Kimine destek, kimine köstek

19 Nisan 2006

Yılmaz 1980 yılından bu yana bankada çalışan, ekonomideki iyi-kötü gelişmelerin içinde deneyim kazanan ve birikimi olan 26 yıllık bir Merkez Bankası çalışanı. Mutlaka başarılı olmak için çaba gösterecektir. Benim hayıflandığım, ilk ve güçlü adaylardan Erdem Başçı'nın (kamuoyuna yansıyan haberlere göre), "eşinin başının bağlı olması" nedeniyle başkanlığa atanamamasıdır.Erdem Başçı'yı eğitimine, yayınlarına, çalışmalarına bakarak değerlendiriyordum. Bir defa da telefonla konuştum. Rahmetli Prof. Dr. Merih Celasun ile birlikte yaptıkları çalışmaları anlattı. Merkez Bankası'na başkan atanan Durmuş Yılmaz'ın eşinin başı bağlı mı, değil mi bilemiyorum. (!) Çünkü 2006'da Merkez Bankası Başkanlığı'na atanacak kişinin "başının bağlı olmaması" tek "koşul" haline getirildi. Prof. Dr. Merih Celasun DPT'de, Dünya Bankası'nda, Bilkent'te yaptığı çalışmalarla yurtiçinde ve yurtdışında saygınlık kazanmış bir bilim adamıydı. Onunla çalışmak bir ayrıcalık, bir "referans"tır. Konuşmasından, konulara yaklaşımından etkilendim. Telefon konuşmasının sonunda "Keşke şu başörtüsü sorunu olmasa da başkanlığa sizi atayabilseler" dedim.Bu konudaki duruşumu açıklığa kavuşturayım: İnanca saygım var. Ama

Yazının Devamı

Ticaret Kanunu değişiyor

18 Nisan 2006

Özkaynağı güçlenen şirketler borsadan kendi hisse senetlerini parayla satın alınca, piyasada kalan hisse senetlerinin sayısı azalıyor, değeri artıyor.Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin ticaret kanunları, halka açık şirketlerin, kendi hisselerini ancak belli sınırlamalar ve şartlarla satın almalarına imkân tanıyor.Halen TBMM komisyonlarında tartışılan yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısında Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar benimsendi. Halka açık şirketler, sermayelerinin yüzde 10'unu aşmayan ölçüde hisse senetlerini, parayla satın alarak piyasadan toplayabilecekler. Yakın ve ciddi bir kaybın söz konusu olması halinde şirketler yüzde 10 sınırını aşan ölçüde de hisse senetlerini satın alabilecekler. Ancak, şartların normale dönmesi halinde hisse senetlerinin toplam sermayenin yüzde 10'unu aşan bölümünü elden çıkarmaları zorunluluğu var. ABD'de ticaret kanunları, halka açık şirketlerin, kendi hisse senetlerini satın almalarına izin veriyor. Cumhuriyet sonrası ilk ticaret kanunumuz 1926 yılında yürürlüğe girdi. Bu kanun Osmanlı döneminde 1850 yılında yayımlanan Kanunname-i Ticari'nin genişletilmiş şekli idi.Halen yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu'nu, 1933 yılında Türkiye'ye

Yazının Devamı

Savunma teknolojileri holding kuruluyor

17 Nisan 2006

(1) SSM (Savunma Sanayii Müsteşarlığı), özel bütçeli bir kamu kuruluşu. Savunma Sanayii İcra Komitesi'nin (Başkanı Başbakan ama üye çoğunluğu TSK kumandanları) aldığı kararları uyguluyor. TSK için alımlar yapıyor. Savunma sanayii yatırımlarına iştirak ediyor.(2) TSKGV (Türk Silahlı Kuvvetleri Geliştirme Vakfı) Hava (1970), Deniz (1972) ve Kara (1974) Kuvvetleri Güçlendirme vakıflarının birleşmesiyle 1987 yılında kuruldu.Bu iki kuruluş, savunma sanayii için mal ve hizmet üreten çok sayıda şirkete iştirak etti. Bu iştiraklerden dördü, şimdilerde "Savunma Teknolojileri Holding A. Ş." adı altında bir araya geliyor.Holding çatısı altına girecek dört şirket şunlar: Türkiye'de TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ile ilişkili, TSK yönetim ve kontrolünde "tüzel kişiliği olan" iki kuruluş var: (1) TUSAŞ/TAİ (Havacılık ve Uzay Sanayii / Türk Uçak Sanayii) 1984 yılında kuruldu. Ortakları TSKGV ve SSM. Savunma uçakları ve parçaları üretiyor.(2) ASELSAN, askeri haberleşme cihazları üretmek için 1975 yılında kuruldu. Ortakları TSKV, Axa/Oyak.(3) HAVELSAN, komuta kontrol sistemleri, simülatör üretmek için 1982 yılında kuruldu. Bileşim ve sistem evi olarak büyüdü. Sermayesi TSKGV tarafından

Yazının Devamı

Sabancı Üniversitesi'nin gelecek on yılı tartışılıyor

16 Nisan 2006

Bundan tam on yıl önce 1995 yılında İstanbul'da yapılan "Birinci Arama Konferansı"na katılan 22 değişik ülkeden ve de farklı disiplinlerden 50'yi aşkın bilim adamı, araştırmacı ve işadamı "21. yüzyılın ideal üniversitesinin nasıl olması gerektiğini, nasıl bir felsefeyle yola çıkılmasının doğru olacağını" tartışmış, üniversitenin felsefesini belirlemişti."Farklı bir dünya üniversitesi" hedefine dönük felsefenin "birlikte yaratmak ve geliştirmek olduğu" doğrultusunda görüş birliğine varılmıştı. Üniversite kampusunun inşaatı tamamlanırken, bu felsefe doğrultusunda öğretim programları hazırlandı. Öğretim kadroları tamamlandı. 1999 yılında öğretime başlandı. Geçen cuma ve cumartesi günleri Sabancı Üniversitesi'ndeki "İkinci Arama Konferansı"nda yabancı ve yerli katılımcılar üniversitenin gelecek on yılını tartıştı. 1350 dönüm arazi üzerinde 162 bin dönüm kapalı alanda 37 binası, 40 dönümü kapsayan suni gölü, geniş yeşil alanlarıyla, 2 bin yataklı 7 öğrenci yurdu, öğretim üyeleri lojmanları, kütüphanesi, spor salonları, konferans salonu, marketi, bankası ve laboratuvarlarıyla Sabancı Üniversitesi Kampusu bugün küçük bir şehir görünümünde.Kuruluşundan bu yana üniversitenin rektörlüğünü

Yazının Devamı

Yap-sat, al-sat 'geçinip gidiyoruz' (!)

15 Nisan 2006

Şu günlerde Mey grubu Özelleştirme İdaresi'nden satın aldığı fabrikaları ve içki markalarını 900 milyon dolar dolayında bir bedel karşılığı "Texas Pasific Group" isimli bir ABD yabancı sermaye grubuna satmak üzereymiş.Texas Pasific Group, rakı fabrikalarını satın alınca Tekel'in eski markalarını kullanacak değil ya... "Tekirdağ" rakısının markası herhalde "Teksas" rakısı olur. Küçük 45'lik "Yeni Rakı" şişeleri de halkımız "Fahrettin Kerim" diye değil de, "W. Bush" diye anmaya başlar... Böylece "Törkiş Raki" küreselleşmiş olur. (!)Saf ve bakir Türk halkı olarak, bizlerin de takkemizi önümüze koyarak düşünmemiz gerekir: Neler oluyor? Biz elimizde ne var ne yok sata sava, günü geçiriyoruz da... Bu iyi bir şey mi? Tekel'in içki üreten 17 fabrikasını ve piyasada yer etmiş içki markalarını Özelleştirme İdaresi satışa çıkardı. 2004 yılında Nurol, Limak, Özaltın firmalarının yüzde 29'la, Tutsab'ın yüzde 13 ortaklıkla oluşturduğu Mey grubu 292 milyon dolar ödeyerek bunları satın aldı. Kamunun elinde ne var ne yok sattık. Kamunun elinde satacak doğru dürüst mal kalmadı. Şimdi gayrimenkulleri satıyoruz. Özel sektör, elinde ne var ne yok yabancılara satmaya hazır. Biz Türk insanı olarak nasıl

Yazının Devamı

'Bonocular' madalya alıyor, 'mevduatçılar'ın ismi geçmiyor

14 Nisan 2006

Ama tasarruflarını bankalardaki mevduat hesabına yatıranlar, daha fazla vergi ödemiş olsalar da isimleri şampiyonlar listesine giremiyor. Madalya alamıyorlar.Kısaca anlatayım:Tasarruflarını bankada mevduat hesabına yatıranların, faiz gelirlerinden banka hemen yüzde 18 vergi kesiyor. Kaynakta yapılan bu verginin kesintisine "stopaj" deniliyor. Kalan, tasarruf sahibine veriliyor. Geçen yıl birikimlerini Hazine bonosu ile devlet tahviline yatıranların isimleri, açıklanan vergi listelerinde yer aldı. Maliye yakında şampiyonlara madalya verecek. Bankadaki mevduatının faiz geliri ne kadar yüksek olursa olsun, tasarruflarını bankada değerlendirenler ayrıca vergi beyannamesi vermiyor. Ayrıca bir vergi vermiyor.Vergi beyannamesi vermedikleri, vergileri peşin olarak banka tarafından kesilerek Maliye'ye ödendiği için de bu kişilerin isimleri vergi listelerinde yer alamıyor. Bunlar ne kadar yüksek vergi öderlerse ödesinler şampiyona yarışına giremiyor. Madalya alamıyor.Tasarruflarını Hazine bonosu ile devlet tahviline yatıranların durumu ise farklı. Bir vergi beyannamesi düzenleyecek. Vergi beyannamesine, ellerine geçen faizi yazacak. Sonra vergi kanununda belirlenen oranları dikkate alarak

Yazının Devamı

İran 'risk' de olabilir 'fırsat' da

13 Nisan 2006

Kıbrıs, AB, PKK, cari açık (döviz açığı) sorunları ve de ABD yönetiminin Başbakan Erdoğan'a güveninin sarsıldığı yönündeki iddialar, Türk hükümetini (AKP yönetimini) köşeye sıkıştırdı.Köşeye sıkışan Türk hükümeti (AKP yönetimi), "pes" etmiş durumda. Sayın Zapsu'yu Washington'a kim davet etti? Kim gönderdi? Karşısına çıkanlar kendileri adına mı konuştu? ABD yönetimi adına mı konuştu? Bu toplantının amacı ne idi? Toplantıda konuşulanların "dosta düşmana duyurulması" neden istenildi. Bir tiyatrodur gidiyor.Ama sonuçta TC Başbakanı'nın özel temsilcisi ABD yönetimine açık mesaj veriyor. "Başbakan'ı kullanın" diyor. "Başbakan'ı kullanın" ne demektir? TC hükümeti ve Türkiye ABD'nin yanındadır demektir. Gidiş o gidiş ki, ABD İran'ı vurur ise, Türkiye ABD'nin yanında yer alacak. Çünkü hadise, ittirile ittirile o noktaya getirildi. Şimdi gelelim ABD'nin yanında olmanın "fazileti"ne! Soğuk Savaş döneminde biz SSCB ile sınır komşusu olarak ABD için önemli idik. "Stratejik ortak" olmakla övünürdük. Stratejik ortak olarak ABD'den ve onun çevresindeki ülkelerden destek alırdık. Soğuk Savaş bitince "Eyvah... Önemimiz kalmadı" diye karalar bağladık. Çünkü "stratejik ortak"lığın bizim için önem

Yazının Devamı

Ucuz döviz ithalatı artırdıkça döviz açığı büyüyor

12 Nisan 2006

İşte bu çerçevede bir konuya açıklık getireyim. Önce cari işlemler (döviz) açığı verip de, daha sonra bu açığı kapatmak için döviz arayışına girmiyoruz.Tersine ülkeye (hangi nedenle olursa olsun) talebi aşan ölçüde döviz girdiği ve bu nedenle döviz fiyatı düştüğü için, cari işlemler (döviz) açığı veriyoruz. Daha basitleştirerek anlatayım. Her yıl ülkemize, talebi aşan ölçüde döviz girişi devam ettiği içindir ki, (1) Önce döviz ucuzluyor. (2) Ucuz döviz ihracatı köstekliyor. İthalatı coşturuyor. Ve de sonuç olarak her yıl döviz açığımız giderek büyüyor.Bir şeyi daha hatırlatayım: Ülkeye giren dövizi üretken yatırımlarda kullansak, ihracata dönük üretim artışını hızlandırsak, ekonomimiz sağlıklı olarak büyür. Ama biz gelen dövizi tüketiyoruz.Yurtdışından kimse bize "hayır için" döviz göndermiyor. Biz dövize başka ülkelerin ödediğinin üzerinde net getiri verdiğimiz için bu dövizler geliyor. Bu ülkede (1) Dövizin fiyatı arza ve talebe göre serbestçe oluşuyor. (2) Ülkeye döviz girişi ve çıkışı serbest. Dövizler gelsin diye önce net bir getiri ödüyoruz. Bu ödemeyi dövizleri kullananlar değil, bu ülkede yaşayan tüm insanlar ödüyor. Bu yüksek getirinin (faizin) yükü maydanoz satın alırken

Yazının Devamı