<#comment>#comment>Büyüklerimiz ne demiş? "Duvara dayanma yıkılır. İnsana güvenme ölür..." İnsanlar fanidir. Bu ülkeye ne kadar hizmet ederler ise etsinler bir gün ellerinin ayaklarının tutamayacak durumda olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu devletin kurucusu Atatürk öldü. Türkiye çökmedi. Milli Şef İnönü’nün altındaki iskemlesi çekildi. Türkiye batmadı. Demokrasinin kahraman evladı Menderes asıldı, Bayar hapishanelere atıldı. Hayat devam etti. Bu ülke Özal’sız da, Demirel’siz de yönetildi.
"Ecevit gider, her şey biter!.." diye bir şey olamaz. Ecevit evine gider. Eşiyle çay içer... Ama bu ülkede hayat devam eder.
Bütün mesele, Ecevit sonrası yeniden yapılanmanın sorunsuz ve kısa sürede tamamlanması için gerekenin yapılmasıdır.
Ecevit sonrası dönemin yeniden yapılanmasının sorumsuz ve kısa sürede olması için bir şeyler yapmaları gereken iki güç odağı vardır: Cumhurbaşkanımız ve de DSP Grubu...
Geliniz görünüz ki, bu iki güç odağından ne bir ses, ne bir nefes çıkıyor. Herhalde onlar da TV ekranının başına geçmiş "...Du bakalım n’olacak bu memleketin hali?" diyerek bekleşiyor.
Halbuki Türkiyenin "gerçek oyunları" Ankara dışındaki "Halk" sahnesinde oynanıyor. "Halk" sahnesindeki oyunda üretim var. İstihdam var. Alın teri ve gözyaşı var. Kapanan işyerleri, duran tezgahlar, işini kaybeden insanlar, çaresizler var. Daha iyi okul, daha iyi hastane özlemi çekenler var. Jandarma var, polis var, karakol var, mahkeme var. Hapishane var. Türkiyede iki sahne var: (1) "Ankara" sahnesi, (2) "Halk" sahnesi. Bu iki sahnede iki farklı oyun oynanıyor. Türkiyenin yazılı, sözlü ve görüntülü medyası sadece "Ankara" sahnesinde olan biteni izlediği için, "Ankara" sahnesinde oynanan "sanal oyunlar"ın, Türkiyenin gündemini teşkil ettiği gibi "yanıltıcı" bir görüntü ortaya çıkıyor. Sanal, yanıltıcı oyunlar Halkı tezgahları dursa, halkın ekmek kapıları kapansa da Ankara farkına varamıyor. Çünkü ekonomi çökse de Ankaradaki oyuncular maaşlarını her ay tıkır tıkır alıyor. Çünkü tezgahlar dursa, dükkanlar kapansa, insanlar işsiz kalsa da Ankaradaki oyuncuların işleri "ömür boyu garanti"!..Çünkü, Ankara dışındaki oyuncular hastalandıklarında hastane bulamasa, çocukları için okul bulamasa da Ankaradaki oyuncuların böyle sorunları yok.Ankaradaki oyuncuların özel korumaları, zırhlı
<#comment>#comment>Türkiye’de iki sahne var: (1) "Ankara" sahnesi, (2) "Halk" sahnesi. Bu iki sahnede iki farklı oyun oynanıyor. Türkiye’nin yazılı, sözlü ve görüntülü medyası sadece "Ankara" sahnesinde olan biteni izlediği için, "Ankara" sahnesinde oynanan "sanal oyunlar"ın, Türkiye’nin gündemini teşkil ettiği gibi "yanıltıcı" bir görüntü ortaya çıkıyor.
Halbuki Türkiye’nin "gerçek oyunları" Ankara dışındaki "Halk" sahnesinde oynanıyor. "Halk" sahnesindeki oyunda üretim var. İstihdam var. Alın teri ve gözyaşı var. Kapanan işyerleri, duran tezgahlar, işini kaybeden insanlar, çaresizler var. Daha iyi okul, daha iyi hastane özlemi çekenler var. Jandarma var, polis var, karakol var, mahkeme var. Hapishane var.
Türkiye’nin esas sahnesi "Halk" sahnesi... "Ankara" sahnesindeki "sanal oyunlar" ve "yanıltıcı görüntüler"in oyuncuları "halk" değil. Halkın ödediği vergilerle "maaşları ödenen" kamu görevlileri (kamu görevlisinin İngilizce karşılığı "public serventötır. Bunun da tercümesi "halk hizmetkarı"dır.) Halkı unutup kendi aralarında sanal oyunları sahneleyen kamu hizmetlilerinin Ankara dışındaki "sahneleröde olan biten ile ilgisi yok. Ankara dışındaki sahnelerde, halk
Ekonomide frene basılmasının, basit anlamıyla para musluklarının kısılmasının ve ekonominin suyunun kesilmesinin faturası büyük oldu. Üretim, büyüme durdu. Halk fakirleşti. İşsizlik arttı. Ama halka bu faturayı boşuna ödemediği, bu fedakarlığın boşa gitmediği, bütün bunların karşılığında "istikrar" geleceği, "enflasyonun ineceği" söylendi. Halk da buna inanmaya başlamıştı ki... Çömlek tekrar patladı!Çömlekten dışarıya istikrarsızlık tohumları yayılır oldu. Bazı kimseler bu tohumları bilerek bilmeyerek etrafa hızla savunuyor. Bir "istikrar programı" uygulanıyor. Bu programın hedefi "enflasyonu aşağıya çekmek." Enflasyonu aşağıya çekmek için "para muslukları kısıldı", ekonominin suyu kesildi ama bu yetmiyor. "İnsanların da enflasyonun düşeceğine inanmaları" gerekiyor. Üreticinin ve tüketicinin gelecek günlerde enflasyonun düşeceği varsayımına dayalı olarak davranışlarını yeniden düzenlemesi gerekiyor. Şaşkınlık başladı Para musluklarını "emir ve kumanda ile kesmek" mümkündür. Ama halkın istikrar bekleyişini, enflasyon bekleyişini "emir ve kumanda" ile oluşturmak imkansızdır. Bu bekleyiş çok uzun sürede "iyimsere" ama çok kısa sürede "kötümsere" dönüşür.Üreticiler ve tüketiciler
<#comment>#comment>Bir "istikrar programı" uygulanıyor. Bu programın hedefi "enflasyonu aşağıya çekmek." Enflasyonu aşağıya çekmek için "para muslukları kısıldı", ekonominin suyu kesildi ama bu yetmiyor. "İnsanların da enflasyonun düşeceğine inanmaları" gerekiyor. Üreticinin ve tüketicinin gelecek günlerde enflasyonun düşeceği varsayımına dayalı olarak davranışlarını yeniden düzenlemesi gerekiyor.
Ekonomide frene basılmasının, basit anlamıyla para musluklarının kısılmasının ve ekonominin suyunun kesilmesinin faturası büyük oldu. Üretim, büyüme durdu. Halk fakirleşti. İşsizlik arttı. Ama halka bu faturayı boşuna ödemediği, bu fedakarlığın boşa gitmediği, bütün bunların karşılığında "istikrar" geleceği, "enflasyonun ineceği" söylendi. Halk da buna inanmaya başlamıştı ki... Çömlek tekrar patladı!
Çömlekten dışarıya istikrarsızlık tohumları yayılır oldu. Bazı kimseler bu tohumları bilerek bilmeyerek etrafa hızla savunuyor.
Enflasyonu aşağıya indirme programının bir bacağı "para musluklarının kısılması", öbür bacağı "halkın istikrarın geleceğine ve enflasyonun düşeceğine inanmasıdır."
Para musluklarını "emir ve kumanda ile kesmek" mümkündür. Ama halkın istikrar
Ama o teknokrat hükümeti sessiz sedasız kuruldu. Teknokrat hükümetini ülkeye hakim milli güç odakları değil de dış güç odakları oluşturdu. Ecevit bu koalisyon hükümetinin tutkalı oldu. Koalisyon Ecevit sayesinde sorunsuz - sorumsuz sürdü. Tutkal olmak dışında Ecevit ne ekonomi, ne siyasal ve de ne sosyal konularda başbakanlık yapamadı. Geriye dönerek değerlendirme yapınız. Hangi ekonomik karar Ecevitin kararıdır? Hangi dış politika kararının, hangi sosyal politik kararının altında Ecevit damgası vardır? Hürriyet gazetesi köşe yazarı Serdar Turgut, iki yıl önce Türkiyeyi bir teknokrat hükümeti yönetsin. Ülkeye hakim güç odakları bir teknokrat hükümetinin oluşmasını sağlasın şeklinde yazılar yazdığında çok kimse ciddi mi yazıyor, şaka mı yapıyor diyerek, konunun üzerinde durmamıştı. Üç kişilik hükümet Şimdilerde bu üçlü teknokrat hükümeti, IMF tarafından çizilen program çerçevesinde ülkeyi yönetiyor.Ülkeyi yönetiyor dedi isek, ülkenin ABD hükümetini, IMFyi ve Dünya Bankasını ilgilendiren işlerini yürütüyor.Üretim imiş, istihdam imiş, hastane imiş, okul imiş, fakirlik imiş bu teknokrat hükümetinin ilgi alanı dışında. Teknokrat hükümeti öncelikle iç borcu ve dış borcu döndürmekten,
<#comment>#comment>Ecevit bu koalisyon hükümetinin ‘tutkal’ı oldu. Koalisyon Ecevit sayesinde ‘sorunsuz - sorumsuz’ sürdü. ‘Tutkal’ olmak dışında Ecevit ne ekonomi, ne siyasal ve de ne sosyal konularda ‘başbakanlık yapamadı’. Geriye dönerek değerlendirme yapınız. Hangi ekonomik karar Ecevit’in kararıdır? Hangi dış politika kararının, hangi sosyal politik kararının altında Ecevit ‘damgası’ vardır? Hürriyet gazetesi köşe yazarı Serdar Turgut, iki yıl önce ‘Türkiye’yi bir teknokrat hükümeti yönetsin. Ülkeye hakim güç odakları bir teknokrat hükümetinin oluşmasını sağlasın’ şeklinde yazılar yazdığında çok kimse ‘ciddi mi yazıyor, şaka mı yapıyor’ diyerek, konunun üzerinde durmamıştı.
Ama o teknokrat hükümeti sessiz sedasız kuruldu. Teknokrat hükümetini ülkeye hakim milli güç odakları değil de dış güç odakları oluşturdu.
ABD hükümeti, IMF ve Dünya Bankası üçlüsü, teknokrat hükümetinin başını Washington’dan Türkiye’ye yolladı. O da, Merkez Bankası başkanını, Hazine müsteşarını atayarak kabinesini kurdu.
Şimdilerde bu üçlü teknokrat hükümeti, IMF tarafından çizilen program çerçevesinde ülkeyi yönetiyor.
Ülkeyi yönetiyor dedi isek, ülkenin ABD hükümetini, IMF’yi ve
Bayar "işadamlarının vergi ödedikleri için devletle kavgalı olduğunu, devletle barışmaları için işadamlarından Kurumlar ve Gelir vergilerinin alınmaması gerektiğini, vergi stopajının (kaynakta vergi kesilmesinin) üretimi ve istihdamı frenlediğini" söylüyor. Bayarı başkan seçmek ile görevli olarak salona getirilen makul çoğunluk (başka anlatımla "saf ve bakir halk temsilcileri") "ruhsuz ve heyecansız"... Bereket "deneyimli - profesyonel" politikacıların isabetli öngörüsü ile salonun bir köşesine yerleştirilen "profesyonel davulcular, profesyonel slogancılar ve de profesyonel alkışçılar" (yerli - yersiz) şeflerinin bir işareti ile salonu gümbür gümbür gümbürdetiyor. Bu gümbürtüler karşısında "makul çoğunluk" büsbütün şaşkına dönüyor. Mehmet Ali Bayar (her kime veriyor ise) talimatını veriyor: "- İndirip şu vergileri... Kaldırın şu vergileri!" Sonra da ekliyor: "- Ben iktisatçıyım. Bana böyle öğrettiler..." Babaların emri "Baba"ların emir ve kumanda zinciri içinde, görevinden istifa ederek Türkiyeye kesin dönüş yapan ve Demokrat Türkiye Partisi başkanlığına "atanan" Bayara salondaki makul çoğunluk emir ve kumanda zinciri dışına çıkmadan oy veriyor. Onu parti başkanlığına getiriyor.