'Futbol' 'sınırlanamaz güç' haline geldi

25 Nisan 2005

Nedir bu Seyrantepe olayı?İstanbul'da, Maslak - Levent yolu ile TEM otoyolunun kesiştiği noktada, bir yanı orman, bir yanı otoyol, 384 dönüm yeşil alan var. Burası kamu arazisi ve de imar planında kentin yeşil alanı, nefes alacağı alan olarak işaretlenmiş. İmara yasaklanmış.Ama, İstanbul'da kamu arazileri peşinde koşanlar var. Bu araziye önce profesyonel kooperatifçiler göz koymuş. Profesyonel kooperatifciler, kurdukları kooperatiflere İş Bankası ve İMKB personelini üye kaydetmiş. Sonra bu kuruluşların isimlerini kullanarak, imara kapalı bu yeşil alanların, konut kooperatiflerine satışı için hükümetten karar çıkarttırmış. (22.12.2003 ve 2003 / 6657 sayılı karar). Milliyet'in günlük spor gazetesi "Taktik"te, İstanbul'da Seyrantepe'de Galatasaray Futbol Kulübü'ne tahsisi söz konusu olan arazi ile ilgili bir haber vardı. Fenerbahçe Kulübü yöneticilerinin "bir rant kapısı olduğu"nu ileri sürerek bu tahsisi önlemeye çalışacağına işaret ediliyordu. Kooperatifler kamu arazisine el koyarken, Galatasaray yönetimi de atağa geçmiş. Aynı arazinin 30 yıllık üst kullanım hakkını, yıllık 700 milyar TL bedel ile elde etmiş. Galatasaray yönetiminin hedefi, bu araziye büyük mağazalar, konutlar

Yazının Devamı

UNDP Başkanlığı Kemal Derviş kadar ülke için de önemli

24 Nisan 2005

Aday sayısı ikiye indi. Kemal Derviş'in rakibi Norveçli Kalkınma Bakanı Hilde Johnson.UNDP Başkanlığı, Kemal Derviş kadar (veya Kemal Derviş'ten daha da çok) ülke için önemli.Çünkü uluslararası kuruluşlarda tepe kadrolarda bizim insanlarımıza (maalesef) yer vermiyorlar. Biz (maalesef) insanlarımızı bu kadrolara yerleştirme için yeterince çaba gösteremiyoruz. Veya bunu beceremiyoruz.Bugüne kadar uluslararası kuruluşlarda önemli kadrolara ulaşabilenler kendi gayretleriyle bunu başardı. Hükümetler onları ya hiç desteklemedi. Ya yeterince desteklemedi.Benim hatırlayabildiğim isimlerden Birleşmiş Milletler'in değişik kuruluşlarında görev alan ve tepelere tırmanabilen Türkler Üner Kırdar, Enver Ergun, Sinan Korle, İlter Türkmen, Neylan Bali, Orhan Barım, Günal Kansu ve Akşit Kayalar'dır. Üner Kırdar, UNDP'de uzun yıllar görev yaptı. Emekliye ayrıldı ama hâlâ Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne UNDP faaliyetlerinde danışmanlık yapıyor. Kemal Derviş'in Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı'na getirilmesini bekliyoruz. Dünya Bankası'nda tepe kadrolara tırmanabilen Türklerden isimleri unutulmayanlar, Münir Benjenk, Hurşit Çalıka, Atilla Karaosmanoğlu, Oktay Yenal, Kemal

Yazının Devamı

Türk'ün Türk'e borcu dış borcu şişiriyor

22 Nisan 2005

Bütün bunların yanında bankalarımız, düşük döviz kuru ve yüksek faiz cazibesinde dışarıda dövizle borçlanıp, içeride bono satın almaya başladı. İşadamlarımız, düşük döviz kuruna güvenerek dışarıdan ucuz döviz kredisi kullanmaya başladı. Vergi yükünü hafifletmek arayışındaki bankalarımız, Türkiye'deki müşterilerini yurtdışından kredilendirmeye başladı. O başladı, bu başladı derken bizim döviz borçlarımız büyüdü. Genelde yatırımı, üretimi artırmak için dış kredi kullanılır. Biz ise (maalesef) tüketimimizi artırmak için dış kredi kullanıyoruz. Son yıllarda artan ithalatın ortaya çıkardığı döviz açığı nedeniyle dış kredisiz yaşayamaz hale geldik. Bir yanda daha çok kredi kullandığımız için dış borç stokumuz büyüyor, öte yanda biz de bu stoku olduğundan büyük göstermek için elimizden geleni yapıyoruz. Başka ülkeler genelde dış borç stoku olarak kamu borçlarının toplamını veriyor. Biz ise özel sektörün, özel bankaların döviz kredilerini ve hatta Türk'ün Türk'e borcunu, döviz stokuna ekliyoruz. Düşük ve orta gelir grubundaki en fazla borçlu ilk 15 ülke listesi yayımlandı. 2003 yılı dış borç toplamıyla Türkiye bu listede en fazla borçlu 5'inci ülke olarak yer aldı. Birinci sıradaki

Yazının Devamı

Ereğli'yi Başbakan 'tatlıya bağlayabilir'

21 Nisan 2005

Bunu yapmak Başbakanımız için bir mecburiyettir. Özelleştirilecek kuruluşlar, sahipleri güç duruma düşen şirketler ve bankalar illa da yabancılara satılacak diye bir kanun yok. Kaide yok. Bunların öncelikle ülke içinde sermaye gruplarınca alınmasından doğal bir şey yok. Bunun yabancı sermaye düşmanlığıyla ilgisi, ilişkisi yok... Başbakanımız "herkese ilan etmeden, sessiz sedasız", önde gelen 10 büyük sermaye grubunun başındakileri bir odaya toplar. "Ey sayın işadamları" der... "Bakınız Ereğli'nin kamuya ait hisseleri satışa çıkarılıyor... Ödenecek para at ile deve değil... 1 milyar, bilemediniz 1.5 milyar dolar... Biriniz, ikiniz, üçünüz, beşiniz, alınız bu hisseleri. Paramız yok demeyiniz... Döviz kredileri sudan ucuz... Ereğli, zaten kurulurken özel sektör statüsünde kuruldu... Bunu satın almak size yakışır. Yakışırın da ötesinde bu halka karşı sizin sorumluluğunuzdur..." Yabancı sermayenin başımızın üstünde yeri var. Buyursunlar, gelsinler, yeni tesisler kursunlar. O iş ayrı, bu iş ayrı...Her ülkenin özelliği olan, halkın tasarruflarıyla, devletin desteğiyle oluşmuş kuruluşları, markaları vardır. Ülkeler o birkaç kuruluşa, markaya sahip çıkmak ister. Bunu zorunluluk olarak

Yazının Devamı

Ereğli'yi 'yabancı'ya satmak yanlış olur

20 Nisan 2005

Ereğli'de yönetim hakimiyetini sağlayacak büyüklükteki blok hisse senedi yabancılara satılmamalıdır. "Yabancı sermayeye düşman olduğum için değil", Türk ekonomisinin, Türk halkının yararı bunu gerektirdiği için yazıyorum.Özelleştirilen başka KİT'lere ilgi duymayan yabancılar Ereğli'nin peşinde... Birbiriyle yarışıyor... Ankara ise Ereğli'yi yabancılara satmaya hazır. Yabancılar buyursunlar. Yeni fabrika kursunlar. Ama ne olur gelip de bizim yıllardır zar zor kurduğumuz tesisleri almasınlar. Bunları Türklere bıraksınlar. Sakın ola ki Ereğli'de yönetime hakimiyet verecek hisseyi Ankara yabancılara satmasın. Bu geri dönülemez bir yanlış olur. Türkiye ekonomisi çok şey kaybeder. Özelleştirme İdaresi dün sabahın erken saatlerinde Ereğli Demir Çelik Fabrikaları'nın sermayesindeki yüzde 46.12 oranındaki kamu payının, "blok" olarak satışa çıkarılacağını açıkladı. Bunun anlamı, hisse senedini satın alacakların şirketin yönetimine hakim olmasıdır. Nedenlerini arz edeyim:(1) Ereğli, "yassı mamul" denilen, boru, beyaz eşya, otomotiv, makine, gemi sanayilerinde kullanılan çelik levhaları üretiyor. Bizim sanayimizi besliyor.(2) Ereğli ve Ereğli'ye bağlanan İskenderun, Türkiye'de demir

Yazının Devamı

Süt çok, et yok

19 Nisan 2005

Sayın okuyucularım, bunlar ekonominin çok önemli sorunları. Bunlar çok sayıda üreticiyi ilgilendiriyor... Ama bizde gündemin diğer konuları arasında bunları tartışan yok.Bizde bir zamanlar süt yoktu. Hatta, "Eyvah... Bu gidişle yoğurt yapmak için süt ithal edeceğiz" diyerek telaşlandık. Derken çiftçimiz ve de müteşebbisimiz süt inekçiliği için yatırıma başladı. Devletimiz süt inekçiliğini ve sütü teşvik etti.Şimdilerde yılda 11-12 milyon ton süt üretiliyor. Üretilen sütün yüzde 90'ı inek sütü. Ama Türkiye'de üretilen sütün sadece yüzde 20'si sanayi tesislerinde işleniyor. Şu günlerde süt çok... Süt üretenler satamıyor. Buna karşılık et yok. Bu gidişle et ithal edeceğiz. Sanayi tesisleri 1'e aldıkları çiğ sütü işleyerek şişeye veya kutuya koyduklarında tüketiciye 3.5'e satıyor. Bu yüksek fiyat nedeniyle işlenmiş sanayi sütüne talep büyüyemiyor. Genelde peynir ve yoğurt talebinde de gerileme var. Ucuz süt tozu ithalatı sanayi sütü işleyenlerin süt alımını yavaşlatmasına yol açıyor. Bunun sonucu şu günlerde üreticinin elinde (Ziraat Odaları Birliği'nin tahminlerine göre) 500 ton civarında fazla süt kaldı. Alıcı bekliyor.Süt ineği besleyenlerin durumu böyle. Kasaplık hayvan

Yazının Devamı

Yabancıları bekleyenler için iyi haber

13 Nisan 2005

Beklenen, Amerikanın güçlü finans kuruluşlarından Citibank ile American Express ve Japonların Bank of Tokyosu idi. Bunlarla dolaylı yollardan temas kuruldu. Türkiyeye gelmeyi kabul etmediler. Bank of America, İş Bankası ile ortak olarak 1964 yılında bir banka kurmayı kabullendi. Ama Bank of America bekleneni veremedi. Sadece Türkiyede bulunan Amerikan kuruluşların mevduatını toplamakla yetindi. Bir süre sonra da ortaklıktan ayrıldı. Banka İş Bankasının başına kaldı. İş Bankası bankayı satışa çıkardı. 1994 yılında Doğan Grubu bankanın sermaye çoğunluğuna sahip oldu.1994 yılında 150 milyon dolar dolayında satılan banka 2005 yılında nasıl oluyor da 1 milyar 279 milyon dolara alıcı bulur hale geldi?Neden benzer bankalar satılamıyor da Dışbank bu fiyata satılabiliyor? Dışbankın hikayesi ilginçtir. Devlet Planlama Teşkilatında geliştirilen daha sonra Turgut Özalın sahip çıkıp savunduğu bir politika kararı vardı. Türk ekonomisinin dışa açılması, Türk bankacılık sisteminin güçlendirilmesi için bir Amerikan ve bir Japon bankasının Türkiyede faaliyete geçmesi isteniyordu. Bunun ardında insan faktörü var. (1) Hakim ortaklar bankanın içini boşaltmadı. Doldurdu. (2) Banka hakim ortaklara ucuz

Yazının Devamı

Faizi ödeyen devlet değil, halk

12 Nisan 2005

Bu faizleri halk vergi olarak ödüyor. Hükümet 2005 bütçesini düzenlerken, halktan 118 milyar YTL vergi toplanmasını, bunun 56 milyar YTLsinin faiz olarak, devlete borç verenlere ödenmesini öngördü. Halkımızın ödediği 100 lira verginin 47.5 lirası faize gidiyor. Yetmiyor. Maliye Bakanı faiz ödemek için her gün bir vergi icat ediyor. Merkez Bankası, gecelik borçlanma faizini düşürdü ama gene de yıllık birikimli yüzde 16.20 faiz ile para topluyor. Hazine faizi düşürdü ama gene de bono satın alanlara yıllık yüzde 17.98 faiz ödüyor. Bu faizler Merkez Bankası ile Hazinenin cebinden çıkmıyor. Onlar aracı. Onlar "raconu" kesiyor. Faturayı halk ödüyor. Borcumuz var. Tamam... Bu borcu ödemeyeceğiz, döndüreceğiz... Bu da tamam... Ama bu borcu döndürmek için ödediğimiz faiz çok çok yüksek bir faiz... 2004te yaklaşık yüzde 12 reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz) ödedik.ABDde faizler yükseldi diye kıyamet kopuyor. Yükselen faiz yüzde 4.5 dolayında bir faiz. Halbuki ABDde yaklaşık yüzde 3.0 enflasyon var. Enflasyon ile faiz arasındaki fark 1.5 puan dolayında.Eğer bir yıl sonra enflasyonun yüzde 8e inmesi bekleniyorsa, Hazinenin bono satın alanlara ödediği faiz ile enflasyon arasındaki fark

Yazının Devamı