillerini tutukladı.
- 18 Mart 1920: “Meclis-i Mebusan” kapanış toplantısı yaptı.
- 19 Mart 1920: Mustafa Kemal, “Olağanüstü yetkiler taşıyacak bir meclisin” Ankara’da toplanmasının sağlanacağını ilan etti. Meclis ile ilgili bildiri doğrultusunda yurdun her yerinde seçimler
Mayıs ayında IMF ile ilişkilerimizin bundan sonra nasıl yürüyeceği (Türkiye-IMF ilişkisinin yeni şekli) belirlenecek. Belirlenen ilişki şekli kapsamında Türkiye’nin uygulayacağı “ekonomik program” bir kâğıda dökülecek. Bu kâğıdın altı imzalanacak. Ve de Türkiye’nin “taahhüdü” olarak IMF’ye sunulacak. Dünyaya açıklanacak.
IMF ile bundan sonra ilişkilerin nasıl yürüyeceği, Türk halkını çok hem de pek çok ilgilendiriyor. Bu ilişki şekline dayalı olarak hazırlanacak program Türk halkını çok hem de pek çok ilgilendiriyor.
Ama geliniz, görünüz ki, neler olduğundan ve de programın içeriğinden halkımızın haberi yok.
Unutulmasın... Bu programlar belli süre sadece bunu imzalayan hükümeti değil, daha sonraki hükümetleri de bağlıyor. IMF’ye verilecek programda, toplanacak vergi ve bu verginin harcanma şekli hakkında taahhütler yer alacak. Hükümetin neleri satacağı, ne zamana kadar satacağı, eline geçen parayı ne yapacağı konusunda taahhütler yer