Hükümetin de bankacılık sektöründe yabancı payını yüzde 20 ile sınırlama niyetinden söz ediliyor.Bankacılık sektöründe yabancı payını yüzde 20 ile sınırlamak ne demek? Neyin yüzde 20'si? Banka sayısının mı, şube sayısının mı, özkaynağın mı, bankaların kredilerdeki ve mevduattaki payının mı, her banka sermayelerinde yabancı sermaye payının mı, toplam banka sermayelerinde yabancı sermaye payının mı yüzde 20'si?Türkiye Bankalar Birliği tarafından yayımlanan Bankacılık dergisinin son sayısında Türkiye'deki yabancı bankalar üzerine geniş bir araştırma var. Bu araştırmada verilen bilgilere göre, 2004 yılı sonunda yabancı bankaların Türk bankacılık sektörünün toplam aktiflerindeki payı yüzde 3.4, kredilerindeki payı yüzde 4.7, mevduattaki payı yüzde 2.5, özkaynaktaki payı yüzde 4.5, istihdamdaki payı yüzde 5, şube toplamındaki payı yüzde 3 dolayında.Bankalar halka açık ise, banka sermayeleri borsada yerliye yabancıya serbestçe satılıyor ise, halka açık bölüme ait hisse senetlerinin borsadan yabancılar tarafından satın alınmasından doğal bir şey olamaz. BDDK Başkanı, "Bankacılık sektöründe yabancı payının 2005 yılı sonunda yüzde 15-20 olacağını tahmin ediyoruz" demişti. Milliyet
506 Sayılı Kanuna göre statüleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından onaylanan bu sandıkların mali durumları Çalışma, Maliye ve Ticaret bakanlıklarınca müştereken kontrol ve murakebe edilir. Mali durumlarının kontrol ve murakebesi sonunda alınması bu bakanlıklarca lüzum gösterilecek tedbirleri sandıklar ve ilgili bulundukları teşekküller yerine getirmek zorundadır.Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) var iken, bu sandıklara ne ihtiyaç var? Var, çünkü bu sandıklar, üyelerine SSK'nın verdiği imkânların üzerinde imkân veriyor.Bu nasıl oluyor? (1) Sandık üyeleri her ay sandığa SSK priminin üzerinde prim ödemesi yapıyor. (2) Sandığı olan kuruluşlar, zaman zaman veya her yıl, çalıştırdıkları personel için sandığa ek bir yardım yapıyor. 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20'nci maddesiyle, bu kanunun yayınından önce, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malullük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak amacıyla kurulmuş sandıkların belli şartlara uymaları halinde devamına izin verildi. Açık anlatımıyla sandıklar üyelerine SSK'nın sağladığı imkânlardan daha fazla imkân
Bankayı Kazım Taşkent kurdu. Kazım Taşkent yönetimden ayrıldıktan sonra bankayı hisse senetlerinin çoğunu elde eden müteahhitler grubu adına bir süre Ayhan Şahenk yönetti. Daha sonra müteahhitlerin yol makinesi borçlarına karşılık hisse senetleri Çukurova Grubu'na geçti. Çukurova Grubu güç duruma düşünce de bankanın çoğunluk hisseleri Koç Grubu ile İtalyan ortağı tarafından satın alındı.Okuyacağınız hikâyeyi hayatta iken bankanın kurucusu Kazım Taşkent anlattı. Kazım Taşkent, Türkiye'de şeker sanayiini de kuran ve geliştiren kişidir. Hikâye 1930 yılında başlıyor. Kazım Taşkent şeker fabrikalarında çalışan arkadaşları için bir emekli sandığı kuruyor. Üyelerin maaşlarından her ay kesinti yapılıyor. Şeker şirketi de sandığa mali katkıda bulunuyor.O sırada "İkinci Dünya Savaşı" başlıyor. Sandık üyelerinin para ihtiyaçları artıyor. Üyeler sandıkta toplanan paranın büyük kısmını geri alıyor. Kalan paranın üyelerin sosyal güvenliklerini teminat altına alması imkânsız. Kazım Taşkent emekli sandığını bir "sigorta şirketi"ne dönüştürmeyi kararlaştırıyor. Kazım Taşkent'in İsviçre'de "Flims" civarındaki bir kolejde okuyan büyük oğlu Doğan, 1939 yılında 22 arkadaşıyla bir dağ gezintisi
Tarih derseniz, (inanılamaz) M.Ö. 100 bin yıllarında (Paleolitik dönemde) başlayan bir tarihi var.Turizm derseniz, (inanılamaz) Akdeniz kıyısında tam 14 km'lik geniş kumsal kıyı şeridi var. Sahil halka açık, tabii plaj. Aynı zamanda nesli tükenmekte olan "Caretta" deniz kaplumbağalarının üreme alanı.Tarım derseniz, (inanılamaz) her yan meyve ağaçları sebze bahçeleri ile kaplı. Türkiye'de toplam maydanoz üretiminin yüzde 75'i Samandağı'nda gerçekleştiriliyor.M.Ö. 750 yılında Asi Nehri ağzında Yunanlılar Al-Mina Limanı'nı inşa etmiş. Gemiler Asi Nehri üzerinden Antakya'ya kadar gidip gelebiliyormuş. Roma döneminde M.S. 69 yılında İmparator Vaspasianus ve oğlu Titus tarafından, limanı sel sularından korumak için kayaları oyarak (inanılamaz) 7 metre yükseklikte 6 metre genişlikte tam 1.380 m uzunlukta 130 m'si kapalı bir tünel inşa ettirilmiş.O günün şartlarında o sert kayaların oyulmasıyla inşa ettirilen bu tünel bugünün insanını hayrette bırakacak bir tarih yapısı... Tek başına Samandağı'na gidip görmeye değer. Ama daha başka o kadar çok görülmeye değer kalıntı var ki... Samandağı Antakya'ya 25 km uzaklıkta, Akdeniz kıyısında, Asi Nehri'nin Akdeniz'e dökülürken Musa Dağı, Keldağ ve
Antakya'da merkeze 9 km uzaklıkta Helenistik ve Roma döneminden kalma "Daphne" kentinde eski dönemlerde büyük bir medeniyet varmış ve olimpiyatlar düzenlenirmiş.Selevkos ve Nikator tarafından imar edilen, şelaleleriyle ünlü bu kent şimdilerde "Harbiye" diye anılıyor.Antakya'nın mesire yeri olmuş. Çok sayıda gazino yapılmış. Bir özelliği de yol boyu sıralanan ve ipek kumaş satan mağazalar.Hatay'da, Harbiye ve Samandağı yörelerinde eskiden bu yana çok sayıda dut ağacı varmış. Ve de burada yaşayanlar dut ağacı yaprakları üzerinde ipekböceği besler, ipek kozası üretirlermiş. Zamanla ipek kozası üretimi gerilemiş. 1990'lı yıllarda 30 bin tona düşmüş. Bursa'da artık ipekçiliğin kalmadığını görerek üzülmüştüm. Antakya'da ipek dokuma satan mağazaların bulunduğunu görünce, "Bunlar Çin ipeği mi?" diye sordum. "Hayır" dediler... "Az da olsa koza buluyoruz. Kendi ipek ipliğimizi yapıyor, kendimiz ipek dokuyoruz..." Refik Büyükaşık ve Mete Büyükaşık kardeşlerden öğrendiğime göre, 2003 yılında Hatay'da sadece 2.277 kg, 2004 yılında 2.440 kg koza üretilmiş.Bana verilen bilgiye göre, 2.440 kg kozadan 400 kg iplik üretilir ve bu miktar iplik ile de 4.000 metre ipek kumaş dokunurmuş.Harbiye'de
Bu tartışmalarda, Koç ve Sabancı dışındaki gruplar arasında da bugüne kadar ciddi bir ortaklık gerçekleşmediği, ciddi işbirliği örneklerine rastlanmadığı unutulur.Bizim büyük sermaye gruplarımız henüz "aile işletmesi" statüsünden kurtulamadı. Ciddi ortaklıklar ve işbirliği ancak "kurumsal yapıya kavuşmuş" sermaye grupları arasında olabilir. Kurumsal yapıda yönetim "sermaye sahipleri"nin temsilcisidir. Sermayenin tümüne karşı sorumludur. Aile şirketlerinde, ailelerin hâkim olduğu sermaye gruplarında sermaye çoğunluğuna sahip aile, yönetimi de elinde tutmak ister. Şirkete (ortaklığa) sermaye koyduğu halde azınlıkta kaldığı için yönetimde söz sahibi olamayan aileler ya gerçekten dışlanır ya da dışlanmışlık duygusuyla huzursuz olur.Anadolu şehirlerinde ekonomide, tarımda öne çıkabilen aileler arasında bile ortaklık, işbirliği yürüyemez. Uzun süreli kişisel ortaklıkların ömrü kısa olur. Sık sık tartışılır. "Koç ve Sabancı neden bir araya gelerek bir büyük yatırım yapmazlar?" İstanbul'da "gayrimüslim" işadamları, iş grupları hâkimiyetinden sonra piyasaya girebilmiş ve uzun süre yaşama başarısı gösterebilmiş, büyümüş aile şirketlerine bakınız. Koç ve Sabancı grupları dışında Eczacıbaşı,
Karadeniz kökenli Zafer Kurşun ve Zafer Yıldırım, deri ve tekstil ihracatından oluşan fonları turizm ve gayrimenkul sektöründe değerlendirme kararını vererek, ZKZY İnşaat grubunu kurdu.ZKZY İnşaat grubu şimdilerde İstinye'de Doğuş Grubu ile Garanti Bankası'nın sahip olduğu 130 dönüm arazi üzerinde, 400 bin metrekare "İstinye Park" Alışveriş ve Yaşam Merkezi projesini gerçekleştiriyor.400 bin metrekare inşaatın 265 bin metrekarelik bölümü alışveriş merkezine, 135 bin metrekaresi konut ve yaşam merkezine ayrılmış. Konut ve yaşam merkezinde 400 dairelik konut yapılacak. Orjin Grup küçük bir konfeksiyon atölyesiydi. 1988 yılından sonra iki arkadaş, Zafer Kurşun ve Zafer Yıldırım, kaliteli üretimle Orjin Grup'u öne çıkardı. Grup tüm ürünlerini dış pazara satar hale geldi. Grup deri konfeksiyon yanında tekstil işine girdi. İhracata dayalı olarak devamlı büyüdü. İnşaat alanına gittim. Amerikalı Design Development Group'tan Roy Higgs'in projesinin maketini gördüm. İstinye'de 5 bin kişinin içinde çalışacağı, 2 bin kişinin konutlarında yaşayacağı, 300 mağazasında alışveriş etmek, spor ve sağlık tesislerinden yararlanmak için yılda 20 milyon ziyaretçinin beklendiği projenin iki yılda
Hollanda bankası "ABN AMRO", İtalya'da tarım kesimini kredilendirmek için kurulmuş bölgesel bir banka olan "Banca Antonveneta"yı satın almaya çalışıyor. "Banca Antonveneta"nın hisse senetlerinin yaklaşık yüzde 30'una sahip olan bir başka küçük mahalli banka, bu ortaklık payıyla bankanın yönetimine hâkim. Yönetim kurulu üyelerinin tamamını belirleyebiliyor."ABN AMRO" ise, bugüne kadar hisse senetlerinin yaklaşık yüzde 21'ini ele geçirmiş. Fakat azınlık statüsü nedeniyle yönetim kuruluna tek bir üye bile sokamıyor. "ABN AMRO"nun azınlık statüsünden kurtulabilmesi mümkün değil. Çünkü "İtalyan Merkez Bankası" daha fazla hisse senedi almasına izin vermiyor.Brüksel'deki AB yetkilileri, İtalyan Merkez Bankası Başkanı'nı, yabancı sermayenin önüne sınır koymakla suçluyor.Önceki gün bu konu İtalyan gazeteleriyle, "International Herald Tribune" gazetesinde geniş şekilde yer aldı.İtalyanlar enerji sektöründe de yabancı sermayeyi sınırlamaya çalışıyor. "Electricité de France" isimli dev Fransız enerji grubu İtalya'nın enerji sektörüne girmek arayışında "Edison" isminde bir holdinge katılmış. Fakat İtalyan hükümeti Fransızların "Edison"daki oy haklarına sınırlama getirerek, enerji sektöründe