Franchising isim verene de, üretene de satana da kazandırıyor

5 Şubat 2004

Bizde de bu iş gelişiyor ama, yavaş gelişiyor... Henüz benzin istasyonlarımız yoldan gelip geçenin karnını doyuracağı hizmeti bile veremiyor.Pınar grubu ve donmuş hazır gıda üreten bazı gruplar bir şeyler yapmaya çalıştı ama, bu teşebbüsler yayılamadı.Afyonda bana anlatılana göre, Koç Grubunun ortaklığı ile atılıma geçen Opet Grubu, benzin istasyonlarında büfe açmak için İkbal Grubu ile franchising anlaşması imzalamış.Franchising anlaşmasında veren firma belli bir ödeme karşılığı isim kullandırma hakkını satıyor. Alan firma, o isim altında açacağı işyerlerinde tek tip dekorasyona ve belirlenen kaidelere uymayı, satılacak malların tamamını isim veren firmadan satın almayı taahhüt ediyor. Benzin istasyonları Batı ülkelerinde sadece benzin satmaz. Karayolundan gelen geçene farklı malları ve hizmeti satarak benzin satışından kazandığından çok daha fazla para kazanır. Salim Pancar 1922 yılında Afyonda açtığı Zümrüt Lokantasının adını daha sonra İkbal olarak değiştirmiş. Bu lokanta tencere yemekleriyle meşhur olmuş. Salim Usta müşterilerinin talebi üzerine sucuk da yaptırarak İtimat markasıyla satmaya başlamış. Salim Usta ölünce oğlu Çetin lokantanın başına geçmiş. Çetinin oğlu Salim

Yazının Devamı

'Franchising' isim verene de, üretene de satana da kazandırıyor

5 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Benzin istasyonları Batı ülkelerinde sadece benzin satmaz. Karayolundan gelen geçene farklı malları ve hizmeti satarak benzin satışından kazandığından çok daha fazla para kazanır.
Bizde de bu iş gelişiyor ama, yavaş gelişiyor... Henüz benzin istasyonlarımız yoldan gelip geçenin karnını doyuracağı hizmeti bile veremiyor.
Pınar grubu ve donmuş hazır gıda üreten bazı gruplar bir şeyler yapmaya çalıştı ama, bu teşebbüsler yayılamadı.
Afyon'da bana anlatılana göre, Koç Grubu'nun ortaklığı ile atılıma geçen Opet Grubu, benzin istasyonlarında büfe açmak için İkbal Grubu ile 'franchising' anlaşması imzalamış.
Franchising anlaşmasında 'veren firma' belli bir ödeme karşılığı isim kullandırma hakkını satıyor. 'Alan firma', o isim altında açacağı işyerlerinde tek tip dekorasyona ve belirlenen kaidelere uymayı, satılacak malların tamamını isim veren firmadan satın almayı taahhüt ediyor.

Yazının Devamı

Şifalı sularımızın kıymetini bilemiyoruz

4 Şubat 2004

Afyonda İzmir yolu üzerinde iki büyük termal tesis var. 330 odalı Oruçoğlu ve 260 odalı İkbal Termal Tesisleri. Bunlara ek olarak Ömerli, Geçek, Gazlıgöl, Heybeli ve Hüdai Kaplıcaları var.Kaplıcalar yanında ilk turistik tesisi 1992 yılında Yılmaz Oruç kurmuş. 110 yataklı otel ile işe başlamış. Şimdi üç binada 4 yıldızlı 330 yatağa ulaşmış.İlk turistik tesis olan Oruçoğlunun 3 kuyusu kendine ait. Daha sonra açılan 16 kuyu Özel İdarenin Afjet şirketi tarafından işletiliyor. Afjet çıkardığı suyu isteyen turistik tesislere satıyor. Kalanı ile Afyonda 4.600 konut ısınıyor. Yakında bu sayı 15 bin konuta çıkacak.Afyona 14 km. uzaklıktaki Oruçoğlu Tesislerinde her odanın küvetli banyosunda şifalı su var. Ama tesis bütünü ile, havuzları, sağlık tesisleri ile kendi içinde bir şehir. Tesisin tüm imkanlarından, havuzlarından yararlanabilenler, sabah, öğle, akşam yemeği dahil, banyolu, TVli, havalandırmalı odaya kişi başı 75 milyon lira ödüyor.Oruçoğlunun iki kuyusundan 44 - 49 - 67 C sıcaklıkta, bir kuyusundan da 16 C derecede şifalı su çıkıyor. Bu sular hem banyo için, hem içmek için.Cilt hastalıklarına, romatizmaya, içme kürü olarak mide ve bağırsak hastalıklarına, böbrek ve bazı kadın ve

Yazının Devamı

Şifalı sularımızın kıymetini bilemiyoruz

4 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Afyon'da Oruçoğlu Termal Tesisleri'ne gidinceye ve bu tesislerde kalıncaya kadar 'şifalı sular'a dayalı 'termal turizmi'nin önemini ve boyutunu bilemiyordum. Çünkü haberim yoktu.
Afyon'da İzmir yolu üzerinde iki büyük termal tesis var. 330 odalı 'Oruçoğlu' ve 260 odalı 'İkbal' Termal Tesisleri. Bunlara ek olarak Ömerli, Geçek, Gazlıgöl, Heybeli ve Hüdai Kaplıcaları var.
Kaplıcalar yanında ilk turistik tesisi 1992 yılında Yılmaz Oruç kurmuş. 110 yataklı otel ile işe başlamış. Şimdi üç binada '4 yıldızlı' 330 yatağa ulaşmış.
İlk turistik tesis olan Oruçoğlu'nun 3 kuyusu kendine ait. Daha sonra açılan 16 kuyu Özel İdare'nin 'Afjet' şirketi tarafından işletiliyor. 'Afjet' çıkardığı suyu isteyen turistik tesislere satıyor. Kalanı ile Afyon'da 4.600 konut ısınıyor. Yakında bu sayı 15 bin konuta çıkacak.
Afyon'a 14 km. uzaklıktaki Oruçoğlu Tesisleri'nde her odanın küvetli banyosunda şifalı su var. Ama tesis bütünü ile, havuzları, sağlık tesisleri ile kendi içinde bir şehir. Tesisin tüm imkanlarından, havuzlarından yararlanabilenler, sabah, öğle, akşam yemeği dahil, banyolu, TV'li, havalandırmalı odaya kişi başı 75 milyon lira ödüyor.

Yazının Devamı

Zengin sofraları için ot yetiştiriliyor

3 Şubat 2004

Manizade kardeşler Antalyada "Manizade Tarım İşletmesi"nde ot üretmeye başlamışlar. İstanbulda da ürünlerini pazarlamak için "Chimera" adı ile bir pazarlama şirketi kurmuşlar.Ben üç yıldır Manizade kardeşlerin yaptıklarını izliyorum. Yüzlerini görmedim. Ürünlerini görüyorum, yiyorum. Bu yazıyı yazmadan telefon ile Derviş Manizadeyi aradım. Bana anlattığına göre halen kendilerine ait ve kiralık 150 dönüm toprakta ot üretiyorlarmış. On dönümü cam, elli dönümü plastik seraları varmış. Çok talebi olan ve üretimi çok dikkat isteyen fesleğen için bilgisayarlı yeni seralarında üretime başlamışlar. İstanbulda tüketiciye yıkanmış ve doğranmış ürün pazarlamak amacıyla Avrupadan yıkama ve kurutma makineleri, kesme doğrama makineleri getirtmişler.Antalyadaki üretim tesislerinde yüz, İstanbuldaki ürün yıkama ve hazırlama tesislerinde yirmi beş kişi çalışıyormuş. Büyük oteller ve lokantalar dahil 350 noktaya ve 40 markete ürün dağıtıyorlarmış.Manizade Tarım işletmelerinde "Dört Mevsim Yeşillikleri" denilen karışık tür yeşil salata yetiştiriliyor. 16 çeşit yeşil salata üretiyorlar. 18 çeşit baharat, 10 çeşit sebzeleri var. Fesleğen, kişniş, taze kekik, Frenk soğanı, Frenk maydonozu, mercanköşk,

Yazının Devamı

'Zengin sofraları için' ot yetiştiriliyor

3 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Derviş, Esra ve Dünya Manizade'nin anne ve babası ABD'de yaşadığından onlar da orada okumuş, üniversiteyi bitirmiş. Erkek kardeş Derviş, "iş idaresi", kız kardeşlerden Esra "edebiyat", Dünya "turizm" eğitimi görmüş. Üç kardeş "Gidelim bakalım Türkiye'de ne iş yapabiliriz?" diyerek beş yıl önce Türkiye'ye gelmişler. "Otçuluk" yapmaya karar vermişler. Çünkü görmüşler ki eskiden fakir mutfaklarında kullanılan, sonra unutulan otları zengin sofraları için yetiştiren yok. Halbuki bütün dünyada şimdilerde lüks otellerde, lokantalarda ve zengin sofralarında bolca ot kullanılıyor.
Manizade kardeşler Antalya'da "Manizade Tarım İşletmesi"nde ot üretmeye başlamışlar. İstanbul'da da ürünlerini pazarlamak için "Chimera" adı ile bir pazarlama şirketi kurmuşlar.
Ben üç yıldır Manizade kardeşlerin yaptıklarını izliyorum. Yüzlerini görmedim. Ürünlerini görüyorum, yiyorum. Bu yazıyı yazmadan telefon ile Derviş Manizade'yi aradım. Bana anlattığına göre halen kendilerine ait ve kiralık 150 dönüm toprakta ot üretiyorlarmış. On dönümü cam, elli dönümü plastik seraları varmış. Çok talebi olan ve üretimi çok dikkat isteyen fesleğen için bilgisayarlı yeni seralarında üretime

Yazının Devamı

Almak isterken vermiş olmayalım

2 Şubat 2004

Baktım ki söylediklerinin aksi bir şeyler söylememi bekliyor. "Tabii. Tabii. Çok iyi idiler. Çifte bayram yapıyoruz" dedim.Şoför "aslan gibi" bir Karadenizli idi. Yıllarca İsviçre ve Avusturyada işçilik yapmış. Rizede çay bahçesi ve evi olmasına rağmen İstanbulda Kasımpaşada yaşıyor, taksicilik yapıyormuş.Taksiden inince kendi kendime Başbakanımızın ABD gezisinin bir bilançosunu çıkarmaya çalıştım.Önce genel bir değerleme yaptım. Genel değerlemeye göre, "Başbakanımızın seyahatı olağan bir seyahattır. İki ülke arasındaki siyasi ilişkileri canlı tutmak bakımından yararlı olmuştur. Ama Başbakanımızın ne almayı beklerken ne verdiğini bilemediğimizden seyahatin başarılı olup olmadığını bilmek mümkün değildir. Kaldı ki, bu tür kısa gezilerde ve kişisel temaslarda bir şeyler almak zor, vermek çok kolaydır." Taksiye bindim. Şoförün yanındaki koltuğa oturdum. Bayramlaştık. Şoför anlatmaya başladı. "Koskoca Bushun karşısında bizimki nasıl da ayak ayak üstüne attı? Adam elini sıkmak için uzanıyor. Bizimki kıpırdamıyor bile. Helal olsun. Hanımını Beyaz Sarayda çaya çağırıyorlar. Başını bağlayıp gidiyor. Karısı ile sohbet ederken Bush dayanamayıp onların yanına geliyor. Beyim bunlar çok

Yazının Devamı

Almak isterken vermiş olmayalım

2 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Taksiye bindim. Şoförün yanındaki koltuğa oturdum. Bayramlaştık. Şoför anlatmaya başladı. "Koskoca Bush'un karşısında bizimki nasıl da ayak ayak üstüne attı? Adam elini sıkmak için uzanıyor. Bizimki kıpırdamıyor bile. Helal olsun. Hanımını Beyaz Saray'da çaya çağırıyorlar. Başını bağlayıp gidiyor. Karısı ile sohbet ederken Bush dayanamayıp onların yanına geliyor. Beyim bunlar çok önemli. Bugüne kadar böyle şey olmadı. Televizyonda izledikçe göğsümüz kabardı. Bu bayram çifte bayram yapıyoruz. Değil mi beyim?"
Baktım ki söylediklerinin aksi bir şeyler söylememi bekliyor. "Tabii. Tabii. Çok iyi idiler. Çifte bayram yapıyoruz" dedim.
Şoför "aslan gibi" bir Karadenizli idi. Yıllarca İsviçre ve Avusturya'da işçilik yapmış. Rize'de çay bahçesi ve evi olmasına rağmen İstanbul'da Kasımpaşa'da yaşıyor, taksicilik yapıyormuş.
Taksiden inince kendi kendime Başbakanımızın ABD gezisinin bir bilançosunu çıkarmaya çalıştım.
Önce genel bir değerleme yaptım. Genel değerlemeye göre, "Başbakanımızın seyahatı olağan bir seyahattır. İki ülke arasındaki siyasi ilişkileri canlı tutmak bakımından yararlı olmuştur. Ama Başbakanımızın ne almayı beklerken ne verdiğini

Yazının Devamı