İstanbul krize kötü yakalandı. Ümit ‘Anadolu’da’

27 Mayıs 2002


<#comment>Önümüzdeki günlerde "Anadolu" giderek daha fazla gündeme gelecek. Ve de gündemin ilk sırasına oturacak.
Bugüne kadar ekonomi, sanayi, para - kredi denildi mi devamlı olarak İstanbul’dan söz edilir, İstanbul dışındaki şehirlerde olan biten "yok" sayılırdı. Ama giderek tablo değişiyor. Çünkü:
(1) İstanbul krize yapısal değişimini tamamlayamadan, yapısal değişimin başında yakalandı.
(2) Kriz İstanbul’daki kuruluşların kullanılabilir fonlarını eritti.
(3) İstanbul’a kaynak akıtan finans kuruluşlarının, bankaların kaynakları kurudu. Banka sisteminin kaynaklarından yararlanmadan faliyetini sürdürme şansı olmayan İstanbul’un büyük kuruluşlarının banka sektöründen (mevcut yapılarını ve faliyetleri ile) kısa ve orta dönemde ek kaynak sağlayarak ayağa kalkmaları ve tekrar koşacak güç kazanmaları imkansız.
Bu tabloda ne olacak? "İstanbul bitti" diyerek Türkiye de biticek mi? (1) İstanbul bitti denilse de "sıfır" olmadı. Ama "dinamo/öncü" olma gücünü kaybetti. (2) Öncü kelimesini kullanmak abartılı olur ama ‘dinamo olma’ görev ve sorumluluğu Anadolu’ya kaydı. Anadolu’nun bu şansı kullanıp kullanamayacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz. Kısaca

Yazının Devamı

Sadun Hoca 80 yaşında

26 Mayıs 2002

Bir gün körlerden biri bir hırsızlık yapar. Sadece tek gözlü adam görür ve bağırarak ilan eder durumu. Körler inanmaz gören adama. Bu kadar uzaktan hırsızlığı duyamayacağını söyleyerek yalancılıkla suçlarlar onu. Sınamak isterler yalan söyleyip söylemediğini. İnanmazlar tek gözlü adama. Köyün hekimine götürürler. Hekim de kördür. Elleriyle yoklar gören adamı, parmaklarını yüzünde gezdirdikten sonra onun açık olan gözünü kastederek, "buldum, bozukluk burada" der. Saçmalamasının nedeni diyerek tek gözünü de çıkarmaya çalışırlar adamın. Güçlükle kurtulur tek gözlü adam körlerin elinden. H. G. Wells'in tek gözlü bir gezgini anlattığı bir öyküsü vardır. Bu gezgin dere tepe gezerken bir gün uzakta renkleri karmakarışık, eğri büğrü binalarla dolu bir köy görür. Köye girince anlar işin iç yüzünü körler diyarıdır burası. Köy halkının hepsinin gözleri sımsıkı kapalıdır. Gezgin "hiç değilse benim bir gözüm var, belki yardımım dokunur bunlara, görmeyen gözlerine ışık olurum" der ve orada yaşamaya karar verir. Körler ülkesinin gören gözü Mülkiyelilerin Sadun Hoca'sı (Prof. Dr. Sadun Aren) 19 Mart 2002'de 80'inci yaşına girdi. Mülkiye salonunda Sadun Hoca için bir yaş günü kutlaması yapıldı. O

Yazının Devamı

Sadun Hoca 80 yaşında

26 Mayıs 2002


<#comment>H. G. Wells'in tek gözlü bir gezgini anlattığı bir öyküsü vardır. Bu gezgin dere tepe gezerken bir gün uzakta renkleri karmakarışık, eğri büğrü binalarla dolu bir köy görür. Köye girince anlar işin iç yüzünü körler diyarıdır burası. Köy halkının hepsinin gözleri sımsıkı kapalıdır. Gezgin "hiç değilse benim bir gözüm var, belki yardımım dokunur bunlara, görmeyen gözlerine ışık olurum" der ve orada yaşamaya karar verir.
Bir gün körlerden biri bir hırsızlık yapar. Sadece tek gözlü adam görür ve bağırarak ilan eder durumu. Körler inanmaz gören adama. Bu kadar uzaktan hırsızlığı duyamayacağını söyleyerek yalancılıkla suçlarlar onu. Sınamak isterler yalan söyleyip söylemediğini. İnanmazlar tek gözlü adama. Köyün hekimine götürürler. Hekim de kördür. Elleriyle yoklar gören adamı, parmaklarını yüzünde gezdirdikten sonra onun açık olan gözünü kastederek, "buldum, bozukluk burada" der. Saçmalamasının nedeni diyerek tek gözünü de çıkarmaya çalışırlar adamın. Güçlükle kurtulur tek gözlü adam körlerin elinden.

Körler ülkesinin gören gözüdür Sadun Aren Hoca. Bizler onun öğrencileri, insanca, hakça "yeni bir dünyanın olabileceğini" haykıranlar, biraz da körler

Yazının Devamı

Murat Evgin "Türk gibi rock" yapıyor

25 Mayıs 2002

Müzik uzmanı Vural Sözerin anlatımına göre, "rock and roll" müzik türü adını İngilizce sallan (rock) ve yuvarlan (roll) sözcüklerinden alıyor. Dört zamanlı, caz ritmine uygun bu müzik türü 1950lerde ortaya çıktı. Bir veya birkaç vokalist, elektro gitar, elektro bas gitar ve davuldan oluşan topluluklar bu müziği halka sevdirdi. Pek çok şarkıcı ve topluluk bu tür müzik ile ün yaptı. Elvis Presley, Comats Platters, Beatles, Rolling Stones, Bob Dylan ismi en çok duyulanları.Marmara Üniversitesinin görevden ayrılmak zorunda bırakılmadan önceki hanım rektörü, "Devlet üniversitesinden kaydımı silmeden önce Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde ekonomi dersi veriyordum. Murat Evgin de benim yetiştirdiğim gençlerden biriydi. Sinema ve televizyon okudu. Şimdi reklam dalında lisans üstü eğitimini sürdürüyor. Emel ve Erol Evginin oğludur." Murat Evgin, yirmi üç yaşında. Gitar çalıyor, şarkı sözü yapıyor, besteliyor, söylüyor. "Amacım Türk gibi rock" yapmak. Başka anlatımla "Türk yapısı rock müziği" yapmak diyor. Müziğinin pazarı dar Murat Evgin, "Ben orijinal müzik yapıyorum. Benim müziğim diğer Türk müzisyenlerinin müziklerinden farklı olsun, çalındığında, duyulduğunda işte bu Murat

Yazının Devamı

Murat Evgin "Türk gibi rock" yapıyor

25 Mayıs 2002


<#comment>Murat Evgin, yirmi üç yaşında. Gitar çalıyor, şarkı sözü yapıyor, besteliyor, söylüyor. "Amacım Türk gibi rock" yapmak. Başka anlatımla "Türk yapısı rock müziği" yapmak diyor.
Müzik uzmanı Vural Sözer’in anlatımına göre, "rock and roll" müzik türü adını İngilizce sallan (rock) ve yuvarlan (roll) sözcüklerinden alıyor. Dört zamanlı, caz ritmine uygun bu müzik türü 1950’lerde ortaya çıktı. Bir veya birkaç vokalist, elektro gitar, elektro bas gitar ve davuldan oluşan topluluklar bu müziği halka sevdirdi. Pek çok şarkıcı ve topluluk bu tür müzik ile ün yaptı. Elvis Presley, Comats Platters, Beatles, Rolling Stones, Bob Dylan ismi en çok duyulanları.
Marmara Üniversitesi’nin görevden ayrılmak zorunda bırakılmadan önceki hanım rektörü, "Devlet üniversitesinden kaydımı silmeden önce Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ekonomi dersi veriyordum. Murat Evgin de benim yetiştirdiğim gençlerden biriydi. Sinema ve televizyon okudu. Şimdi reklam dalında lisans üstü eğitimini sürdürüyor. Emel ve Erol Evgin’in oğludur."

Müziğinin pazarı dar
Babası Erol Evgin, "Armut ağacın dibine düşermiş. Ben nasıl mimar olacak yerde şarkıcı oldu isem bizim oğlan da

Yazının Devamı

İstikrarsızlık risk primini yükseltir

24 Mayıs 2002

Ama Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi dünya pazarlarında bono satmaya kalktığında para sahipleri vade 3 yıl ve faiz yüzde 10 ise bonoya para yatırıyor.Faizi yüzde 10a yükselten risk primidir. Vadeyi 30 yıldan 3 yıla indiren, risk faktörüdür.Hükümet yıllık enflasyon hedefini yüzde 35, yüzde 40 olarak belirliyor. Ama Hazine bir yıllık bonoyu yüzde 65, yüzde 70 faiz ile satabiliyor. Aradaki fark risk primidir. Bugün dünyada paradan bol bir şey yok. Parası olan ne yapacağını bilemiyor. Çünkü dolar yüzde 4ten fazla net getiri sağlamıyor. Yüzde 4 getiri "yüzde yüz garantili" yatırımın getirisidir. ABD Hazinesi 30 yıl vade ile bono çıkardığında yüzde 6.2 faiz ile istediği kadar borçlanıyor. Para sadece kiralanmaz, harcanır da Parası olan parasını sadece kiralamaz. Harcar da... Harcama (1) Yatırım için yapılır, (2) Tüketim için yapılır. Her iki durumda da risk faktörü, para harcayanın, parasının gerçek karşılığını alıp almayacağıdır. Parasını elinden zamansız çıkarıp çıkarmayacağıdır.Türkiyede bir istikrar programı uygulanıyor. İstikrar programının hedefi enflasyonu aşağıya çekmek. Enflasyonu aşağıya çekmek için hükümet para musluklarını kıstı. Ama o yetmiyor. İnsanların da enflasyonun

Yazının Devamı

İstikrarsızlık ‘risk primi’ni yükseltir

24 Mayıs 2002


<#comment>Bugün dünyada paradan bol bir şey yok. Parası olan ne yapacağını bilemiyor. Çünkü dolar yüzde 4’ten fazla net getiri sağlamıyor. Yüzde 4 getiri "yüzde yüz garantili" yatırımın getirisidir. ABD Hazinesi 30 yıl vade ile bono çıkardığında yüzde 6.2 faiz ile istediği kadar borçlanıyor.
Ama Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi dünya pazarlarında bono satmaya kalktığında para sahipleri vade 3 yıl ve faiz yüzde 10 ise bonoya para yatırıyor.
Faizi yüzde 10’a yükselten risk primidir. Vadeyi 30 yıldan 3 yıla indiren, risk faktörüdür.
Hükümet yıllık enflasyon hedefini yüzde 35, yüzde 40 olarak belirliyor. Ama Hazine bir yıllık bonoyu yüzde 65, yüzde 70 faiz ile satabiliyor. Aradaki fark risk primidir.

Parası olanın parasını kiralarken (bankaya yatırırken, hisse senedi satın alırken, Hazine bonosuna, repoya bağlarken) risk faktörünü düşünmesi doğaldır. Para kiralarken risk faktörü (1) Kiralanan paranın vadesinde tam olarak geri alınıp alınamayacağı konusundaki güvencedir. (2) Kiralanan paranın getirisinin değişip değişmeyeceği konusundaki güvencedir. (3) Devalüasyon veya enflasyon gibi etkenlerle kiralanan anaparanın reel değerinin korunup korunmayacağı

Yazının Devamı

Ecevit hastanede, Cumhurbaşkanımız ile DSP Grubu nerede?

23 Mayıs 2002

"Ecevit gider, her şey biter!.." diye bir şey olamaz. Ecevit evine gider. Eşiyle çay içer... Ama bu ülkede hayat devam eder.Bütün mesele, Ecevit sonrası yeniden yapılanmanın sorunsuz ve kısa sürede tamamlanması için gerekenin yapılmasıdır.Ecevit sonrası dönemin yeniden yapılanmasının sorumsuz ve kısa sürede olması için bir şeyler yapmaları gereken iki güç odağı vardır: Cumhurbaşkanımız ve de DSP Grubu...Geliniz görünüz ki, bu iki güç odağından ne bir ses, ne bir nefes çıkıyor. Herhalde onlar da TV ekranının başına geçmiş "...Du bakalım nolacak bu memleketin hali?" diyerek bekleşiyor. Büyüklerimiz ne demiş? "Duvara dayanma yıkılır. İnsana güvenme ölür..." İnsanlar fanidir. Bu ülkeye ne kadar hizmet ederler ise etsinler bir gün ellerinin ayaklarının tutamayacak durumda olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu devletin kurucusu Atatürk öldü. Türkiye çökmedi. Milli Şef İnönünün altındaki iskemlesi çekildi. Türkiye batmadı. Demokrasinin kahraman evladı Menderes asıldı, Bayar hapishanelere atıldı. Hayat devam etti. Bu ülke Özalsız da, Demirelsiz de yönetildi. Cumhurbaşkanı nerede? Anayasamızın 104üncü maddesine göre, "Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk

Yazının Devamı