<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Merkez Bankası Başkanı, TMSF'ye devredilen bankalar ve BDDK işlemleriyle ilgili iddiaları araştırmak için kurulan komisyona bilgi verirken "2001 krizi, bankacılık krizinden başka bir şey değildir. Bankalar risk yönetimini bilmiyordu, rehavet ve ihanet vardı, Hazine bankaları denetlemedi, bankacılık krizi çıktı" demiş.
Bu değerlendirme yanlıştır.
Merkez Bankası Başkanı krizi böyle değerlendirdiği sürece bu ekonomi yeni krizlerden kurtulamaz. Yakında yeni bir kriz daha çıkar.
Ekonomi ikiye ayrılır. (1) Reel ekonomi. Yatırım, üretim, istihdam, tüketim bu bölümdedir. (2) Reel olamayan ekonomi. Finansal ekonomi. Para, faiz, döviz, banka sistemi ise bu bölümdedir.
Reel ekonomi (yatırım, üretim, tüketim) "obje"dir. Finansal ekonomi (para-banka sistemi) "ayna"dır. Ayna'daki görüntü, "obje"nin, yani reel ekonominin görüntüsüdür.
Uygulamaya niyet ettiği, hazırlığını yaptığı, başlamak üzere olduğu ciddi yatırım projeleri yok ise bir firmanın, bir ülkenin geleceğinden söz edilemez.Bir firmanın, bir ülkenin geleceği hakkında fikir sahibi olmak isteyenler: "Sizin poje pipe lineınızda neler var? Projelerinizden söz ediniz de bir fikir sahibi olalım" derler.Biz bu "project pipe line" kavramını Devlet Planlama Teşkilatında öğrendik. Bize yabancılar dediler ki, sizin KİTlerinizin, özel sektör firmalarınızın ve de devletinizin proje borusunda ne gibi projeler olduğunu gösteremez iseniz, Türkiyeye kimse kredi vermez... "Pipe line", boru hattı demek. "Project", proje demek. "Project pipe line", "boru hattının içinden akan proje demek..." O ise şu demek: Bir büyük firmanın veya bir ülke ekonomisinin dinamizminin en ciddi göstergesi, "yapmaya arzulu olduğu, hazırlığını yaptığı, başlayacağı yatırım projeleri"dir. Yatırım için "beklemede" olan (yabancıların ifadesi ile "proje pipe line"ında, bizim anlatımımız ile "proje boru hattında" olan) projeler bir firmanın, bir ülkenin "geleceğinin ne olacağının göstergesidir." Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bu çerçevede Türkiyede "proje fikrini" geliştirdi... Kamuda, KİTlerde,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
"Pipe line", boru hattı demek. "Project", proje demek. "Project pipe line", "boru hattının içinden akan proje demek..." O ise şu demek: Bir büyük firmanın veya bir ülke ekonomisinin dinamizminin en ciddi göstergesi, "yapmaya arzulu olduğu, hazırlığını yaptığı, başlayacağı yatırım projeleri"dir. Yatırım için "beklemede" olan (yabancıların ifadesi ile "proje pipe line"ında, bizim anlatımımız ile "proje boru hattında" olan) projeler bir firmanın, bir ülkenin "geleceğinin ne olacağının göstergesidir."
Uygulamaya niyet ettiği, hazırlığını yaptığı, başlamak üzere olduğu ciddi yatırım projeleri yok ise bir firmanın, bir ülkenin geleceğinden söz edilemez.
Bir firmanın, bir ülkenin geleceği hakkında fikir sahibi olmak isteyenler: "Sizin poje pipe line'ınızda neler var? Projelerinizden söz ediniz de bir fikir sahibi olalım" derler.
Biz bu "project pipe line" kavramını Devlet Planlama Teşkilatı'nda öğrendik. Bize yabancılar dediler ki, sizin KİT'lerinizin, özel sektör firmalarınızın ve de devletinizin proje borusunda ne gibi projeler olduğunu gösteremez iseniz, Türkiye'ye kimse kredi vermez...
Maliye Bakanının söylediklerini radyodan kendi sesinden dinleyince "tüylerim diken diken oldu..." Demek ki, Devlet Planlama Teşkilatı ile, Hazine ve Maliye teşkilatı ile, bizim koskoca Ankara bürokrasimiz, "nereye ne kadar zam yapılacağını" bilemiyor. Veya biliyor da buna kendi başlarına karar verme yetki ve gücüne sahip değil. IMFden üç - beş görevli geliyor. Bizim hükümetimize nereye ne kadar zam yapılacağını söylüyor.Tekrarda yarar var. IMFyi kovalım diyen yok. IMF ile iyi ilişkinin yararını görmezden gelen yok. Ama IMF ile ilişkinin de bir sınırı olmalı... IMF ile iyi ilişki sürdüreceğiz diyerek, "iktidarı" IMF memurlarına teslim etmek ve de IMFnin her isteğini, "tartmadan - biçmeden" yerine getirmek çok yanlış bir davranış.Sayın okuyucularım, 2004 yılı için milli gelir tahmini 420 katrilyon lira. Açık anlatımıyla bu yıl bu ülkede bu kadar değer yaratılacak. Gelir elde edilecek. Bu rakam, Türk halkının 2004 yılında yatırım, üretim ve tüketim için harcayabileceği, bir kenara koyabileceği paranın tamamını gösteriyor.Ama halkımız bu paranın tamamını elinde tutamayacak.Çünkü, hükümet, bu gelirin 150 katrilyon liralık bölümünü (yüzde 35ini) değişik yollardan halkın elinden alacak,
AKP iktidarı olaylara bir türlü yön veremiyor. Olaylar iktidarı yönlendiriyor. AKPnin kadrosu mu yok? Var. Genç, dinamik, iyi şeyler yapmaya niyetli, gol atmaya istekli bir kadrosu var... Erdoğan, Gül, Babacan, Unatıkan ve diğerleri... Doğru dürüst insanlar. Kısa sürede koltuklarını doldurdu...Ama olmuyor. Onlar ne derse değil, karşı taraf ne der ise o oluyor... İşte en son örnek Kıbrıs sorunu... Ötekilere bakalım... İktidar, ekonomide IMFden, Irakta Kürtlerden, Egede Yunanlılardan, Rusya ile ilişkilerde Çeçen mücahitlerden, Avrupa Birliği ile ilişkilerde Kıbrıs Rum kesiminden gol yememek için çabalıyor.Ekonomide AKP iktidarı halka daha çok hizmet verecek uygulamalara yönelerek gol atacak yerde, "mali disiplin - faiz dışı fazla arayışında", her gün yeni bir tedbir paketi hazırlayarak, halka hizmet için kullanacağı parayı, rantiyelere faiz olarak aktarmaya mecbur durumda... Borç ödemelerini aksatmamak için iktidar devamlı gol kurtarmaya çalışıyor.AKP iktidarı faizi indirerek, sanayiciye, esnafa ve çiftçiye ucuz kredi verecek ama, Merkez Bankası Başkanı iktidarı devamlı tehdit ediyor... "Faiz düşer ise kriz çıkar" diyor. Çıkacak krizin sorumlusu olmaktan korkan iktidar devamlı gol
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
AKP, mutlak çoğunlukla iktidarda. Ama "hükmedemiyor"... Gol kurtarmaktan başka bir şey yapamıyor. Gol atamıyor.
AKP iktidarı olaylara bir türlü yön veremiyor. Olaylar iktidarı yönlendiriyor. AKP'nin kadrosu mu yok? Var. Genç, dinamik, iyi şeyler yapmaya niyetli, gol atmaya istekli bir kadrosu var... Erdoğan, Gül, Babacan, Unatıkan ve diğerleri... Doğru dürüst insanlar. Kısa sürede koltuklarını doldurdu...
Ama olmuyor. Onlar ne derse değil, karşı taraf ne der ise o oluyor... İşte en son örnek Kıbrıs sorunu... Ötekilere bakalım... İktidar, ekonomide IMF'den, Irak'ta Kürtlerden, Ege'de Yunanlılardan, Rusya ile ilişkilerde Çeçen mücahitlerden, Avrupa Birliği ile ilişkilerde Kıbrıs Rum kesiminden gol yememek için çabalıyor.
Ekonomide AKP iktidarı halka daha çok hizmet verecek uygulamalara yönelerek gol atacak yerde, "mali disiplin - faiz dışı fazla arayışında", her gün yeni bir tedbir paketi hazırlayarak, halka hizmet için kullanacağı parayı, rantiyelere faiz olarak aktarmaya mecbur durumda... Borç ödemelerini aksatmamak için iktidar devamlı gol kurtarmaya çalışıyor.
AKP iktidarı faizi indirerek, sanayiciye, esnafa ve çiftçiye ucuz kredi verecek ama,
Bu konuda neyin ne olduğunu gösteren ve neyin ne olduğunu anlamaya yardımcı olabilecek tek bir gösterge var. O da Merkez Bankasının "reel efektif döviz kuru endeksi"dir.Merkez Bankası 1995 yılındaki döviz sepetinin ortalama fiyatını 100 kabul etti. 1996 yılının Ocak ayından bu yana, Türkiyede TEFE ve TÜFE fiyat artışlarından, Türkiyenin ilişkide bulunduğu ülkelerdeki ortalama fiyat artışını düşüyor. Ve de fiyat artışlarına göre, 1995 yılında ortalama 100 olan döviz sepetinin o ay için ne olması gerektiğini hesaplıyor.Reel döviz kuru endeksi 100 olur ise, bu demek ki, ülkede döviz sepetinin değeri (dolar ve euronun fiyatı) enflasyona paralel olarak gidiyor. Eğer endeks 100den az ise mesela 90 ise demektir ki, dolar ve euro fiyatı olması gereken rakamın üzerine çıkmış. Pahalılanmış. Eğer endeks 100ün üzerinde ise, örneğin 110 ise, demektir ki, Türk lirası değerlenmiş. Dolar ve euro olması gereken fiyattan daha ucuza satılıyor. Dolar ve euronun normal fiyata satılabilmesi için fiyatlarının yüzde 10 dolayında artması gerekir.Bir ülkede ekonomi güçleniyor ise, bir ülkenin iç ve dış borcu yok ise, döviz geliri giderinden fazla ise, döviz rezervi güçlü ise, o ülkenin parası
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dün dolar 1.348.000 liradan, euro 1.713.000 liradan işlem görüyordu... Bu rakamlara bakanlar ve de dolar ve euro fiyatının uzun süredir değişmediğini fark edenler bu işte bir anormallik hissediyor da... Neyin ne olduğunu anlayan ve anlatan yok.
Bu konuda neyin ne olduğunu gösteren ve neyin ne olduğunu anlamaya yardımcı olabilecek tek bir gösterge var. O da Merkez Bankası'nın "reel efektif döviz kuru endeksi"dir.
Merkez Bankası 1995 yılındaki döviz sepetinin ortalama fiyatını 100 kabul etti. 1996 yılının Ocak ayından bu yana, Türkiye'de TEFE ve TÜFE fiyat artışlarından, Türkiye'nin ilişkide bulunduğu ülkelerdeki ortalama fiyat artışını düşüyor. Ve de fiyat artışlarına göre, 1995 yılında ortalama 100 olan döviz sepetinin o ay için ne olması gerektiğini hesaplıyor.
Reel döviz kuru endeksi 100 olur ise, bu demek ki, ülkede döviz sepetinin değeri (dolar ve euronun fiyatı) enflasyona paralel olarak gidiyor. Eğer endeks 100'den az ise mesela 90 ise demektir ki, dolar ve euro fiyatı olması gereken rakamın üzerine çıkmış. Pahalılanmış. Eğer endeks 100'ün üzerinde ise, örneğin 110 ise, demektir ki, Türk lirası değerlenmiş. Dolar ve euro olması gereken fiyattan