Memurun canı can...

18 Aralık 2006

"Olacak o kadar, Anayasa Mahkememizin üyeleri memur statüsünde" denilebilir ama... Denilmemesi gerekir. Çünkü Anayasa Mahkememiz, bu milletin "İmtiyazsız, sınıfsız bir millet" olmasının teminatıdır. Bizde çalışanlar 3 farklı sosyal güvenlik sisteminden yararlanıyor: (1) Emekli Sandığı (2) SSK ve (3) Bağ-Kur. Bu üç sistem, üyelerine farklı imkânlar tanıyor. En büyük imkânı tanıyan Emekli Sandığı. Memurlar, bürokrasideki makamlarına göre ayda 3 bin YTL'ye varan rakamlarda emekli maaşı alabilirken, işçiler, serbest çalışanlar 700-800 YTL emekli maaşı alabiliyor. Emekli Sandığı'na tabi memur emeklilerinin sağlık ve sosyal yardım imkânları da daha iyi. Bu üç sistemin de gelir gider dengesi bozuk. En bozuk denge de memurlarda. Bir emekliye 1.5 memur düşüyor. Bir SSK emeklisine 1.7, bir Bağ-Kur emeklisine 2.1 çalışan bakıyor. İşte bunun için her üç sistem de açık veriyor. Anayasa Mahkememiz "Memurun canı candır, işçininki patlıcandır" diye yorumlanabilecek bir karar verdi. "Memurun emeklilik konusundaki kazanımlarına dokunulamaz. Hükümet, işçiler için ne karar almış ise uygulansın" dedi. 2006 yılında ocak-ekim döneminde bütçeden bu üç sistemin açığını kapatmak için ayrılan para 19.8

Yazının Devamı

Pijamayla 'Nobel Töreni'ne katılmak mümkün değil

17 Aralık 2006

Olanı biteni izlemek için Türkiye'den gidenlerden çok az kişi kiralık frak bulabildi, tören salonuna ve yemek salonuna girebildi. Halbuki bu törenleri hemen her yıl izleyen İsveç ve başka ülke vatandaşlarının hem frakları var hem de silindir şapkaları var. Onların babaları da, dedeleri de frak ve silindir şapka giyerdi. Dedemizin, babamızın, kendimizin frakının olmamasının önemi yok. Önemli olan, bu tür törenlere frak giymeden katılamayacağımızı anlamamızdır. 1960'larda, Ortak Pazar'a Türkiye'nin katılması tartışılırken, ülkenin çağdaşlaşma gereğini anlatmak için, "Pijamayla baloya katılınamaz" denilirdi. Nobel ödülleri 1901 yılından bu yana veriliyor. Her yıl ödül törenine erkekler frak, kadınlar tuvalet giyerek katılıyor. Orhan Pamuk, Nobel ödülü aldı da, biz bu görkemli törenin nasıl bir tören olduğunu TV ekranlarından izleyebildik. Geldik 2006'ya. Orhan Pamuk frak giyerek, Nobel ödülünü alırken, Brüksel'de AB üyeleri Türkiye'nin tam üyelik yolunu nasıl keseceklerini tartışıyordu.Avrupalıların Türkiye'yi aralarına almakta direnmelerinin görünürdeki engeli Kıbrıs sorunu. Başka nedenler yok mu ? Acaba, Türkiye'yi yönetenlerin hâlâ (2006 yılında) pijamayla baloya

Yazının Devamı

Namus ölçümüz YTL ise AB'ye girmeyelim

16 Aralık 2006

Merkez Bankası, İstanbul'da "Dolarizasyon: Sonuçlar ve Politika Seçenekleri" başlıklı bir toplantı düzenledi.Toplantı için Türkiye'ye gelen IMF'nin eski başkan yardımcısı, şimdilerde İsrail Merkez Bankası Başkanı, Stanley Fischer bir konuşma yaptı. Fischer konuşmasını, "Merkez Bankası'nın bundan sonra yapacağı toplantıda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne ve Avrupa Para Birliği'ne katılımından en iyi nasıl yararlanabileceği konusunu tartışın" diyerek bitirdi."Siz kısmi dolarizasyondan yakınıyorsunuz, Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsunuz. Orada tam dolarizasyon var" dedi.Avrupa Birliği'ne tam üye olan ülkeler para birliğine katılıyor. Milli paralarından vazgeçiyor. Euro denilen ortak para birimini kullanıyor. Merkez bankalarının ana görevi de Avrupa Merkez Bankası'na geçiyor. Merkez Bankası Başkanı, "Paramız namusumuzdur. Paramızın değerini bilelim" demiş... İyi de biz Avrupa Birliği'ne üye olmak için çabalamıyor muyuz? Avrupa Birliği'ne üye olunca YTL diye bir şey de kalmayacak. Merkez Bankamız da kapanacak. Bizim Merkez Bankamız ise "bağımsızlık bayrağını çekmiş, namus ölçümüzü ise YTL'ye bağlamış" durumda.Türkiye'de dolarizasyon bugünün sorunu değil. Dolarizasyon denilen şey halkın

Yazının Devamı

İyi ise Merkez'den, kötü ise başkalarından

14 Aralık 2006

Merkez Bankası Başkanı'nın konuşma yaparken bu konuşmanın amacının ne olduğunu, kime ne mesaj vermek için konuşma yaptığını kısaca anlatması yararlı olacak.Onun yapmadığını bu defa ben yapayım. Dün yayımlanan "2007 yılı para ve kur politikası" başlıklı raporda ve bu rapor nedeniyle Başkan'ın yaptığı konuşmada kime ve ne mesaj verdiğini özetleyeyim: Merkez Bankası Başkanı son günlerde fazlaca konuşmaya başladı. Her konuştuğunda birilerinin "yüreği hop" ediyor... "Eyvah, döviz fiyatı artacak mı?" Merkez Bankası Başkanı döviz fiyatının artacağı konusunda bir işaret mi veriyor, diye insanlar telaşlanıyor. Dün yayımlanan rapor, 2006 yılı için geçen aralık ayında açıklanan raporun benzeri bir rapor. Hem gelecek yılın enflasyon hedefi açıklanıyor hem de 2006 yılı için belirlenen yüzde 5 oranındaki enflasyon hedefinin tutmamasında Merkez Bankası'nın hiç mi hiç suçunun olmadığı anlatılıyor. Merkez Bankası Başkanı tarafından, Türkiye'deki durumu tartışmak üzere Washington'da toplanacak olan IMF yetkililerine "selam yollanıyor." "Bakınız, biz ev ödevimizi yapıyoruz" deniliyor. Enflasyon hedefi bundan sonra da şaşarsa "sorumluluk kamu kesimi (hükümet-Maliye) politikalarındadır" mesajı

Yazının Devamı

Üretimde büyükler kazanıyor, küçükler ağlıyor

13 Aralık 2006

Bu rakamları FinansInvest'ten Oğuz Büktel'den aldım. Oğuz Büktel, şirketlerin geçen yılın eylül ayı faaliyet rakamlarını dolara çevirmiş. Bu yılın eylül ayı rakamlarıyla karşılaştırmış. Bu rakamlara göre hisse senetleri borsada işlem gören büyük sanayi kuruluşlarının üretimleri, satışları, kârları milli gelirdeki artışın üzerinde bir büyüme içinde.Milli gelirin yüzde 30.1'ini oluşturan sanayideki büyüme yüzde 7.1 (gayri safi yurtiçi hasıladaki büyüme yüzde 5.6) iken, 220 büyük sanayi şirketinin üretimden satışlarının yüzde 21.6 artması dikkati çekiyor. Hisse senetleri borsada işlem gören 220 büyük sanayi kuruluşunun üretimden satışları bir yılda (dolar olarak) yüzde 21.6 oranında, brüt kârları yüzde 31.2, net kârları 19.2 oranında arttı. Bu tablo, milli gelirdeki büyümeye rağmen, "İşler kötü. Üretim düştü. İşçi çıkarıyoruz. Siftah edemiyoruz. Ekonomi büyüyorsa biz neden farkına varamıyoruz?" şeklindeki yakınmaların nedenini ortaya koyuyor. Anlaşıldığına göre büyükler, ayakta kalabilmek için küçükleri eziyor. Büyükler, ucuz ithalatla rekabet edebilmek ve de iç piyasada ve ihracatta maliyeti aşağıya çekebilmek için daha çok ithal girdi kullanıyor. Girdi ithalatındaki artışın sanayi

Yazının Devamı

Özel tüketim artışı, üretim artışının üzerinde

12 Aralık 2006

TÜİK'in açıkladığı milli gelir rakamları, kamuoyunda "genel kabul görmüş" durgunluk söylemlerine uymuyor.Kamuoyunda genel kabul görmüş söylemlere göre birçok üretici güç durumda. Siftah etmeden dükkân kapayan işyerleri var. Halkımız tüketimi kesti.Acaba TÜİK'in açıkladığı milli gelir rakamları neyi gösteriyor? Milli gelir bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değerini gösterir. Bu yılın ilk dokuz ayında "yurtiçindeki üretim" (gayri safi yurt içi hasıla) geçen yılın ilk 9 ayına göre yüzde 5.6 artmış. Geçen yıl aynı döneminde büyüme yüzde 5.5 idi. Demek ki 9 ayda geçen yılki büyümenin az da olsa üzerine çıkmışız.Buna karşılık, özel nihai tüketim harcamaları, üretimdeki büyüme oranının (gayri safi yurt içi hasılanın) üzerinde artış göstermiş. Özel tüketim 9 ayda yüzde 6.2 oranında artmış. 2006 yılının ilk 9 ayında, üretimde de tüketimde de artış var. Yurtiçi üretim (GSYİH) yüzde 5.6 oranında, özel tüketim harcamaları ise, (üretim artış oranının da üzerinde) yüzde 6.2 oranında artmış. Üretim artmış, ithalat artmış, tüketim artmış... Buna bağlı olarak ticaret sektörü yüzde 5.9 oranında büyümüş. (Geçen yıl aynı dönemde büyüme yüzde 5.8 idi)... O halde üreticinin

Yazının Devamı

İzmir'in gelişmesi limana bağlı

11 Aralık 2006

İzmir limanı sadece İzmir için önemli değil, çevre için de önemli. Bursa'nın otomotiv ürünleri, Denizli'nin tekstil, Manisa'nın elektronik ve elektrikli makine üretimi, Ege'nin yaş ve kuru tarım ürünü İzmir'den ihraç ediliyor.İzmir limanı konteyner limanı. (Konteyner denilen şey malların içine doldurulduğu 6.0x2.5x2.5 m boyutlarında sacdan sandıklar). Yılda 920 bin konteyner gemilere yükleniyor.İzmir limanı konteyner limanı olarak gelişecek. Kuru yük Çandarlı ve Aliağa limanlarına kayacak. İzmir'in gelişmesi limana bağlı. İzmir limanı özelleştirilecek. (1) Özelleştirmenin bir an önce yapılması lazım. Özelleştirme yapılacak diye, limandaki hizmetler aksıyor. (2) Özelleştirmede limanın, bu işi bilen ve maddi gücü olan bir gruba gitmesi önemli. Liman işletmek, uluslararası bağları kurmak, Pire limanıyla rekabete girmek, gemiciliği bilmek uzmanlık isteyen konular. Fakat İzmir limanının bugünkü hali yetersiz. (1) Su altı derinliği 10.5 metreyi aşan gemiler, yeni nesil gemiler limana yanaşamıyor. Denizin temizlenmesi, taranması gerekiyor. (2) Rıhtımların yenilenmesi, rıhtım sayısının artırılması, yükleme-boşaltma vinçlerinin artırılması, bekleme alanının liman dışına taşınması,

Yazının Devamı

Torik yasağı erken başladı

10 Aralık 2006

Bundan dört yıl önce ocak-şubat döneminde olağandışı bir torik akını oldu. Torikleri bol bol avladık. Soykırıma uğrattık. Sonra torik bulunmaz oldu. Bu yıl denizlerde toriğe rastlanınca, bu toriklerin yumurtlaması için özel yasak getirildi.Torik denen balık palamutun irisi. Ortalama 3.5-4.0 kg ağırlığında. İlkbahar aylarında Akdeniz'den Marmara'ya ve Karadeniz'e giriyor. Karadeniz'de yumurtluyor. Ürüyor. Eylül ayı başında önce çingene palamutu, palamut, zindandelen derken torik akımı başlıyor. (Torik daha sonra "sivri" ve "peçuta" oluyor). Karadeniz'den Boğaz'a giriş mevsimi 15 Eylül-15 Kasım arası. En makbul torik 24 Ekim'den sonra yakalanan torik. Başka ülkelerde de torik var ama, Karadeniz toriği yağlı ve çok makbul bir torik. Torik yasağı bu yıl 1 Aralık'ta başladı. 2007 yılı 1 Eylül'üne kadar torik avlamak yasak. Diğer balıklar için av yasağı 1 Nisan'da başlıyor. Torik için özel yasaklamanın nedeni toriğin üremesine imkân vermek. Bizde evlerde çok az tüketiliyor. Füme balık ve lakerda olarak değerlendiriliyor.Benim toriğe ilgimin iki nedeni var. Bir, lakerdayı seviyorum. İki, lakerda yapan Merdol Karaman isminde bir dostum var.Merdol Karaman babadan lakerdacı. Şimdilerde

Yazının Devamı