Şefin görevi orkestrayı yönetmektir. Orkestradaki müzisyenlerin her biri şef olmadan da ses çıkarabilir. Şefin görevi sıradan müzik yapanları bir arada "sıra dışı" müziğe yöneltmektir.
İnsanları oldukları gibi bırakırsanız, "sıradan insanlar" kalabalığı ortaya çıkar. Ama onları bir araya getirip özel bir hedefe yönlendirirseniz olduklarından daha fazla olmalarını sağlarsınız. İşte insanları özel ve de ortak bir hedefe doğru yönlendirebilen, heyecanlandırabilen, vizyona doğru harekete geçirebilen, "sıra dışı" hale getirebilen kişi liderdir.
Bir orkestra şefi nasıl bir müzik aleti çalmaz ise, bir general de savaşmaz. Bir başbakan tarlada sebze yetiştirmez. Bir sanayici makinenin başına geçip iplik üretmez. Liderlik, insanların önüne geçerek orkestrada çalanları, firmada çalışanları, orduda dövüşebilenleri olabileceklerinden daha iyi olmaya yöneltme sanatıdır.
"İyi olmanın ölçüsü" zaman içinde değişti. Eskiden arayış çevrede, ülkede, dünyada en iyi olmak idi. Şimdi ise "çevre, ülke ve dünya için" en iyi olabilmek arayışı var. Eskiden Japonya'da ekonomi bozulur, Japon'ya krize girer ise ABD'yi yönetenler bundan mutluluk duyardı. Şimdi sadece Japonya'da değil dünyanın başka yerlerinde de kriz çıktığında ABD'yi yönetenler endişe duyuyor. Çünkü başka ülkelerin sorunları hızla diğer ülkelere de yansıyor. Dünya bir aile haline geldi.
Bu değişim, yönetim anlayışını da değiştirdi. Günümüzün lideri, "- Ben liderim. Ben ne söylersem o yapılır. Soru sorulamaz. Uyum sağlayamayan burada duramaz. Önemli olan para, ün ve güçtür. Hedefi ben belirlerim. Herkes bu hedefe yönelmek zorundadır" diyemez. Böyle konuşan, böyle düşünen lider başarıya ulaşamaz. Hedefleri tek başına belirleyen lider eski sistemin bir parçası olur. Sadece hedefe odaklanan lider kar / zarar hesabının içine tıkanıp kalır. Önemli olan insanları bir vizyon doğrultusunda ortak hedefler oluşturmaya yöneltmektir. Sayın okuyucularım, bu satırları geçen hafta Turcas'ın daveti ile İstanbul'a gelen Boston Filarmoni Orkestrası Şefi Benjamin Zander'in Ferhan Çamlıkaya'ya anlattıklarından özetledim.
"Bir senfoniyi yönetmekle bir şirketi yönetmek arasında hiçbir fark olmayabilir. Her ikisi de ruhun yaratıcısı ifadeleridir" diyen Zander geçen perşembe günü Lütfi Kırdar Salonu'nda bir konferans verdi. Zander'i dinledim. Söylediklerinden etkilendim. Zander diyor ki, "Tepede uçan kartallar için tarlaları çevreleyen çitler ve duvarlar bir şey ifade etmez. Çitler ve duvarlar sadece inekler ve koyunlar içindir."
Zander diyor ki, "İnsanlar doğar. Bazı kalıpların, kutuların içine girer. Hayat boyu bu kalıpların, kutuların içinden çıkamaz. En sonunda bir başka kutuya (tabuta) konulur ve gömülür. Hayatta iken kalıpların, kutuların içinden çıkmayı başarın..."
Benjamin Zander'i İstanbul'da dinleyenlerin tamamına yakını ne yazık ki genç profesyonellerdi. Halbuki Zander'in söylediklerinden esas ders alması gerekenler politikacılar ve işverenlerdi. Liderlik koltuğuna oturup liderlik yapmayanlardı.