Gelişmişlik ölçüsü "gelir, sağlık, eğitim"

10 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Bir ülkenin "insani bakımdan" gelişmişlik ölçüsünü belirlemek için üç şeye bakılıyor: (1) İnsanların sağlığı nasıl? Bir insan ortalama kaç yıl yaşıyor? (2) Okul çağındaki çocukların ne kadarı okula gidiyor? Eğitim düzeyi nedir? (3) Kişi başına düşen milli gelir ne kadar? Satın alma gücü paritesi ile insanların harcama imkanı nedir?
      "Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı" (UNDP), her yıl bu üç temel göstergeye dayalı olarak dünya uluslarının "İnsani Gelişme Endeksi"ni belirliyor. 2001 verilerine dayalı olarak hazırlanan 175 ülkenin durumunu sergileyen "Dünya İnsani Gelişme Raporu"nun içeriği Birleşmiş Milletler Koordinatörü ve UNDP Daimi Temsilcisi Jakop Simonsen tarafından açıklandı.
     Buna göre Türkiye "insani gelişme" sıralamasında 175 ülke arasında 96'ncı sırada... Bu tabii ki üzücü... Türkiye'nin bir yıl önceye göre 11 basamak gerileyerek 85'inci sıradan 96'ncı sıraya düşmesi daha da üzücü...
     
     Ama üzülmenin bir yararı yok. Neden Gürcistan'ın, Tunus'un gerisinde kaldık? Bunları bilmemiz ve de çözüm aramamız şart.
 &nbs

Yazının Devamı

Üretim artıyor ücret düşüyor

9 Temmuz 2003

Üretimde çalışanların reel kazancı devamı geriliyor. Yılın ilk üç ayında üretimde çalışanların kişi başı kazancı geçen yılın aynı dönemine göre, reel olarak (enflasyondan arındırılmış şekli ile) yüzde 5.5 oranında azaldı. Yılın ilk 5 ayında sanayide üretim devamlı arttı. Bu yılın ilk 5 ayında ve özellikle mayıs ayında son dönemlerin en yüksek üretimi gerçekleşti. Sanayide üretim çok iyi 2003 yılı mayıs ayı endeksi 108.9 olarak belirlenmiş. 1999 yılından bu yana en yüksek aylık üretim ile karşı karşıyayız.Buna karşı, aylık üretim artışı oranı olan yüzde 4.4 ve de 5 aylık ortalama üretim artışı oranı olan yüzde 6.7 oranları geçen yılın artış oranlarının gerisinde. Ama unutmayınız, geçen yılın aylık ve 5 aylık üretim artışı 2001 yılındaki gerilemeye dayalı idi. Açık anlatımıyla çukurdan çıkışı gösteriyordu. Değerlemelerde bir önceki yıl ile karşılaştırma bakımından artış oranları önemli ama, esas olan sanayi üretiminin miktarı... Onun da göstergesi 1997 = 100.0 endeksinin her ay nasıl değiştiği ve de nasıl büyüdüğü. 2003 yılı mayıs ayında imalat sanayii üretim endeksi 109.8 olarak hesaplandı. Bu gösterge 1999 yılından bu yana ilk 5 ayın en yüksek üretim göstergesi. Aynı şekilde yılın

Yazının Devamı

Üretim artıyor ücret düşüyor

9 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Yılın ilk 5 ayında sanayide üretim devamlı arttı. Bu yılın ilk 5 ayında ve özellikle mayıs ayında son dönemlerin en yüksek üretimi gerçekleşti.
     Üretimde çalışanların reel kazancı devamı geriliyor. Yılın ilk üç ayında üretimde çalışanların kişi başı kazancı geçen yılın aynı dönemine göre, reel olarak (enflasyondan arındırılmış şekli ile) yüzde 5.5 oranında azaldı.
     
     Sanayide üretim çok iyi
     Türkiye'de sanayi üretimin yaklaşık yüzde 70'ini gerçekleştiren 918 işyerinden 403 maddenin üretim rakamları DİE tarafından derleniyor. Sonra da 1997 yılı üretimi 100.0 kabul edilerek her ayın üretiminin 1997 = 100.0 değerine göre nasıl değiştiği belirleniyor.
     2003 yılı mayıs ayı endeksi 108.9 olarak belirlenmiş. 1999 yılından bu yana en yüksek aylık üretim ile karşı karşıyayız.

Yazının Devamı

Bankalarda 8.6 milyar dolar hortumlandı

8 Temmuz 2003

Buna karşılık devletin bugüne kadar bu kişilerden tahsil edebildiği paranın tutarı sadece 234 milyon dolar. Hortumlanan her 100 dolardan sadece 2.7 doları geri alınabilmiş.Şimdi bazı iyi niyetliler diyecek ki: "Bankalar sadece hortumlanmaktan batmadı... Batmıyor... Hortumlama deyimi çok kötü... Bu işin üzerine fazla gitmemek lazım..." İyi de... Giden paralar ne olacak? Giden paraları "hortumlayanlar" ödemediğine göre kim ödeyecek?Batan bankaların sadece 6sının hakim ortakları ile "ödeme protokolü" yapılabildi. Bu 6 "ödenme protokolü" kapsamındaki borcun (faizsiz) anapara tutarı 3.3 milyar dolar. Protokola bağlanan 3.3 milyar liradan bugüne kadar yapılabilen tahsilat ise sadece 8 milyon dolar.Batan bankalara sadece hakim ortaklar borçlu değil... Bu bankalardan kredi kullanan ve borcunu ödemeyen şirketler ve şahıslar da var. İmar Bankası hariç bugüne kadar el konulan 22 bankanın hakim ortaklarının kendi bankalarından veya (back to back) diğer batan bankalardan kullandıkları (veya halk anlatımıyla hortumladıkları) paranın tutarı 8.6 milyar dolar. Paracıklar gitti Sayın okuyucularım, rakamlar gösteriyor ki, bankalar battı mı, "paracıklar gitti gidiyor!.." Ve de rakamlar gösteriyor ki,

Yazının Devamı

Bankalarda 8.6 milyar dolar hortumlandı

8 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     İmar Bankası hariç bugüne kadar el konulan 22 bankanın hakim ortaklarının kendi bankalarından veya (back to back) diğer batan bankalardan kullandıkları (veya halk anlatımıyla hortumladıkları) paranın tutarı 8.6 milyar dolar.
     Buna karşılık devletin bugüne kadar bu kişilerden tahsil edebildiği paranın tutarı sadece 234 milyon dolar. Hortumlanan her 100 dolardan sadece 2.7 doları geri alınabilmiş.
     Şimdi bazı iyi niyetliler diyecek ki: "Bankalar sadece hortumlanmaktan batmadı... Batmıyor... Hortumlama deyimi çok kötü... Bu işin üzerine fazla gitmemek lazım..." İyi de... Giden paralar ne olacak? Giden paraları "hortumlayanlar" ödemediğine göre kim ödeyecek?
     Batan bankaların sadece 6’sının hakim ortakları ile "ödeme protokolü" yapılabildi. Bu 6 "ödenme protokolü" kapsamındaki borcun (faizsiz) anapara tutarı 3.3 milyar dolar. Protokola bağlanan 3.3 milyar liradan bugüne kadar yapılabilen tahsilat ise sadece 8 milyon dolar.
     Batan bankalara sadece hakim ortaklar borçlu değil... Bu bankalardan kredi kullanan ve borcunu ödemeyen

Yazının Devamı

İhracatımızda hem fiyat iyi hem gelir iyi

7 Temmuz 2003

Bu iyi gelişmelere rağmen çok kimsenin kafasında iki soru var:(1) Acaba ihracatçı daha çok satabilmek için fiyatları mı kırıyor? Türk malları yok pahasına mı satılıyor? Acaba miktar olarak daha çok mal çıkarken daha az döviz mi giriyor?(2) Acaba (Türk ekonomisini çok iyi izleyen Prof. Dr. Asaf Savaş'ın 6 Tammuz 2003 tarihinde Vatan'daki köşesinde yazdığı gibi) Türk lirasının değer kayıbı ve de konsolidasyon korkusu ile "...üretim yapılıyor. Üretilen mal ve hizmetler yurtdışına satılıyor. Fakat karşılığı Türkiye'ye gelmiyor..." mu? Açık anlatımıyla ihracatçı sattığı malın dövizini yurtdışında mı bırakıyor?Bu soruları cevaplayabilmek için DİE Dış Ticaret İstatistikleri Şubesi Müdürü Akın Bodur'un yardımı ile derlediğim rakamları ve düzenlediğin tabloyu bu yazının altında sayın okuyucularıma sunuyorum. 1994 yılı ihracat gelirini 100 kabul ederek, her yıl ihracat gelirindeki artış nedeni ile 100'ün nasıl değiştiğini hesapladım.DİE, ihracatın miktar olarak değişimini izliyor. 1994 yılı ihracat miktarı 100 iken, her yıl Türkiye'den çıkan malların miktarındaki değişime göre 100'ün nasıl değiştiği DİE tarafından hesaplanıyor. Bunları tabloya ekledim.İhracat geliri endeksi, (endeks

Yazının Devamı

İhracatımızda hem fiyat iyi hem gelir iyi

7 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     İhracatçı rekor üzerine rekor kırıyor. İhracat geliri bu yılın ilk altı ayında geçen yıla göre yüzde 34.6 oranında arttı. İhracatçılarımız 6 ayda 21.7 milyar dolarlık mal sattı.
     Bu iyi gelişmelere rağmen çok kimsenin kafasında iki soru var:
     (1) Acaba ihracatçı daha çok satabilmek için fiyatları mı kırıyor? Türk malları yok pahasına mı satılıyor? Acaba miktar olarak daha çok mal çıkarken daha az döviz mi giriyor?
     (2) Acaba (Türk ekonomisini çok iyi izleyen Prof. Dr. Asaf Savaş'ın 6 Tammuz 2003 tarihinde Vatan'daki köşesinde yazdığı gibi) Türk lirasının değer kayıbı ve de konsolidasyon korkusu ile "...üretim yapılıyor. Üretilen mal ve hizmetler yurtdışına satılıyor. Fakat karşılığı Türkiye'ye gelmiyor..." mu? Açık anlatımıyla ihracatçı sattığı malın dövizini yurtdışında mı bırakıyor?
     Bu soruları cevaplayabilmek için DİE Dış Ticaret İstatistikleri Şubesi Müdürü Akın Bodur'un yardımı ile derlediğim rakamları ve düzenlediğin tabloyu bu yazının altında sayın okuyucularıma sunuyorum.
•  1994 yılı ihracat gelirini

Yazının Devamı

Fazıl Say'dan Altıok Oratoryosu

6 Temmuz 2003

Genç müzik adamımız Fazıl Say, Metin Altıok için bir oratoryo besteledi. Oratoryonun dünya prömiyeri İstanbul Müzik Festivali programı çerçevesinde 3 Temmuz Perşembe akşamı Açıkhava Tiyatrosu'nda yapıldı. Fazıl Say, 1970 doğumlu. 1994 yılında New York'ta düzenlenen kıtalararası "Genç Konser Sanatçıları" yarışmasında dünya birinciliği elde ederek tanındı. 1995 yılından bu yana yılda ortalama yüz konser veriyor. Yazdığı konçertolar alkış topluyor. Üç konçertosu, iki oratoryosu var. Solist olarak dünyanın en ünlü orkestralarıyla çalıyor.Oratoryo, "çile"yi anlatan şarkı türüdür. Opera müziği ile bir ölçüde ilişkisi vardır. Ahmet Adnan Saygun'un Yunus Emre'nin şiirlerine dayanan oratoryosu (1946) ve Nevit Kodallı'nın Cahit Külebi'nin uzun bir şiiri üzerine bestelediği Atatürk Oratoryosu (1953) bizde ün yapmış eserlerdir. Fazıl Say'ın ilk oratoryosu Nazım Hikmet Oratoryosu'dur. Perşembe akşamı prömiyeri yapılan oratoryo bütünü ile Metin Altıok'un şiirleri üzerine kuruludur. Fazıl Say diyor ki: "Metin Altıok oratoryosu, 9 aydan beri üzerinde çalıştığım, aslında 9 yıldan beri kafamda evirip çevirdiğim bir epik eser türü... Metin Altıok'un benim imge dünyamda çok özel bir yeri var... Bu

Yazının Devamı