Fazıl Say'dan Altıok Oratoryosu

6 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Sevgilim bak geçip gidiyor zaman / Aşındırarak bütün güzel duyguları / Bir yarım umuttur elimizde kalan / Göğüslemek için karanlık yarınları... Bu dizelerin yazarı Metin Altıok, Pir Sultan Abdal Şenliği için gittiği Sivas'ta Madımak Oteli'nden ağır yaralı olarak kurtarıldı ise de 9 Temmuz 1993 günü yangında yaşamını yitiren 36 arkadaşının kaderini paylaştı.
     Genç müzik adamımız Fazıl Say, Metin Altıok için bir oratoryo besteledi. Oratoryonun dünya prömiyeri İstanbul Müzik Festivali programı çerçevesinde 3 Temmuz Perşembe akşamı Açıkhava Tiyatrosu'nda yapıldı. Fazıl Say, 1970 doğumlu. 1994 yılında New York'ta düzenlenen kıtalararası "Genç Konser Sanatçıları" yarışmasında dünya birinciliği elde ederek tanındı. 1995 yılından bu yana yılda ortalama yüz konser veriyor. Yazdığı konçertolar alkış topluyor. Üç konçertosu, iki oratoryosu var. Solist olarak dünyanın en ünlü orkestralarıyla çalıyor.
     Oratoryo, "çile"yi anlatan şarkı türüdür. Opera müziği ile bir ölçüde ilişkisi vardır. Ahmet Adnan Saygun'un Yunus Emre'nin şiirlerine dayanan oratoryosu (1946) ve Nevit Kodallı'nın Cahit Külebi'nin

Yazının Devamı

Tasarruf mevduatına devlet garantisi

5 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     İmar Bankası'nda döviz veya Türk lirası tasarruf mevduatı hesabı olanlar ile bu bankaya repo için para yatıranlar, paralarının tamamını geri alabilecek. Fakat faiz ödenmesi, hesap açılırken bankanın söz verdiği oran üzerinden değil, mevduatı en büyük beş bankanın verdikleri ortalama faiz oranı üzerinden yapılacak.
     Bankada ticari mevduatı olanlara, bankadan değişik nedenlerle alacaklı olanlara, bankaya borç veren yurt içindeki ve dışındaki bankalara şimdilik herhangi bir ödeme yapılamayacak. İflas ve tasfiyeden sonra para kalır ise, bu alacaklılar da kalan parayı paylaşabilecek.
     İmar Bankası'na uygulanan kanun maddesi, bundan önce 22 bankaya uygulanan kanun maddesinden farklı.
     Bundan önce 22 banka "bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izinleri" kaldırılmadan Fon'a devredilmişti. Fon da, bu bankaların tüm yükümlülüklerini üstlenmişti. Tasarruf mevduatı yanında ticari mevduatı da, diğer alacaklar yanında bu bankaların yurt içindeki ve dışındaki bankalardan aldıkları kredileri de Fon ödemişti. Hem de hesap açılırken batan bankaların söz verdikleri

Yazının Devamı

Tasarruf mevduatının sadece 50 milyar TL'si sigortalı

4 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Bir bankanın bankacılık işlemi yapma izni ve mevduat kabul etme izni kaldırıldığında, bu bankada parası olanlar, paralarını nasıl alır?
•  Sadece tasarruf mevduatı sahiplerinin 50 milyar liraya kadar olan paraları "devlet güvencesi"ndedir. "Mevduat Sigortası" hesabından ödenir.
•  Ticari mevduat sahiplerine, bankaya borç veren diğer yerli ve yabancı bankalar, bankadan başka şekilde alacağı olanlara hiçbir ödeme yapılmaz.
•  Döviz mevduatı olanların dövizleri bankanın mevduat kabul izninin kaldırıldığı günkü kurdan Türk lirasına çevrilir. Ve Türk lirası üzerinden sadece 50 milyar lirası sigortadan ödenir.
•  Bankanın, ilişkili olduğu "offshore" hesaplarda veya yurtdışındaki yurtiçindeki kardeş bankalarda hesabı olanlara hiçbir ödeme yapılmaz.
•  Sigortadan ödeme yapılırken, bankanın söz verdiği oranda faiz tahakkuk ettirilmez. 50 milyar liralık tavan aşılmamak şartı ile mevduata en yüksek faizi veren beş bankaca uygulanan faizin ortalaması kadar faiz tahakkuk ettirilir.

Yazının Devamı

Çiftçinin alım gücü yüzde 26.7 azaldı

3 Temmuz 2003

Çiftçinin üretim girdisi olarak kullandığı sanayi mallarının fiyatlarındaki artış ile çiftçinin elde ettiği ürünün satış fiyatındaki artış birbirine eşit ise, çiftçinin durumu değişmez.Ama çiftçinin üretiminde kullandığı sanayi girdilerinin fiyatları, tarım ürünlerinin satış fiyatından daha fazla artar ise, çiftçi üretim yaptıkça fakirleşir. Tarım sektöründen sanayi sektörüne kaynak transferi başlar. Sanayi kesiminin büyümesini çiftçiler finanse etmeye başlar.Acaba bizim çiftçilerimizin durumu nedir? Acaba bizim çiftçimiz şimdilerde üretimde kullandığı sanayi girdilerine 100 öderken, elde ettiği tarım ürününü (sebzeyi, buğdayı, eti, sütü) kaça satabilmektedir? Çiftçi, tarlada üretim yaparken sanayi sektöründe üretilen girdileri (traktörü, pulluğu, gübreyi, ilacı, yemi) kullanıyor. Bunlara para ödüyor. Daha sonra da çıktı (sebze, pamuk, et, süt) olarak elde ettiği tarımsal ürünü satıyor. Ürün ucuzladı Araştırmacılar girdi fiyatları ile çıktı fiyatlarını yıllar itibariyle sıraya dizerek çiftçinin girdiye 100 öderken, ürününü kaça sattığını belirledi. İşte netice: Araştırmanın başlangıç yılı olan 1994 yılından 2000 yılına kadarki dönemde sanayi girdisi ile tarım çıktısı fiyatları

Yazının Devamı

Çiftçinin alım gücü yüzde 26.7 azaldı

3 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Çiftçi, tarlada üretim yaparken sanayi sektöründe üretilen girdileri (traktörü, pulluğu, gübreyi, ilacı, yemi) kullanıyor. Bunlara para ödüyor. Daha sonra da çıktı (sebze, pamuk, et, süt) olarak elde ettiği tarımsal ürünü satıyor.
     Çiftçinin üretim girdisi olarak kullandığı sanayi mallarının fiyatlarındaki artış ile çiftçinin elde ettiği ürünün satış fiyatındaki artış birbirine eşit ise, çiftçinin durumu değişmez.
     Ama çiftçinin üretiminde kullandığı sanayi girdilerinin fiyatları, tarım ürünlerinin satış fiyatından daha fazla artar ise, çiftçi üretim yaptıkça fakirleşir. Tarım sektöründen sanayi sektörüne kaynak transferi başlar. Sanayi kesiminin büyümesini çiftçiler finanse etmeye başlar.
     Acaba bizim çiftçilerimizin durumu nedir? Acaba bizim çiftçimiz şimdilerde üretimde kullandığı sanayi girdilerine 100 öderken, elde ettiği tarım ürününü (sebzeyi, buğdayı, eti, sütü) kaça satabilmektedir?
     
     Ürün ucuzladı

Yazının Devamı

'Şeriat' ile 'takiye' ile borçlanma olmaz

2 Temmuz 2003

Bizim dış kaynağa ihtiyacımız var. Kısa sürede borçlarımızı döndürmek, uzun sürede yatırımı ve üretimi artırmak için dışarıdan kredi kullanmaya mecburuz. Kullanacağız.Eskiden para kıt idi. Şimdilerde ise dünyada "para"dan bol bir şey yok. Parası olanlar paralarını koyacak yer bulamıyor. Paranın bolluğundan "fiyatı" (faizi) yerlerde sürünüyor.ABD'de 2 yıl vadeli Hazine bonosunun faizi yıllık yüzde 1.17, 10 yıl vadeli tahvilinki yıllık 3.36. Bankalar dolar mevduatına yılda yüzde 2 faiz ödüyor. Bankalar 1 yıl vadeli krediye yüzde 3.74 faiz istiyor.Londra'da Libor denilen bankalararası işlemlerde esas faiz oranı yüzde 1.20'ler dolayında. 10 yıllık tahvil faizi yıllık yüzde 3.59 dolayında.Batı'nın para ve sermaye piyasalarında borçlanmanın yolu bir. Cari faiz oranı belli. Bunun üzerine borçlanacak ülkenin "risk" primi ekleniyor. Senet imzalatılıyor. Bono veya tahvil çıkarılıyor. Para geliyor... Çağdaş finans sistemi böyle işliyor...Ama gazetelere yansıyan haberlere göre bizim AKP'li Maliye Bakanımız çağdaş finans sistemi yerine, "Çöl Sistemi"ni tercih ediyor. "Şeriat" esasları dahilinde Türkiye'yi borçlandırmak için ter döküp duruyor.İlk haber Milliyet Ekonomi'de çıktı. Nedim Şener,

Yazının Devamı

'Şeriat' ile 'takiye' ile borçlanma olmaz

2 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Türkiye Cumhuriyeti devleti, "şeriat" esaslarına uyarak, "takiye" yaparak, kamuya ait yolların, binaların mülkiyetini Araplara devrederek borçlanamaz. 2003 yılında bu tür borçlanmaya giden bir Türkiye Cumhuriyeti devleti, "çağdaş olma" iddiasından vazgeçmiş demektir.
     Bizim dış kaynağa ihtiyacımız var. Kısa sürede borçlarımızı döndürmek, uzun sürede yatırımı ve üretimi artırmak için dışarıdan kredi kullanmaya mecburuz. Kullanacağız.
     Eskiden para kıt idi. Şimdilerde ise dünyada "para"dan bol bir şey yok. Parası olanlar paralarını koyacak yer bulamıyor. Paranın bolluğundan "fiyatı" (faizi) yerlerde sürünüyor.
     ABD'de 2 yıl vadeli Hazine bonosunun faizi yıllık yüzde 1.17, 10 yıl vadeli tahvilinki yıllık 3.36. Bankalar dolar mevduatına yılda yüzde 2 faiz ödüyor. Bankalar 1 yıl vadeli krediye yüzde 3.74 faiz istiyor.
     Londra'da Libor denilen bankalararası işlemlerde esas faiz oranı yüzde 1.20'ler dolayında. 10 yıllık tahvil faizi yıllık yüzde 3.59 dolayında.
     Batı'nın para ve sermaye piyasalarında

Yazının Devamı

İlk 3 aylık üretimin % 11'i stokta

1 Temmuz 2003

Biz halk anlatımında GSMH rakamına da, GSYİH rakamına da kısaca "Milli Gelir" deriz. Halbuki ikisi farklıdır.GSYİH rakamı, belli bir dönemde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değerini gösterir.Ülke ekonomisinin dış dünya ile bağlantısı nedeniyle dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya bir faktör geliri akımı (genelde faiz ve kar transferi) var. İçeriden çıkan ile içeriye giren arasındaki farka "Dış alem net faktör geliri - gideri" adı verilir. Bunun neti, GSYİH'ye eklenince (veya çıkarılınca) GSMH rakamı ortaya çıkar. Bu yılın ilk üç ayında yurt dışına faiz ve kar transferi fazla olduğundan net rakam eksi durumda. Eksi rakam üç aylık GSYİH rakamından düşülüyor. Ve GSYİH rakamından daha küçük bir GSMH rakamı ortaya çıkıyor. Sonuç olarak da GSYİH artışı (üç aylık büyüme) yüzde 8.1 iken, GSMH'deki büyüme oranı yüzde 7.4'e düşüyor...Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8.1 oranında artarken acaba bu artış nereden kaynaklandı? İlk üç ayda, geçen yılın aynı dönemine göre gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) yüzde 8.1 oranında, gayri safi milli hasıla (GSMH) ise yüzde 7.4 oranında arttı. Büyümedeki Payı Büyüme

Yazının Devamı