Patara Feneri, bundan 2 bin yıl önce yapılan bir fener. Dünya üzerinde 2 bin yıl ayakta kalabilen tek fener. Patara Feneri’nden daha önce yapıldığı söylenen bir tek İskenderiye Feneri var. Fakat o fenerden bugüne kalan tek bir taş parçası kalmamış. Sadece ismi var.
İşte bu nedenle Patara Feneri çok çok önemli bir tarihi yapı.
Patara Feneri’ni bulduk. Ama bundan kimsenin haberi yok. Türklerin de haberi yok. Yabancıların da haberi yok.
Fenerle ilgili kazıları tamamlamak, çevre düzenlemesini yapmak, yerli ve yabancı turistlere bunu duyurmak zorundayız.
Antalya’nın il sınırında, Kaş ilçesi Kalkan beldesi yakınındaki Patara, bir Likya kentidir. Likya Birliği’nin başkentidir. MÖ 8. yy’da kurulmuştur. Patara Limanı, Akdeniz’in en önemli limanı olarak ün yapmıştır.
Roma İmparatoru Neron’un 2 bin yıl önce bu limanın girişinin iki yanına iki deniz feneri yaptırdığı bilinmektedir.
Kumlar feneri korumuş
Sakıp Sabancı öleli 4 yıl oldu. Sakıp Sabancı, Anadolu‘da gelişmeye başlayan işadamlarının İstanbul’a gelerek başarılarını sürdürebileceklerini, vergisini ödeyen ciddi işadamlarının kamuoyunun alkışını alabileceklerini gösteren, Anadolu’nun değişik bölgelerinde bir şeyler yapmak için yola çıkan işadamlarını yüreklendiren biriydi.
Kardeşleriyle birlikte Adana’dan İstanbul’a göç etmeye karar verdiklerinde, o günlerde İstanbul Sanayi Odası Başkanı olan Behçet Osmanağaoğlu’nun “Evladım... Sakın ha İstanbul’a gelmeye kalkmayın... Burası Bizans’tır. Büyük balıklar küçük balıkları yer. Dişleriyle çiğner, midelerinde öğütür” dediğini, bu uyarıya rağmen kararlarından dönmediklerini, nasıl bir piyasaya girdiklerinin bilincinde, zorlu bir mücadele vererek başarıya ulaştıklarını anlatırdı.
Altı Sabancı kardeşten İhsan, Özdemir, Hacı ve Sakıp Sabancı öldü. Şevket ve Erol Sabancı şimdilerde sorumluluklarını üçüncü kuşak genç Sabancı’lara devretmiş
İnsanlar gelir düzeylerine göre farklı mal ve hizmetlerin fiyatıyla ilgilenir. Orta ve alt gelir grubundaki halkımız için önemli olan un, ekmek, fasulye, nohut, bulgur, pirinç, yağ fiyatlarıdır.
Gaz fiyatıdır.
Gaz yanacak, tencere kaynayacak ki, yaşam devam edebilsin.
Nüfusun büyük bölümü kırsal alanda yaşarken, insanlarımızın çoğu kendi tarlasının, kendi hayvanının ürününü tüketirken, çarşı pazarda sebze ve bakliyat fiyatlarının artmasından az sayıdaki şehirliler yakınırdı. Günümüzde kırsal alandan şehre göç nedeniyle nüfusun çoğu bakkala, manava ve kasaba bağımlı hale geldi. Kırsal alandakiler bile tüketimde eskiye göre daha fazla ölçüde bakkala, kasaba ve manava bağlı durumda.
Eski yıllarda yaz gelirken orta ve alt gelir grubundakiler sevinirdi. Yaz bereket ve ucuzluk demekti. Özellikle sebze ve meyve fiyatları ucuzlardı.
Bugünlerde ise halkımız şaşkın... Yaza giriyoruz ama sebze ve meyve fiyatları ucuzlamıyor. Artıyor. Daha da önemlisi orta ve alt gelir grubundaki halkın büyük
Dünyada IMF ile ”stand-by” (Kurtar beni- Kolla beni “IMF Baba”) anlaşması yapan 6 ülke
kaldı. Gabon, Irak, Makedonya, Paraguay, Peru ve bir de Türkiye...
IMF’nin “stand-by” anlaşması yaptığı 7 ülke için imzalanan kredi sözleşmelerinin toplamı 7.4 milyar SDR (SDR denilen şey IMF’nin para birimidir. 1.62 ABD dolarıdır.) Bu toplam kredi anlaşmalarında Türkiye’nin payı yüzde 89 dur.
Açık anlatımıyla, öbür ıvır zıvır müşteriler dışında IMF’nin tek büyük müşterisi kala kala Türkiye kaldı. (Müşterisi kalmayan IMF, geliri azaldığından, altınlarını satarak memurlarının parasını ödemeye çabalıyor.)
Bir ülke, IMF ile genelde (1) Zora düştüğünde, krize girdiğinde veya (2) Zora düşme veya krizle karşılaşma tehlikesi olduğunda “stand-by” anlaşması imzalıyor.
Zora düşmenin veya krize girmenin nedeni “cari açık” (döviz açığı) oluyor. Ülke döviz açığını kapatacak kadar (1) döviz bulmakta zorlanınca veya (2) döviz bulmakta
Küçük banka şubelerinin birkaçında görevlilerle konuştum. “Çevrenizde büyük işyerleri olmadığına göre, kimlere kredi veriyorsunuz?” diye sordum. “Şimdilerde daha çok ihtiyaç kredisi veya tüketici kredisi veriyoruz. Çevredeki küçük işyerlerinin kredi alacak durumları yok. O işyerleri sahipleri bile tüketici kredisi ve kart borcuyla işlerini çevirmeye çalışıyor” dediler.
İhtiyaç kredilerinde aylık faiz yüzde 1.8 dolayında, kredi miktarları ise genelde 2 bin YTL ile 10 bin YTL arasındaymış.
Halkımızın tüketici kredisi ve kredi kartı borçları mart ayı sonunda 98.5 milyar YTL oldu. Mevduat bankalarının aynı tarihlerde YTL kredileri toplamı 202 milyar YTL idi.
Demek ki, mevduat bankalarımızın toplam YTL kredilerinin yarısını halkımız ihtiyaç kredisi veya tüketim kredisi olarak kullanıyor.
Borçlar artıyor
Bu tür kredilerin toplamı 2006 yılı sonunda 66.3 milyar YTL idi. 2007 yılında yüzde 38 oranında bir artış oldu. 2007 yılı sonunda 91.3 milyar YTL’ye yükseldi. 2008 yılının
2007 yılında binalara 105 bin inşaat ruhsatı verildi. 2006 yılında 114 bin ruhsat verilmişti. Bina inşaatı ruhsatı sayısında bir yıl önceye göre yüzde 7.3 azalma var.
Halbuki 2004 yılında inşaat ruhsatları bir yıl önceye göre yüzde 50, 2005 yılında yüzde 51 oranlarında artış gösterdikten sonra, 2006 yılında birden duraklama ortaya çıkmıştı. Bir yıl önceki kadar inşaat ruhsatı alınmıştı.
Demek ki, inşaat kesimi 2004 ve 2005 yıllarında patlamış, ama 2006 yılında birden duraklamaya girmiş, 2007 yılında ise gerilemeye başlamış.
Benzer şekilde yapı izin belgelerinde de 2007 yılında yüzde 7.5 oranında azalma var. 2006 yılında 73 bin yapı kullanma belgesi verilmişken, bu sayı 2007 yılında 67 bine düştü.
Yapı kullanımı izin belgeleri 2004 yılındaki inşaat patlamasıyla 2005 yılında bir yıl önceye göre yüzde 57 artış gösterdikten sonra 2006 yılında yavaşladı. Artış yüzde 14’e düştü. Ve 2007 yılında gerileme ortaya çıktı.
Talep düşüyor
(KİT idi özelleştirildi, Fransızlar aldı onlardan İtalyanlar, onlardan da Ruslar aldı)
Çimentoda satışlar hızlandı. Hem çimento satışları, hem fabrika satışları. Türkiye’de çimento sanayinde KİT’ler (Kamu İktisadi Teşekkülleri) hâkim durumda idi. Özelleştirme ile KİT ‘lere ait fabrikaların tamamı satıldı. Bu arada özel sektör fabrikalarında da çok sayıda alım satım görüldü.
Şimdilerde klinker (çimentonun hammaddesini) ve çimento üreten 39 tesis, sadece çimento üreten 18 tesis var. 2008 yılında ülkedeki klinker üretim kapasitesinin 56 milyon ton olduğu,buna karşı iç ve dış talebi karşılamak için sadece 54 milyon ton çimento üretileceği, çimentonun 46 milyon tonunun içeride tüketileceği, 8 milyon tonunun ihraç edileceği tahmin ediliyor. (Bilgi için: 1 ton klinkerden katkısına göre 1.2 veya 1.5 ton katkılı çimento elde ediliyor.)
Şimdilerde çimento sektöründe 6 yabancı sermayeli grup üretime katkıda bulunuyor. Yabancı sermayeli kuruluşlarının ve de
İstanbul'da beş yıldızlı otellerin önünde sıra sıra duran, genelde İstanbul’a gelen zengin turistlere, işadamlarına ve de yabancı heyetlerin üyelerine hizmet veren simsiyah Mercedes otomobiller dikkatimi çekiyordu.
Çünkü bu pırıl pırıl simsiyah otomobiller ile bunları kullanan, simsiyah giysiler içindeki genç şoförler birbirine benziyordu.
Öğrendim ki bunlar tek bir firmaya aitmiş. Firmanın kurucusunu tanıdım. Bir tek Doğan marka otomobille işe başlayarak 18 yılda 100 Mercedes’lik filo oluşturan firmanın kurucusu genç adamın hikâyesi beni etkiledi. Bu “başarı hikâyesi”ni sayın okuyucularıma aktarmak istiyorum.
Babur Arslan hekim bir anne babanın oğlu. Babası Dr. Yılmaz Arslan ölmüş. Annesi Prof. Dr. Gülnaz Arslan halen Ankara’da Beşkent Üniversitesi Hastanesi Başhekimi'ymiş.
Babur Arslan’ı Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme okuması için İstanbul’a göndermişler. Babur Arslan, İngilizce dilini iyi konuşuyormuş, bir de Doğan marka otomobili varmış. 1989 yılında İstanbul Hilton Oteli’nin ön