Dünyada tarım ürünleri fiyatlarının tırmanışa geçmesi, Türkiye’nin tarım konusundaki yanlışlarının tartışılmasına imkân sağladı.
Ne oldu da kendi nüfusunu besleyebilen ve de tarım ürünü ihraç edebilen bir ülkeyken tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale geldik?
Bizde topraklar çok bölünmüş. Teknik imkânları kullanma şansı sınırlı. Bu nedenle verim düşük. Başka ülkeler bir dönüm topraktan 100 birim ürün alırken biz 30 birim ürün alabiliyoruz.
Kaliteli tohumluk sorunu var. Devletin kaliteli tohum üreten çiftliklerini dağıttık. Arazilerini isteyene uzun süreli olarak kiraladık. Tohum üretilen arazileri kiralayanlar şimdilerde tohumluk üretmiyor. Arazileri başka amaçla kullanıyor.
Bizde girdi fiyatları (tohum, mazot, ilaç, gübre, traktör) pahalı.
Romantik köylü tarımından ekonomik ölçekli teknolojik tarım üretimine geçemedik.
Kendi ihtiyacımıza ve şartlarımıza uygun tarım politikası belirleyemedik. Başka ülkelerin kendi yararlarına göre
Antalya’da TUROFED (Türkiye Otelciler Federasyonu) Başkanı Sururi Çorabatır’ı dinledim. Çorabatır diyor ki, “Türkiye’nin toplam turizm gelirinin üçte birini Antalya bölgesindeki turistik tesisler sağlıyor. Türkiye’deki toplam yatak kapasitesinin yüzde 43’ü Antalya'da. Yatırım ve işletme belgeli 550 bin yatak var. Şimdilerde çok para harcayan turist kesimine hizmet verecek golf tesislerine yatırım yapılıyor. 11+3 golf tesisiyle Antalya, Akdeniz Bölgesi'nin önemli bir cazibe merkezi haline geldi. Geçen yıl 7 milyon 700 bin turist ağırlandı. Bu yıl turist sayısında artış bekleniyor...”
Antalya’da hem “Her Şey Dahil” sistemindeki otellerde kalanların hem de bu sistem dışındaki lüks otellere gelen üst gelir grubundaki turistlerin otellerinden dışarıya çıkmamaları, şehirde lokantalara, eğlence yerlerine gitmemeleri, alışveriş yapmamaları çok fazla eleştiriliyor...
İyi de... Acaba bu turistler otellerin dışına çıksalar ne yapabilirler? Nerelerde gezebilir, nerelerde oturabilir, nerelerde yemek yiyebilir, nerelerde
Tayfun Talipoğlu’nun geçen cumartesi NTV’de yayımlanan programında, Sarıkeçili Yörük aşiretinin dağlardaki yaşam savaşı ekrana yansıtıldı. Sekiz yüzyıldır hayvanlarının peşinde dağlarda dolaşan, kıl çadırlarında yaşam mücadelesi veren aşiretin, sarı saçlı, mavi gözlü güzel mi güzel kız ve erkek çocuklarının yerleşik düzene geçme ve okuma özlemi insanın yüreğini titretiyor.
Genç bir erkek “Okuyacağım. Cumhurbaşkanı olacağım” deyince Talipoğlu soruyor. “Ne için cumhurbaşkanı olmak istiyorsun. Cumhurbaşkanı olup de ne yapacaksın?” Genç erkek cevaplıyor, “Terörü önleyeceğim...”
Kendileri okuyamayanlar, şimdiye kadar çocuklarını okula gönderemeyenler, çevrede yerleşim yerlerinde ev kiralayarak çocuklarının ilkokula gitmesini sağlama arayışına girmiş.
Talipoğlu ilkokul birinci ve ikinci sınıfa devam eden sarı saçlı, mavi gözlü yavrucuklara soruyor:
“Burası mı güzel dağlar mı güzel?”
Çocuklar cevaplıyor:
Koç’un Tat’ı, GAP’ta domates ürettirecek. Üretilen domatesi salçaya dönüştürecek. Bu iş için kurulan Harranova Besi ve Tarım Ürünleri’nin yüzde 10’unu ABD’nin Kaliforniya bölgesinde üretilen domatesleri işleyen Morning Star satın aldı.
Olan biteni anlatabilmek ön bilgi vereyim:
- Koç’un Tat‘ı 1967’de kuruldu. Vehbi Koç’un özel ilgi gösterdiği bu şirket Türkiye’de salça sanayinin öncülerindendir. Salça sanayi kaliteli, bol ve ucuz domatese dayanır. Domates varsa, salça sanayi de vardır. Bu nedenle Tat kurulduktan sonra Kemalpaşa çevresindeki çiftçilere kaliteli domates üretimi öğretti. Tat, yılda 100 bin ton domates salçası, 26 bin ton doğranmış domates üretiyor.
- Türkiye’de yılda 9-10 milyon ton domates üretiliyor. Bunun yüzde 25-30’luk bölümü işleniyor. İşlenen domatesin yüzde 80’i salça oluyor. Yüzde 15’i parçalanarak kutulanıyor. Yüzde
Bizde tarımı bitiren, kuraklık ve arazilerin biyoyakıt ürünlerine tahsisi değil, 1999 yılından bu yana uygulanan IMF ve Dünya Bankası güdümlü yanlış tarım politikalarıdır.
IMF ve Dünya Bankası güdümlü tarım politikaları tarımda üretimin gerilemesine, arazilerin boş kalmasına yol açtı.
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Gökhan Günaydın diyor ki, “Ürünleriyle tanınan, isimlerini ürünlerinden almış yörelerde bile topraklar boş durumda. Kızılcahamam’ın Çeltikçi köyünde artık çeltik ekilmiyor. Tarlalar boş. Bafra’nın Tütüncü köyünde artık tütün ekilmiyor. Tarlalar boş.”
2000 yılında 21 milyon ton buğday üretmiştik. Üretim 2007 yılında 17.2 tona geriledi. 18.8 milyon ton olan şekerpancarı üretimi 12.4 milyon tona düştü. 200 bin ton tütün üretiyorduk. Şimdi 80 bin ton üretebiliyoruz. Patates, soğan üretimi bile geriledi.
Açık anlatımıyla, 2006 yılına kadar her şey iyiydi de, 2007 yılında kuraklıktan bu duruma düşmedik.
Antalya’da fide, kesme çiçek, yaş meyve ve sebze üreticileriyle konuştum. Dünyada tarım ürünlerinin fiyatlarının artmaya başlaması ve bu artışın Türkiye’deki ürün fiyatlarına yansıması sayesinde yıllardır unutulan tarım konusu gündeme geldi.
Bugüne kadar feryatlara kulak tıkayanlar şimdi görüyorlar ki, Türkiye’de uygulanan yanlış politikalar nedeniyle tarımda üretim geriledi. Dövizde nasıl göbekten dışa bağımlıysak, tarımda da (buğdayda, mısırda, bulgurda, fasulyede, nohutta, mercimekte, susamda, ayçiçeğinde de) göbekten dışa bağımlıyız. Dışarıda fiyatlar yükseldikçe bu maddeleri pahalı yiyeceğiz. Dışarıda kıtlık olursa, biz de aç kalacağız.
Yaz ayları sebze ve meyve bolluğunun müjdecisi olurdu. Şimdi yaz geliyor. Ama sebze meyve fiyatları ucuzlayacak yerde pahalanıyor.
Antalya’da üreticilere bunun nedenini sordum. Bana anlatılana göre, bizde tarım ürünleri fiyatlarındaki artışta küresel ısınma ile kuraklığın etkisi çok az. Bizim yapısal (köklü) sorunlarımız var. (1) Devletin bir
Ekonomide olan biteni aktaran Reuters isimli haber ajansı 2 Nisan tarihinde şu haberi verdi: “Akbank, takipteki krediler portföyünün 248 milyon YTL tutarındaki bölümünü, 42 milyon YTL bedel karşılığında Girişim Varlık Yönetimi’ne sattığını bildirdi. Bankanın İMKB’ye yaptığı açıklamaya göre, satış bedelinin tamamı, cari dönem tablolarına gelir olarak yansıtıldı.”
Reuters, 31 Mart’ta da Yapı Kredi Bankası’nın 532 milyon YTL’lik tahsili gecikmiş alacak portföyünü ihale sonucunda Lehman Brothers Varlık Yönetimi’ne 60.5 milyon YTL’ye sattığı konusunda bir haber yayımlamıştı.
Başka ülkelerde bankaların sık sık yaptığı “şüpheli alacak portföyü” satışları, bizde de başlamış oldu.
Konuya yabancı olanlara olan biteni anlatabilmek için, Akbank’ın şüpheli alacak satışını basitleştirerek hikâye edeceğim.
Ödenmeyen krediler artıyor
Şimdilerde bankalar tüketici kredilerine yöneldiği için çok sayıda kişiye ufak miktarlarda kredi veriyor. Çok sayıda müşteri
Bugüne kadar “cari açık” (döviz açığı) sorununun önemini halkımız hissetmedi. Anlayamadı. Çünkü ülkeye döviz açığından daha fazla döviz giriyordu. Döviz açığından daha fazla döviz girişi olunca, giren dövizle önce açık kapatılıyor, sonra kalanı da piyasaya döküldüğünden, piyasadaki döviz bolluğu nedeniyle döviz ucuz ucuz satılıyordu.
Ama görüldüğü kadarı ile olumlu tablo şimdilerde bozulmaya başladı.
Özetle:
2007 yılının ilk 2 ayında döviz açığı 6.2 milyar dolar iken, sermaye hareketiyle ülkeye 11.9 milyar dolar döviz girmişti. Giren dövizle önce açık kapatılmış, 2 ayda 5.7 milyar dolar döviz de piyasaya dökülmüştü.
2008 yılının ilk 2 ayında döviz açığı 1.4 milyar dolar artışla 7.7 milyar dolara tırmanırken, döviz girişinde 3.8 milyar dolar azalma oldu. Giren döviz miktarı 8 milyar dolara geriledi. Açık kapandıktan sonra piyasaya dökülebilecek döviz miktarı 348 milyon dolara düştü.
Ş