Petrol fiyatlarındaki artış bizim faturamızı da büyüttü ama 26.9 dolardan hemen 50 dolara tırmandırmadı.Yılın ilk 7 ayında biz petrolün variline ortalama 31.5 dolar ödedik. Geçen yılın ilk 7 ayında ortalama fiyat 26.5 dolardı. Demek ki, fiyat artışı nedeniyle bizim petrol faturamız (şimdilik) yüzde 18.8 oranında büyümüş durumda.Fakat gene de bu orandaki fiyat artışı nedeniyle, biz bu yılın 7 ayında ithal ettiğimiz ham petrole 520 milyon dolar fazla ödeme yaptık.Başkaları petrolün variline 50 dolar öderken acaba biz nasıl oluyor da ucuz ham petrol bulabiliyoruz? Biz ham petrolü Rusya, İran gibi ülkelerle yaptığımız ikili anlaşmalarla temin ediyoruz. Uzun süreli bu anlaşmalar sayesinde petrol fiyatlarında kısa sürede ortaya çıkan tırmanışlar bizi hemen etkilemiyor.2003 yılının tamamında 24.0 milyon ton ham petrol ithal ettik. Bu petrole 4.7 milyar dolar ödedik.2003 yılının ilk 7 ayındaki ham petrol ithalatımız 13.7 milyon tondu. Bu yıl ithalat yüzde 4.1 oranında arttı. 14.2 milyon tona ulaştı. Bu kadar petrole de 3.3 milyar dolar ödedik.Petrol fiyatı artmaya başlayınca, biz genelde yıllık 24 - 25 milyon tonluk ham petrol ithalatını düşünür ve bu ithalata ödeyeceğimiz 5 - 6 milyar
Tören cübbelerini giymiş profesörler ve genç öğrenciler, tekerlekli sandalyede oturan bir yaşlı adamı alkışlıyordu. Bu yaşlı adam 92 yaşındaki işadamı Sıtkı Koçmandı. Alkışların nedeni, Sıtkı Koçmanın 1999 yılından bu yana Muğla Üniversitesinin gelişmesi için yaptığı katkıydı.Eskiden işadamları "kötü patron" imajıyla, üniversite kapısından içeri girmeye çekinirdi. Son yıllarda "işadamlarımız"ın eğitime destek vermeleriyle, "imajları" değişti. Üniversitelerin iş çevrelerine, "sermaye sahiplerine" bakış açısı değişti.1992 yılında 3 500 metrekare kapalı alanda faaliyete geçen Muğla Üniversitesi, 12 yıl sonra 2 milyon metrekare büyüklüğünde bir merkez kampusunda 200 bin metrekare kapalı alanda eğitim veriyordu. Bu kapalı alanın yarısı, Sıtkı Koçmanın katkısıyla gerçekleştirilmişti. Sıtkı Koçmanın bugünkü fiyatlarla 50 milyon dolar dolayında olduğu belirtilen bağışıyla üniversite hızla büyüme şansına kavuşmuştu.Ege Cansen, yazılarında işadamlarını uyarır. "Hayır yapmak istiyorsanız, özel üniversite kuracağınıza bir devlet üniversitesine katkıda bulununuz. Bina yaptırınız. Öğretim üyelerinin, öğrencilerin araştırmalarını, yayınlarını, başarılarını ödüllendiriniz..." Sıtkı Koçman işte
Maaşa bağlı diğer sosyal hak ve tazminatların artırılmasında, örneğin kira yardımının 196 milyon liraya, aile yardımının 245 milyon liraya çıkarılmasında ısrar ediyor. Bu konularda kamuoyuna farklı bilgiler yansıyor. Bazı farklı bilgilere göre ise kira yardımı talebi 154 milyon lira, her çocuk için istenen ek ödeme 38 milyon lira, çalışmayan eş için istenen ödeme 96 milyon lira.Memur konfederasyonları, bu taleplerinin bütçeye 15 katrilyon lira ek yük getireceğini söylüyor.Hükümetin ise mevcut şartlarda, memur maaşlarına yüzde 8, en fazla yüzde 10 zam yapabileceği biliniyor.Memur konfederasyonları temsilcileri, tüm maaşların genel olarak belli bir yüzdeyle artırılmasına karşı. Hele hele yüzde 10 zammı bütünüyle yetersiz buluyor. Deniliyor ki, tüm maaşlar yüzde 10 oranında artırılırsa en düşük maaş olan 481 milyon lira alanın maaşı 48 milyon lira artarken, 5 milyar lira maaşı olan milletvekili 500 milyon lira (en düşük maaş alanın maaşı kadar) zam alacak.Memurlar haklı... Maaşları insanca yaşama imkanı vermeyecek ölçüde düşük. Hükümet haklı. Bütçede memur maaşına ayıracak para yok.Yanlış olan, tarafların birbirlerini kamuoyuna şikayet ederek, birbiri aleyhine kamuoyu yaratma
Geçen yıl Boğazdan geçen tehlikeli yük miktarı 134 milyon ton. Bu yıl bu rakamın 160 bin tona yükselmesi bekleniyor.Geçen pazar günü "Türkiye Çevre Kozası"nın düzenlediği eyleme katılan beş yüz tekne tehlikeli madde taşıyan tankerlerin Boğazdan geçişini dört saat engelledi. Ama sadece dört saat... Ya geri kalan saatlerde ne olacak? Boğaz geçişlerinde sınırlama uygulanıyor. İki tanker geçişi arasında 90 dakikalık ara verilmesine çalışılıyor. Büyük tankerler gün ışığında geçiriliyor ve bu sırada tek yönlü trafik kullanılıyor.Geçen yıl Boğazdan 130 milyon ton dolayında petrol taşındı. Bu, dünya petrol ihtiyacının yüzde 4ü büyüklüğünde bir petrol. Karadenize boru hatlarıyla indirilen petrolü gemiler Karadeniz dışına çıkarıyor. Deniz yolu Boğazdan geçiyor...Şimdi yeni bir arayışla, gemilerin Boğazdan geçmek yerine, Karadeniz kıyısındaki bir boru hattına kadar gelerek, petrolün boru hattıyla Ege Denizine, Adriyatike veya Akdenize ulaştırılması düşünülüyor.Bu arayışın gerisinde "Boğaz geçişi İstanbul için tehlikeli... Türkler üzülüyor... Türkleri üzmeyelim..." gibi hissi nedenler yok. Ekonomik nedenler var. Petrolü Boğazdan gemiyle geçirmek yerine, boruyla aktarmanın daha ekonomik
Arkadaşım, "Ne olduğu belli olmayan bir kanun çıkmış. İçinde yok yok. Senin üniversitede takıntın var. Emekli Sandığında takıntın var... Bak bakalım... Belki seni de ilgilendiren bir yanı vardır..." dedi.Resmi Gazetenin 18 sayfasını dolduran "isimsiz kanunu" okumaya çalıştım. Emin olunuz hiçbir şey anlayamadım... İçinde çok, çok, çok şey var. Öğretim üyesinden avukata, emeklisinden çalışana, işadamından köylüye, müteahhitten memura, bankacıdan afetzedeye, meteoroloji çalışanından Üsküdarın Selimiye ve İhsaniye Mahallesi sakinlerine kadar herkesi, herkesi ilgilendiren maddeler kanuna doldurulmuş.Kadrolar açılıyor, kadrolar kapatılıyor, maaşlar belirleniyor, zırhlı araçlar dağıtılıyor. Örneğin, geçici 8inci maddeden haberi olup da 2 ay içinde başvuracak olanlardan 80 kişi Gemi Sörvey Kurulu uzmanlığı kadrosuna atanacak. Emekli Sandığıyla ilişkisi kesilenlerden geçici 218inci maddeden haberi olup 3 ay içinde başvuranlara "bağlı iştirakçilik" imkanı tanınacak...İlginç olan da şu: İsimsiz ve uzun "torba" bir kanunla 64 kanunda değişiklik yapılırken, değişiklik yapılan kanunların isminden hiç mi hiç söz edilmiyor. Sadece numaraları veriliyor. Demek ki halkımız tüm kanunları
"Devlet, deprem evleri yaparak evleri yıkılanlara dağıtacakmış. Dilekçe verdik" dediklerinde, "Ümitlenmeyin... Devlet o kadar kişiye nasıl bina yapacak ki?" dedim. Ama devlet yaptı. Hem de kısa sürede. Her biri 100 metrekare, 3 odalı, kaloriferli tam 7.800 konut yaptı. Bu konutlarla 5 mahalle oluştu. Henüz Karayolları şehir ile bağlantı yollarını yapamadı ama, kanalizasyonları, suları, yolları, okulları, çarşıları tamam. Bunlara ek olarak 550 konut daha yapılıyor.Şehir içinde ise imar başlayamadı. İnönü Caddesindeki bizim evin yeri şimdi boş arsa... Belediye 3 kata izin veren imar planı hazırladı. Belediye de yol açamıyor, yol yapamıyor. Bu nedenle eski şehirden hayır yok. Valilik hâlâ ilköğretim okulu binasında. Diğer kamu kuruluşları barakalarda. Sadece Emniyet ile Jandarma kendi binalarında. Şehirdeki okullar da yenilenemedi. 17Ağustos 1999 depreminde Düzce de sarsıldı. Düzceye gittim. Taş üstünde taş kalmamıştı. Enkaz altından 685 kişi çıkarılabildi. 270 kişi öldü. 1.157 yaralı vardı. Devlet önce çadır dağıttı. Çadır dağıtımında aksamalar oldu. Yağmur yağıyordu. Yeğenlerim evlerinin enkazından çıkarabildiği eşyaları, evin karşısındaki bahçede naylon bir örtü altına dizmeye
Bugün 40 yaşın altında olanlar, Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes döneminde olan biteni, yaşananları bilemiyor. Onların çocuklarının hiç haberi yok.Seksen yıllık Cumhuriyet döneminde özgürlük mücadelesinin nereden ve nasıl başlatıldığını ve ne günlere getirildiğini öğrenmek isteyenler, Karakoyunlunun romanlarını okumalılar. Karakoyunlu olayları yalın biçimde anlatmıyor. İlginç ve tatlı aşk hikayelerinin etrafında olaylara tat katarak veriyor.Karakoyunlu, romanlarında Cumhuriyet döneminin netameli (el sürülmesi istenmeyen) konularını işliyor. İlk romanı Salkım Hanımın Tanelerinde (Varlık Vergisi) olayını romanlaştırmıştı. İkinci Romanı Güz Sancısında (6/7 Eylül olaylarını) işlemişti. Üç Aliler Divanı romanında ise (Atatürke yapılan suikastı ve İttihatçılarla Cumhuriyetçilerin hesaplaşmasını) ele almıştı. Çiçekli Mumlar Sokağı isimli romanında (Milli Mücadele dönemindeki Teşkilat - ı Mahsusacıları) anlatmıştı. (Romanın önemli kahramanlarından biri benim rahmetli babamdı.)"Yorgun Mayıs Kısrakları" isimli son romanında Türkiyenin hürriyet ve demokrasi mücadelesinin nasıl kesintilere uğratıldığını ve yozlaştırıldığını anlatıyor. Diğer romanlarında olduğu gibi bunu da bir büyük aşkın
İyi de... Sonuç nedir? Bu kriz olmamış mı sayılacak? Her şey eskisinden daha iyi mi olacak? Hayır... Recep Tayyip Erdoğana ve AKPye olan güven sarsıldı.Biz, Tayyip Erdoğanın ve AKP hükümetinin yanlışlarının AB çevrelerindeki olumsuz tepkilerini endişeyle izlerken sadece ABnin karar organlarında bulunanların tepkilerine, değerlendirmelerine bakıyoruz.Onlar Türkiye - AB ilişkilerinde formaliteyi yürütenler, ilişkilerin şeklini düzenleyenler. Bizim AB üyeliğinden bekleyişimiz, bu formalitelerin tamamlanması ve ilişkilerin düzenlenmesinden sonra, AB üyeleriyle ekonomik ve sosyal ilişkilerimizin başlaması, gelişmesi ve buna bağlı olarak Türkiyenin gelişmesinin hızlanması. Durup dururken Tayyip Erdoğan kriz yarattı. Daha sonra yarattığı krizin AB ile ipi koparacağını görerek Brüksele koştu. Yapılan yanlışı düzeltmek için TBMMyi hemen (hem de pazar günü) toplamak ve AB çevrelerinin istediği kanunları, onların istediği biçimde çıkarmak için söz verdi. Türkiyenin daha "görücüye çıkma", "kendini beğendirme" döneminde yaptığı yanlışları, gösterdiği istikrarsızlığı acaba AB üyesi ülke işadamları, iş çevreleri nasıl değerlendiriyor?Biz ABye neden üye olmak istiyoruz? AB üyesi ülkelerden ve