Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ülkenin toplam finansal varlığı, piyasada dolanan nakit paradır. Bankalardaki mevduattır. Bonoya, tahvile bağlanan paradır.
Türkiye'nin 1998 yılı sonundaki toplam finansal varlığını İktisatçı Dr. Ekrem Keskin 113 milyar dolar olarak hesaplıyor.
Ülkenin toplam finansal varlığı, milli gelirin yüzde 67'si büyüklüğünde.
Finansal varlık tasarruflardan oluşuyor. Bir üretim gerçekleşecek. Üretim gelir yaratacak. Geliri elde edenler bir bölümünü tüketecek. Bir bölümünü devlet zorunlu tasarruf (vergi - fon) olarak onların cebinden çekip alacak. İnsanlar gelirlerinin bir bölümünü de tasarruf edecek. Faizin cazibesinde, gelecek endişesinde veya daha büyük bir harcamaya ulaşmak bekleyişinde gönüllü tasarrufu mevduata, tahvile, repoya, bonoya bağlayacak.
Gönüllü tasarrufa ayrılacak para, insanların gelir düzeyine bağlıdır. Fakir insan eline geçen para ile karnını zor doyuracağından istese de tasarrufa para ayıramaz. Zengin ise, istese de eline geçen paranın tamamını harcayamaz, bitiremez.
Türkiye'de toplam finansal varlıklar hem dolar olarak hem de milli gelirin yüzdesi olarak son on yılda çok, çok arttı.
Çünkü, Türkiye'de gelir dağılımının bozukluğu nedeniyle finansal varlıklar az sayıda kimsenin elinde. Bu az sayıda kimse üst gelir grubunda olduğundan ve ülkenin kaymağını devamlı onlar yediklerinden, artan varlıklarını çılgınca harcasa da yurtdışına kaçırsa da bitiremiyor. Paranın üzerine, varlığın üzerine para ve varlık ekliyor.
Sayın okuyucularım son yıllarda repo, bono, tahvil, mevduat faizlerinin gelirleri inanılmaz boyutta. Reel (enflasyondan arındırılmış) biçimde büyük getirileri var.
Beklenen, insaların "havadan yağmur gibi yağan bu faiz gelirinin tamamını veya hiç olmazsa bir kısmını harcamaları". Bu para ile ekonomide yatırım, üretim yapılması, bu para ile piyasanın canlanması... Halbuki bakıyorsunuz finansal varlıklar artıyor. Ekonomide hareket yok.
Varlık sahipleri zaten "doymuş kimseler" olduğundan faizden geleni faize yatırıyor. Finansal varlıkların yüzde 31'i Hazine bonosu ve tahvillerine bağlanmış. Yüzde 25'i döviz mevduatında. Bu iki kalem hem dolar olarak hem milli gelir yüzdesi olarak daha çok para emiyor.
Çarpıklığın göstergelerine bakınız: 1987 yılında kişi başı milli gelir 1.639 dolardı. Yüzde 96 artış ile 1998 yılında 3.224 dolara yükseldi. Halbuki 1987 yılında 27.0 milyar dolar olan finansal varlıklar yüzde 318 artışla 1998 yılında 113.0 milyar dolara çıktı. Milli gelir içinde finansal varlıkların payı on yılda yüzde 37'den yüzde 68'e tırmandı. Eğer bu artış kişi başı gelir artışına paralel olsa idi sevinilecek bir artış olurdu. Ama kişi başı gelir yüzde 96 artarken finansal varlıklardaki yüzde 318 oranındaki artış, çarpık düzende zenginin faizden nasıl para kazandığını ve faizden gelen parayı tekrar nasıl faize yatırdığını gösteriyor.