Bilgisi olacak. Yabancı dil bilecek. Dünyada olan biteni izleyecek. Bir konuda eğitim görmüş olacak. "Yönetim bilgisine ve çağdaş teknoloji bilgisine" sahip olacak. Deneyimi olacak. Daha önce ne yapmış, hangi mevkilerde bulunmuş, bulunduğu mevkilere nasıl gelmiş, o mevkilerden nasıl ayrılmış, sonuç ne olmuş, batırmış mı, çıkarmış mı? Yetenekleri olacak. Hem zekâsı, hem aklı olacak. (Pamuk uyarıyordu: Bu ikisi ayrı şeylerdir!) İleriye görebilecek. İnsan ilişkileri düzenli olacak. Çözüm yeteneği olacak. Yaratıcı olacak. Ekip kurarak ekip çalışmasını sürdürebilecek. Önemli olan elemanları seçebilmek, uyumlu çalışmasını sağlayabilmek ve ekibi motive edebilmektir. İnsan tek başına bir şey yapamaz. Gündüz Pamuk yönetimin 4 temel fonksiyonu olarak da şunları sıralardı: Planlama: Neyin ne zaman, nasıl yapılacağının belirlenmesi gerekir.Organizasyon: Sorumlulukların nasıl paylaşılacağı, işlerin kimler tarafından yapılacağının belirlenmesi gerekir.Teşvik: İşi yapacak olan, hedefe ulaşacak olan insandır. İnsan potansiyelinden tam olarak yararlanmak için insanın teşvik edilmesi gerekir.Kontrol: İşlerin plana uygun biçimde, hedefe doğru yürümesinin izlenmesi ve gerektiğinde düzeltmelerin
Acaba hükümetimiz, Avrupa Birliği'nin (AB) tehdit ve şantajları karşısında "piyasalar"ı düşünerek mi ödün verdi?Piyasaların yararıyla ülke yararı her zaman birliktelik göstermez. Piyasa denilen şeyin temelinde para vardır. Piyasa oyuncuları paradan para kazanmaktan başka şey düşünmez. Ülke yararı piyasanın önünde koşar. Koşmalıdır.Türkiye'nin bir limanını ve bir havaalanını Rumlara açma teklifi hiç de iyi olmamıştır. Bu teklif, ilişkilerin askıya alınmasını önleyemeyecek ama baskı ve şantaj karşısında Türkiye'nin ödün verebileceğinin işareti olarak kabul edilecektir.Tekrarda yarar var... Sorun, Kıbrıs sorunu değildir. Türkiye'nin "bir limanını ve bir havaalanını Rumlara açacağı" haberi duyulur duyulmaz "piyasalar coştu". Dolar düştü, borsa yükseldi. Ege Cansen Kıbrıs'ı vermekle yakamızı kurtaramayacağımızı şöyle anlatıyor: "Türkiye'nin AB'ye girmek istemesi, onların Türkiye üzerindeki planlarını uygulamaya koymaları için bir vesile, daha doğrusu bir fırsat. Avrupalıların Türklerle ilgili çok ciddi bir takıntısı var. Türklerin bulundukları bu coğrafyayı hak etmediklerine inanıyorlar. 'Dağdan geldiniz, bağdakini kovdunuz; bunun son örneği de Kıbrıs'ın Kuzey'ini Türk toprakları
"Mısır Çarşısı'nda dükkân sahibi olmak isteyen o kadar çok insan varmış ki... Dükkânı devrettim. Aldığım parayla borçları ödedim. Elimde 1.5 milyon YTL kadar para kaldı. Bu parayla gene iş mi yapayım diye düşünürken bir dostum uyardı. Enayilik etme bu ülkede iş yapılmaz. Paranı faize yatır, dedi. Beni bir otel odasında, Türkiye'de şubesi olmayan bir yabancı bankanın adamıyla buluşturdu.Türkiye'de şubesi olmayan yabancı bankaların adamları sık sık Türkiye'ye gelir, parası olanlara, 'paradan para kazanmanın' yollarını öğretirlermiş. 'Benim başım kel mi?' diye düşündüm ben de 'paradan para kazananların' kervanına katıldım. Mısır Çarşısı'nda bir dükkânı vardı. İşleri bozuldu. Banka borçlarını, vergi borçlarını, SSK borçlarını ödeyemez hale geldi. Duydum ki, dükkânını devretmiş. Üzüldüm... Geçenlerde rastladım... Baktım morali yerinde... "Ne iş yapıyorsunuz?" diye sordum. "Hiçbir iş yapmıyorum. Hayatımı yaşıyorum. Bunca yıl üreteyim diye, alıp satayım diye vakit harcamıştım. Meğer hiçbir iş yapmadan da para kazanmanın yolu varmış... Allah yabancı bankacılardan razı olsun" dedi ve de anlattı. Yabancı bankanın temsilcisinin dediklerini yaptım. Önce 1.5 milyon YTL mi dolara çevirdim. 1
"Dur bakalım kızım... Ortada fol yok, yumurta yok. Telaşlanma" diyecek oldum. Ama, onun kafası karışmış bir kere, "Hocam" diyor, "Bizim oralarda bir deyim vardır... Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü derler... İşte o biçim... Koskoca Merkez Bankası Başkanı televizyonlara çıkarak döviz borcunuzu kapatın dedi. Demek ki bir şeyler oluyor."Marketten çıktım. Benim de kafam karıştı... Acaba Merkez Bankası Başkanı önümüzdeki günlerde döviz fiyatında bir tırmanış tehlikesini mi gördü de... Uyarıda bulunuyor?Sonra kendi kendime düşünmeye başladım: "Acaba döviz fiyatı birdenbire nasıl artar? Ya arz cephesinde ya talep cephesinde bir şeyler olur da döviz fiyatı tırmanışa geçer. Sabah erken saatte markete uğradım. Alacaklarımı aldım. Kasada ödemeyi yaparken görevli hanım kızımız, "Hocam" dedi, "Merkez Bankası Başkanı dolar fiyatı artabilir. Borçlarınızı kapatın demiş. Huzurum kaçtı. 5 bin dolar döviz borcum var... Bir yerlerden Türk lirası kredi bulup döviz satın almayı, döviz borcumu kapatmayı düşünüyorum... Bugün izin günüm değil... Yarın dolar satın alsam çok geç mi olur? Doların fiyatı hemen artar mı?" Arz cephesinde, döviz girişi şıp diye kesilir. Veya şıp diye kesilecek
Sanayiciler, işadamları aralık ayı içinde gelecek yılın iş planını, bütçesini yapmak zorunda. Bunun için de gelecek yılın döviz fiyatını, faiz oranını, enflasyonu tahmin edecek, gelecek yılın iç ve dış konjonktürü konusunda doğru projeksiyonlar yapacak ki, geliri ile gideri arasındaki dengeyi kurabilsin.Buna göre işçisinin ücretini belirleyecek. Buna göre ürünlerine yapacağı zammı belirleyecek. Buna göre yatırım ve üretim kararı verecek.Açık anlatımıyla, aralık ayında sanayiciler, işverenler mal derdine düşer.Buna karşılık çalışanlar ve genelde halkımız can derdindedir. "Maaşlara ücretlere zam olacak mı, olmayacak mı? Mal sahibi kirayı ne kadar artıracak? Elektriğe, dolmuşa, tüpgaza ne kadar zam gelecek? Cepteki para enflasyon karşısında ne olacak?" Tüketiciler, halkımız bunları düşünür. Aralık ayı başında açıklanan fiyat artış oranları hem üreticiler (sanayiciler, işverenler) için hem de tüketiciler (çalışanlar, halk) için önemlidir. Kasım ayında tüketici fiyatları endeksindeki artışın yüzde 1.29 oranında gerçekleşmesi, üretici fiyatları endeksinin yüzde 0.29 oranında gerilemesi, 12 aylık ortalama fiyat artışının tüketici fiyatları endeksinde yüzde 9.44, üretici fiyatları
Devletimizin Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne 2006 yılında ayırdığı parayı öğrenci sayısına bölünce bu rakam çıkıyor. Buna karşılık, her öğrenci devletimize 236 YTL katkı payı ödüyor.Devletimizin öğrenci başına yılda 3 bin dolar harcama yaptığı Mülkiye'de gençlere ne öğretiliyor? Mümtaz Soysal Hoca'nın anlatımıyla, "Mülkiye'de siyaset biliminden daha çok, devleti iyi yönetmek için gerekli bilgiler öğretiliyor. Böyle olduğu içindir ki, 'Mülkiyelilik', soyut ve evrensellik iddiası taşıyan bir siyaset bilimi anlayışının ötesinde, ülkemizin ve halkın sorunlarına sahip çıkmayı hedefleyen bir 'felsefe'dir."SBF Dekanı Prof. Dr. Celal Göle'nin anlatımıyla, " 'Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik şimdi biz...' diye başlayan 'Mülkiye Marşı' bu felsefeyi ve bu hedefi çok anlamlı şekilde anlatıyor." Mülkiye'de bir öğrencinin yıllık maliyeti 4.365 YTL (yaklaşık 3 bin dolar). Bugün 4 Aralık; Mülkiye'nin 147'nci yıldönümü. Eskiden 4 Aralık'lar Ankara'da devlet büyüklerinin katılmasıyla görkemli törenlerle kutlanırdı. İnönü'den sonra devlet büyükleri, bırakınız kutlamalara katılmayı, Mülkiye'yi kapatmak, Mülkiyelileri devletin her kademesinden ayıklamak için çaba gösterdi. Şimdilerde 4
1993 yılında Ayşen Özyeğin'in önderliğinde kurulan AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı), 13 yıldır erken eğitimi yaymak için faaliyet gösteriyor.1982-1986 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi'nin öğretim üyeleri Çiğdem Kâğıtçıbaşı, Sevda Bekman ve Diane Sunar, okulöncesi çocukların eğitimi konusunda yürüttükleri araştırma projesinde, Türkiye'de çocukların erken çocukluk döneminde yeterli eğitim alamadıklarını tespit etmişler. Erken eğitim için, anne ve çocuklar için eğitim programı geliştirmişler. Çocuklarımız ilkokula 7 yaşında gidiyor. Ama 7 yaş eğitime başlamak için çok geç. Çünkü çocuklar 3 yaşından itibaren öğrenmeye başlıyor. 3-7 yaş arasında eğitim görmemiş çocuk, 7 yaşından sonraki eğitimden yeterince yararlanamıyor. Ayşen Özyeğin, işte bu çalışmaya dayalı olarak yola çıkmış. Çiğdem Kâğıtçıbaşı ve Sevda Bekman'ın desteğiyle giderek gelişen AÇEV'in değişik eğitim programlarından bugüne kadar 350 bin anne, baba ve çocuk ile 3.500 eğitimci yararlanmış.AÇEV'in amacı, (1) Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak. (2) Çocuk kadar, çocuğun yakın çevresini de eğitmek. (3) Eğitimi yaşam boyu sürekli kılmak. AÇEV'in tam ve yarım gün çalışan 144 kişilik bir profesyonel kadrosu ve bini aşan
Ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için üretime daha fazla önem vermeliyiz.Bütün bunlardan sonrası, AB ülkelerinin ve de Rumların keyfine kalmış... İlişkileri askıya alırlar, askıdan indirirler...Türk kamuoyu biliyor ki, tam katılıma yönelik müzakerelerin kesilmesinin tek nedeni Kıbrıs değildir. Türkiye Kıbrıs'ı verse de, sırada daha yaralayıcı istekler var.Bugünkü konjonktürde, AB ülkelerini, kamuoylarını yönetenler Türkiye karşıtı politikalarla prim toplamaya çalışıyorlar. Bu konuda zor kullanamayız. Gümrük Birliği ilişkilerini sürdürmeliyiz. Kopenhag şartlarına, Maastricht kriterlerine dikkat etmeliyiz. Avrupa Birliği'ne uyum için gerekli yapısal düzenlemeleri (reformları) yapmalıyız. Bunları, onlar istiyor diye değil, kendimiz için yapmalıyız. Çünkü bunları yapmak bize iyilik getirecektir. Anadolu deyimiyle, "Papaza kızarak oruç bozmamalıyız". İlişkileri kesmeye kalkmamalıyız. Kendimizde bulacağımız tek kusur, AB ilişkileriyle ilgili örgütlenmeyi tamamlayamamamız, ekibi kuramamamızdır.Hükümetimizin ekibin başı olarak tayin ettiği Babacan bu işi part-time (ek bir iş) olarak yürüttü. Başka sorumlulukları nedeniyle bu işe vakit ayıramadı. Dışarıda yeterince turlayamadı.Ama Türkiye