Hürriyet'te Vahap Munyar köşesinde, TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) eski Başkanı Fuat Miras'ın anlattıklarını aktardı.Bakınız neler yazıyor: "Dönemin TOBB Başkanı Fuat Miras bir törendeyken danışmanı notu uzattı: "Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan aramanızı bekliyor."Miras, hemen Özkan'ı aradı. "Fuat Bey, acele Başbakanlığa gel. Tüm ortaklar toplandık. Merkez Bankası'na isim arıyoruz. Sayın Başbakan (Bülent Ecevit) sizin de düşüncelerinizi öğrenmek istiyor." Miras, kısa süre sonra Özkan'ın yanındaydı. Biz bu hükümetin Merkez Bankası'na başkan adayı bulmakta zorlandığını, çok büyük olasılıkla başkan yardımcısını başkan olarak atayacağını sanıyorduk. Meğer önceki koalisyon hükümeti de benzer biçimde zorlukla karşılaşmış. Aday bulamayıp başkan yardımcısını başkan olarak atamış. Miras, ilk isim önerisini yaptı: "Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'i düşünebilirsiniz."Özkan "Derviş'i tanıyor musunuz?" diye sorunca, Miras şahsen tanışmadığını, ancak bilgi sahibi olduklarını vurguladı. "Acele ettiğiniz için ilk aklıma gelen ismi söyledim" dedi."Başbakan sizi bekliyor" bilgisi geldi.Miras, Derviş'in adını Ecevit'e aktardı. Ecevit "Gelir mi?" diye sorunca Miras'ın
Bir önceki yıl, 2004 yılında da 17.3 milyar dolar dış kaynak kullanarak, ürettiğimizden daha fazla harcama yapmıştık.Genelde paranın kaynağı sorulmaz da, paranın nereye gittiği merak edilir. Milli gelirin arttığı yıllar, farklı kesimlerden sesler yükselir. "Milli gelir artıyor ama bizim cebimize bir şey girmiyor" denilir.Acaba 2005 yılında ürettiğimiz mal ve hizmetlerin gelirindeki (milli gelirdeki) artış ile dış kaynaklardan gelen paradaki artışı nasıl harcadık?Paranın % 80'i tüketime Artan gelir ve dış kaynak nerelere gitti? 2005 yılında milli gelirimiz 61.4 milyar dolar arttı. Dış kaynak kullanımında da 6.4 milyar dolarlık bir artış oldu. Böylece bir yıl önceye göre 67.8 milyar dolar daha fazla harcama imkânını elde ettik.67.8 milyar doların 46.0 milyar dolarını halkımız, 7.8 milyar dolarını devletimiz tüketti. Açık anlatımıyla, artan imkânların yaklaşık yüzde 80'i tüketime gitti.17.3 milyar dolar daha fazla yatırım harcaması yaptık. Stoklar ise 3.3 milyar dolar azaldı. 2005 yılında biz 360.8 milyar dolarlık mal ve hizmet ürettik. Milli gelirimiz işte bu kadar. Ama biz 2003 yılında 23.7 milyar dolar dış kaynak kullanarak 384.5 milyar dolar harcadık. Halkımız genelde "bir yıl
Üç kişilik bir tiyatro oyunu olan "Tree Days of Rain" (Yağmurlu Üç Gün) isimli oyunda iki farklı karakteri canlandırıyor.Oyunun galası 19 Nisan'da yapılacak. Julia Roberts, iki ay sahneye çıkacak. Galadan önce "preview" diye adlandırılan "seyircili prova"lardan birinde Julia Roberts'ı izledim.Fiziğine hayran kaldım. Sahne oyunculuğu da fena değildi. Herhalde gala temsiline kadar daha da iyileşir.Ünlü film yıldızları için sahneye çıkmak, özellikle Londra ve New York sahnelerinde seyirci karşısında "kendilerini ispat etmek" çok önemli. Filmleri nedeniyle ün yapan, uzun boylu, ince vücutlu, sevimli yüzlü oyuncu Julia Roberts, şu günlerde New York'ta Jacobs (eski Royal) tiyatrosunda sahneye çıkıyor. Film yıldızları sahneye çıkarken "parayı değil, ünü düşünüyor." Film bağlantıları nedeniyle kısa süre sahnede kalabiliyor. Bu nedenle ünlü film yıldızlarının sahneye çıktıkları oyunları yakalayabilmek, bu oyunlarda bilet bulabilmek bir şans.Sahneye çıkan film yıldızlarından Anthony Hopkins'i Pravda ve Mr. Butterfly oyunlarında, Lauren Bacall'ı Sweet Bird of Youth'da, Lulu'yu Guys and Dolls'da Londra sahnelerinde izleme şansım oldu.Juliette Binoche'u (İhanet) oyununda, Bebe Nevwirth'i
Patronun sahip olduğu hisseleri istediği şekilde değerlendirmesinden, şirketi satmasından doğal bir şey olamaz. Ancak bu tür satışlar, bina, arazi, makine, otomobil satışından farklı nitelik taşıyor.Çünkü "müessese" dediğiniz şey sadece bina ve makineden ibaret değil. Bu binayı dolduran müesseseyi yöneten, makineyi kullanan çok sayıda insan var. Müessesenin değerini belirleyen de bu insanların kalitesi, becerisi ve başarısı. Böyle olmasa bu müesseseler sadece bina ve makine fiyatıyla satılır.Çalışan olarak emeğimizin karşılığını ödeyen patron (işveren) değişiyor. Ne fark eder? Bizim ülkemizde, henüz patron ve aile şirketi modelinden kurumsallaşmaya geçememiş müesseselerde çok şey fark eder.Kurumsallaşmış müesseselerde sermaye hâkimiyetinin değişmesi farklıdır. Patron ve aile şirketinde farklıdır. "Son zamanlarda satılan/sahip değiştiren müesseselerden birinde üst yönetici olarak çalışıyorum. Patronumuzun bizim şirketi sattığını biz çalışanlar gazetelerde haber yayımlanınca öğrendik. Bizi işe patron aldı. Biz bir aileyiz... Siz de bu ailenin üyesi oldunuz... Bu müesseseyi hep birlikte büyüteceğiz, dedi. Biz de bütün gücümüzle çalıştık. Müesseseyi büyüttük. Bir de bakıyoruz, patron
İstanbul'da vergi şampiyonları listesinin 2003 yılından bu yana başında yer alan Aydın Doğan'ın tahakkuk eden gelir vergisi 10.3 milyon YTL (yaklaşık 7.7 milyon dolar) iken, listenin 100'üncü sırasında yer alan vergi şampiyonunun vergisi 821 bin YTL (yaklaşık 600 bin dolar).Açık anlatımla "çok gelir beyan ederek" vergi şampiyonları listesine 100'üncü sıradan girenin, vergiyi ödedikten sonra cebinde kalacak net geliriyle İstanbul'da doğru dürüst bir daire alması bile imkânsız. (O zaman İstanbul'da satılan o lüks binaları kim alıyor?)Vergi şampiyonları listesinin ilk yarısında yer alan isimler yıllardır değişmeyen isimler. Bu yıl ilk 100'lük listenin alt bölümlerine 23 yeni isim girebilmiş. İstanbul'da vergi şampiyonları listesine giren ilk 100 mükellefin 2005 yılı gelirleri nedeniyle "tahakkuk eden" (beyannamelerinde beyan ettikleri) vergi toplamı 206.6 milyon YTL. (Daha iyi anlaşılması için dolara çevireyim: 153 milyon dolar.) Vergi verenler listesindeki isimlerin değişmemesi ve ilk 100 mükellefin ödediği verginin artacak yerde gerilemesi bize neyi gösteriyor? (1) Türkiye'de üretim yeterli ölçüde artmadığı için gelir de artmıyor. Üretim yapanlar ise yeterince gelir elde edemiyor.
ABD'yi sevin sevmeyin, ABD yönetimini beğenin beğenmeyin, gerçek budur. Unutmayınız, terörün ipi de ABD'nin elindedir. Terör başını paketleyip Türkiye'ye teslim eden de ABD yönetimidir.Şimdi olumsuz bir tabloyla karşı karşıyayız. ABD yönetiminin Türk hükümetine güveninde "yıpranma" var. Son günlerde ABD yönetimi, değişik kanallardan bu "güven bunalımını" açık bir şekilde ifade ediyor.ABD'nin büyükelçisi, geçen hafta Washington'daki basın toplantısında, bu hafta başı İstanbul'da gazetelere yaptığı ziyarette, Ankara'da Türk-Amerikan İşadamları Derneği toplantısı sonrası gazetecilerle yaptığı konuşmada "güven bunalımını" tekrar tekrar anlattı. Güneri Cıvaoğlu ile Osman Ulagay dün Milliyet'teki köşelerinde güven bunalımının boyutunun ne kadar büyük olduğunu yazdılar. ABD'nin desteği olmasa IMF Türkiye'ye bu kadar olumlu yaklaşmazdı, AB, katılım müzakerelerini başlatmazdı, yabancı yatırımcılar, yabancı kredi kuruluşları Türkiye'ye bu kadar olumlu bakmazdı. ABD'nin Türk hükümetine güveninin sarsılması, AKP iktidarının başarısını önler. Sorunlarını artırır. AKP iktidarının başarılı olması, ekonomik ve sosyal sorunları çözmesi, terördeki tırmanışı durdurması, bu ülke için, bu ülkede
Yüz yıl sonra şimdi Yunanistan'ın en büyük bankası National Bank of Greece (NBG) İstanbul'a geliyor.Türkiye'nin 9'uncu büyük bankası olan Finansbank'ı satın alan Yunanistan'ın en büyük bankası, Finansbank'ın yurtiçine dağılmış 221 şubesiyle konut kredisi dağıtacak.Yüz yıl önce konut kredisi vermek için Yunan bankalarının İstanbul'a gelme niyetleri başkaydı, günümüzde başka.Anlatayım. İstanbul'da Karaköy'de Bankalar Caddesi ile Yüksekkaldırım'ın köşe başında, kapısında Minerva Han yazılı bir bina vardır. Bu bina uzun süre Doğan Sigorta ve Aksigorta'nın yönetim merkezi olarak kullanıldı. Şimdilerde içinde Sabancı Üniversitesi'nin büroları var.Minerva Han'ın Sabancı Üniversitesi Kasa Galerisi olarak halka açık bulunan en alt katında bulunan kalın çelik kapılar ve yerlere işlenmiş "BA" işaretleri dikkat çeker. Bu bina 1911-1913 yıllarında mimar Basile Couremenos tarafından bir Yunan bankası için inşa edilmiştir. "BA" işaretleri Yunan bankası Banque d'Athenes'in baş harfleridir. Yunan bankaları yüz yıl önce de İstanbul'da şube açarak, konut kredisi vermek için yola çıkmıştı. Ama Milli Mücadele başarıya ulaşınca, İstanbul'dan ayrıldılar. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra müttefik
Tabii ki, Finansbank'ın kuruluşunda, gelişmesinde Türkiye'nin riskler ülkesi olduğu kadar fırsatlar ülkesi olmasının da büyük etkisi vardır ama, bu gelişmeler gerçek anlamda bir "one man show" (tek adam becerisi)dir.Gelişmelerin arkasındaki "tek adam" olan Hüsnü Özyeğin'in hayat çizgisi, Türkiye'de "çalışan, beceri sahibi, risk almayı bilen" insanların önlerinin ne kadar açık olduğunu sergilemektedir.Hüsnü Özyeğin 1944 yılında doğdu. Robert Kolej'den sonra ABD'de inşaat mühendisliği diploması aldı. Ünlü Harvard Üniversitesi'nde lisansüstü eğitim gördü. Türkiye'ye dönünce, okul arkadaşı, Çukurova grubunun, Pamukbank'ın ve de Yapı Kredi Bankası'nın patronu Mehmet Emin Karamehmet'in işyerlerinde çalışmaya başladı. Finansbank 6 milyar dolar değer üzerinden satıldı... Bu bankayı, bundan 19 yıl önce 44 yaşında iken Hüsnü Özyeğin kurmuştu. Finansbank gerçek anlamda "yoktan var edilmiş" ve 19 yılda 6 milyarlık bir değere ulaşacak hale getirilmiş bir bankadır. 1977-1984 yıllarında Pamukbank'ta, 1984-1987 yıllarında Yapı Kredi Bankası'nda genel müdürlük yaptıktan sonra, "bankacılık lisansı alarak" kendi bankasını, Finansbank'ı kurdu.Özyeğin, 19 yılda sadece Finansbank'ı kurup büyütmedi.