Ayşe Hanım Teyzem merak edecek de ben onu cevaplamayacak mıyım? Yüksek fizik mühendisi Adil Buyan'a sordum. Öğrendiklerimi Ayşe Hanım Teyzem'e aktardım.Her maddenin özelliğini taşıyan en küçük parçasına atom deniliyor. Dünya nasıl Güneş'in etrafında dönüyorsa, her maddenin içinde de + yüklü bir çekirdek etrafında dönen sayısız - yüklü elektron var. Her bir atomun içinde nükleon diye isimlendirilen bir çekirdek var. Bu çekirdek ise + yüklü protonlar ve yükü olmayan nötronlardan oluşuyor. Bunlar dünyada bulunan değişik maddelerin hepsinin içinde var. Ayşe Hanım Teyzem sordu: "Batı dünyası, 'İran uranyumu zenginleştiriyor' diyerek kıyamet koparıyor. ABD İran'a harp açmayı düşünüyor. Uranyum demek atom bombası demek mi? Uranyum denilen maddenin içinde de bütün bunlar var. Dışarıdan gönderilen uyarıyla uranyumdaki atomun içinde bulunan nötronun çekirdeğe çarpması sağlanıyor. Bu çarpmayla çekirdek parçalanıyor. Bölünüyor. Parçalanmayla farklı atomlar ve nötronlar ortaya çıkıyor. Bu parçalanmaya "fisyon" deniliyor. Parçalanma sırasında büyük miktarda enerji (sıcaklık) oluşuyor. Bu parçalanmanın (fisyonun) zincirleme etkisi var. Çok kısa sürede çok büyük enerji ortaya çıkıyor.Ayşe Teyzem,
Normali de budur... Konut fiyatında tırmanışın ucu açık değildir. Metrekaresi normal olarak bin dolar olan konutlar kâğıt üzerinde 4 bin dolardan kapışıldı. İki yıl sonra tamamlandıklarında 8 bin dolara tırmanmasını beklemek fazla iyimser bir bekleyiş olur. (Bir uyarı: Bu yazıyı bir iktisatçı yazıyor. Bu ülkede her şey olabilir. Metrekaresi bin dolarlık konutlar metrekaresi 8 bin dolardan da alıcı bulabilir. Bu yazı bir uyarı yazıdır. İnsanlar en doğru kararı kendileri verir.)Konut sektöründeki talep patlaması ve fiyat balonunun nedenlerini hatırlayalım: Dünyada nakit bolluğu gayrimenkule ilgiyi artırdı. Her ülkede "balon" oluştu. Türkiye'de de faizden ve dövizden para kazanma dönemi bitince, insanlar gayrimenkule yöneldi. Durumu değerlendiren müteahhitler, alelacele projeler ve reklam kampanyalarıyla talebi kışkırttı. Bankalar ellerindeki fonları değerlendirmek için tüketici kredilerine yöneldi. Eski konutların fiyatlarındaki balon ve de yeni konut projeleriyle ilgili ilanların cazibesi halkın konut talebini uyardı. Fiyatların tırmanması, konut yatırımının kazanç kapısı görülmesine yolaçtı. Bankaların kendi aralarındaki rekabet sonucu konut kredisi kullanımı kolaylaştı.
Buna karşılık dolar fiyatı artmadı. Dolar fiyatı 2001 yılında 1.22 YTL idi. 2005 yılı ortalaması 1.34 YTL oldu.Bu tabloda, Türk lirasıyla girdilerin fiyatlarındaki artış nedeniyle maliyeti yükselen üretici, dolar fiyatının değişmemesi karşısında ihracatta zorlanmaya, iç piyasada ithal mallarıyla rekabet edememeye başladı. İyi de... Bütün bunlar 2001 yılından bu yana süregelen olumsuz gelişmeler. Buna rağmen üretim nasıl devam etti? İhracat nasıl devam etti? Üretici fiyatları 2001 yılında ortalama yüzde 61.6 oranında artmıştı. 2005 yılı ortalama artış oranı yüzde 5.8 oldu. Fiyat artışları geriledi ama, 2001 yılından 2005 yılına, son 5 yılda üretici fiyatlarındaki artış yüzde 121 oranında... Bir üretici 2001 yılında 100 liraya aldığı malı 2005 yılında 221 liraya alabildi. Üreticiler işçi ücretlerini kıstılar. İşçileri daha uzun süre çalıştırdılar. Kayıtlı işçi yanında, daha çok kayıtsız işçi çalıştırdılar. Üretimde daha çok ucuz ithal girdi kullandılar. Kâr marjlarını küçülttüler. Daha az kâra razı oldular. Son beş yılda imalat sanayiinde verimlilik artışında önemli gelişmeler oldu.Verimlilik 2001 yılından bu yana 31.6 oranında arttı. 2001 yılından bu yana verimlilik artışı
Batman'da yayımlanan Çağdaş gazetesinde geçen yıl "Kara Altının Öyküsü" başlığıyla 24 gün devam eden bir yazı serisinde bölgedeki petrol konusu geniş olarak incelendi. Bu incelemesiyle Arif Aslan, Dünya gazetesinin Anadolu Basını Ödülü'nü kazandı.Arif Aslan'ın bu yazı dizisinde Türkiye'de petrol aramalarının hikâyesi anlatılıyor.Anadolu topraklarında petrol arama çabaları 1929 yılında başladı. Columbia Üniversitesi'nde maden mühendisliği eğitimi gören Bolulu Cevat Eyüp Taşman'ı hükümet ABD'den Türkiye'ye getirtti. Rafinerilerimizde yılda 26.5 milyon ton ham petrol işleniyor. Bunun 2.5 milyon tonu bizim topraklardan çıkan petrol. Halkın inanışı topraklarımızın altında bolca petrol olduğu... Ama biz yıllardır arıyoruz. Bulamıyoruz. Petrol Arama İşletme Dairesi'nin başına getirilen Taşman, mühendis İhsan Ruhi Berent'le birlikte yabancı uzmanlardan da yararlanarak Doğu'da ve Güneydoğu'da petrol arama çalışmalarını yürüttü. Doğu Anadolu'da petrol sondajı için jeolojik etütler ve jeofizik araştırmalar 1933 yılında başladı.İlk derin kuyu sondajı 1934 yılında Midyat/Başbirin'de yapıldı. 1327 metreye inildi. Petrol bulunamadı. 1936 yılında Raman kuyuları açıldı. 1940 yılında Iluh-Batman'da
"Esnek istihdam" demek, işverene "ücret belirlemede ve işten çıkarmada kolaylık, işten çıkarma ve kıdem tazminatı zorunluğunun kaldırılması" demek.Fransa'da benzer bir "esnek istihdam" teşebbüsü Fransa'yı karıştırdı. Paris'teki ünlü Sorbonne Üniversitesi'nde geçen cumartesi öğrencilerin başlattığı olaylar diğer şehirlere ve diğer 84 devlet üniversitesine de yayıldı.Ortanın sağındaki Villepin hükümeti, geçen aylarda büyük şehirlerin çevrelerinde yaşayan işsiz gençlerin çıkardığı kargaşalardan sonra genç işsizlere iş bulmak için politikalar geliştirme arayışına girdi. Türkiye'deki işsizlik sorunumuzun çözülmesi ve de sanayinin başka ülkelerin ucuz işçiliğe dayalı rekabetine dayanılabilmesi için son zamanlarda (dış kaynaklardan gelen önerileri benimseyen bazı çevreler) "esnek istihdam koşullarından" söz etmeye başladı. Fransa'da 26 yaşın altında olan ve çalışmak isteyen gençlerin yüzde 23'ünün işsiz olduğu, iş bulamadığı belirtiliyor.Hükümet işte bu gençlere istihdam imkânı yaratabilmek için "esnek istihdam" düzenlemesi yaptı.Bu düzenlemeye göre işveren 26 yaşın altında bir kişiyi işe aldığında özel bir sözleşme imzalayacak. Bu özel sözleşmeye göre 2 yıl içinde istediği zaman
İki haftadır, semtteki bakkal, pastane, eczane, berber ve kahvelerin duvarlarını, vitrinlerini süsleyen "Sabancı Müzesi"nin afişi ile müze yönetimi, komşularını müzeyi gezmeye çağırıyor.Sabancı Müzesi Müdiresi Nazan Ölçer diyor ki, "Picasso sergisini bugüne kadar 185 bin kişi gezdi. Ama fark ettik ki, değişik nedenlerle komşumuz Emirgânlılardan sergiyi gezmeyenler, müzenin kapısından içeriye girmeyenler var.Yönetim Kurulu Başkanı'mız Güler Sabancı, 'Neden komşu günleri yapmıyoruz?' dedi... Onun üzerine Emirgânlı komşularımız için özel programlar hazırladık. Emirgân'da oturanlar ve çalışanlar muhtarlıktan alacakları davetiye ile çarşamba günleri müzemizi geziyor. Biz onlara simit, çay ikram ediyoruz. "Emirgânlılar nerede? Picasso İstanbul'da. Sergiye giriş bedava. Simit-çay bizden... Gezmesi sizden..." Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar Bölümü'nde Picasso üzerine araştırma yapan öğrencilerimiz ve müzemizin eğitim birimi çalışanları Emirgânlı komşularımıza eşlik ediyor.Sergiyi gezenlere Picasso'nun eserleri hakkında bilgi veriliyor. İsteyenler Picasso'nun sanatı ile ilgili konferansları izleyebiliyor."Emirgânlılar davete büyük ilgi göstermiş. 1 Mart ve 8 Mart Çarşamba günleri
Uluslararası kuruluşlar, yurtdışında oluşturulmuş fonlar, Batı'daki, Doğu'daki ülkelerin resmi veya yarı resmi kuruluşları, "proje" karşılığı bizim STÖ'lere "döviz" gönderiyor. Bizim STÖ'lerimiz onların uygun gördüğü (sözde araştırmaları) kâğıda dökerek, onların "istediği/beklediği" rakamları/bilgileri sergiliyor. Sonra da "ısmarlama" konuların yurtiçinde savunucusu haline geliyor.Açık anlatımıyla, bağışlarla "paralı fikir savaşçıları/kamuoyu yönlendiricileri" yetiştirilerek, cepheye sürülüyor.Araştırmacı Yılmaz Dikbaş (sadece ve sadece) AB ülkelerinden "araştırma yapmak için döviz bağışı alan" STÖ'lerin (bunların bazıları dernek, bazıları vakıf, bazıları işçi, bazıları işveren sendikası) listesini ve de ne tür araştırma yapmak için ne kadar para aldıklarını liste haline getirmiş. Kendilerini STÖ (Sivil Toplum Örgütü) olarak tanımlayan bazı dernek ve vakıflar ve de sendikalar "dış kaynaklardan" proje yardımı almaya başladı. Bazı dernekler işi gücü bıraktı, parayı verenler için düdük çalmaya başladı. Yılmaz Dikbaş'ın 62 sayfalık listesinde www.kalinka.com.tr Edirne'den Ardahan'a kadar isimlerini okuyunca insanın şaşırdığı 315 STÖ'nün ismi var. Aldıkları paraların miktarı şaşırtıcı.
Kim belirlemiş bunu? Dicle Üniversitesi'nin bir öğretim üyesi Güneydoğu'da 2.170 hane reisiyle görüşmüş ve belirlemiş.Araştırmanın metodolojisi, kapsamı, ne amaçla yapıldığı ve de en önemlisi araştırmayı kimin finanse ettiği dikkate alınmadan, bu bulgular yurtiçinde ve yurtdışında önemli bir kaynak olarak kullanılacaktır. Bundan önce ne oldu? Bu defa da benzeri olacaktır. Dicle Üniversitesi öğretim üyesinin bu araştırmasını kötülemek, eleştirmek için değil, bu tür araştırmalarla Türkiye'de kamuoyunun son yıllarda belli konularda "alıştırıldığına" dikkatinizi çekmek için yazıyorum. "Güneydoğu'da anadil Kürtçe, gündelik dil Türkçe" başlıklı habere göre, Diyarbakır'da yaşayanların yüzde 92.5'inin, Şırnak'ta yüzde 90'ının, Batman'da yüzde 81'inin, Mardin'de yüzde 69'unun, Şanlıurfa'da yüzde 56'sının, Adıyaman'da yüzde 57'sinin anadilinin Kürtçe olduğu belirlenmiş. Güneydoğu halkının yüzde 58'inin anadili Kürtçe imiş. Bazı sivil toplum örgütlerimiz, derneklerimiz, vakıflarımız ve üniversitelerimiz, yurtdışı kaynakların önerdiği ve finanse ettiği araştırmalara yöneldi. ABD, AB kaynaklı fonlar, ülkelerin yeni siyasi kuruluşları Türkiye'deki derneklere, vakıflara, üniversitelere özel