İkinci Hasan, 1956 yılında Fas'ın bağımsızlığından sonra tahda geçen Beşinci Muhammed'in oğlu. Babasının ölümünden sonra 1961 yılında Fas Kralı olmuş. Her "hükümdar" gibi o da bir kalıcı eser bırakmak (hele hele 2000 yılına bir eserle girmek) arayışında Magrib'in (en Batı'nın) en büyük camiini inşa ettirmiş. Fransız Mimar M. Pinseau'nın projesini hazırladığı camiin yapımına kimine göre 1, kimine göre 2 milyar dolar harcanmış. Kazablanka şehrinde denizin kenarında yaptırılan camiin alt bölümünde 20 bin erkek, balkonunda 5 bin kadın, avlusunda 80 bin Müslüman namaz kılabiliyor. En son teknolojiyle donatılan camiin tavanı istenildiğinde 5 dakikada açılıp, göğün altında ibadete imkan sağlanıyor.
Bayramdan sonraki cuma namazını bu camide kıldık. Bir sırayı geçmeyen cemaatin toplamı taş çatlasa yüz kişi dolayında idi. Marakeş şehrinin en büyük camii 1120 yılında inşa olunan Koutobia camiine ise, dört gün süren çaba sonunda bir yatsı namazı sırasında girebilmek nasip oldu. Çünkü Kral Hasan, Kazablanka'daki Hasan Camii dışındaki camilerin sadece ezan okunduğunda kapılarının açılıp, namaz sonu kapanmasını emretmiş. Fanatik dincilerin camilerde toplanıp, olay çıkarmasını önlemek için alınan bu önlem nedeniyle bazı camilerin kapıları hiç açılmıyor. Bazılarının açılıp kapanması bir oluyor.
Marakeş'te bayram namazı bile camilerde değil, şehir dışında "Musalla" adını verdikleri tek bir meydanda kılındı.
Marakeş gerçek bir "Şark" şehri. İki bin yıllık tarihi, pembe toprak rengi, dar sokakları ile fakir bir şehir ama, yemyeşil, tertemiz.
1920 yılında Fransız ressam Jacques Majorelle'nin yaptırdığı ve şehrin çivit mavisine boyanmış tek evini (diğerleri pembe toprak rengi) 1962 yılında ölümünden sonra Fransız modacı Yves Saint Laurent satın almış. Kendi yazlığının bulunduğu bölüm dışındaki bahçeyi halka açmış. Ressamın evini müzeye dönüştürmüş.
Marakeş'in en "baba lokantası" (Hillary'nin bayıldığı lokanta) "Zkhiri Yacout"un lokantası. Bizim yemek uzmanımız Engin Akın Hanım'ın dostu Zkhiri, kuzunun kürek kemiğini buharda 8 saat pişirerek "Tajin" adı verilen bir Fas yemeği hazırlıyor ki, tadına doyulmuyor. Köy tavuğunu limon sirkesinde bekleterek hazırladığı yemek ile, bizim yassı kadayıfın tuzlusuna benzer tatlısı da nefis.
Marakeş'te lokantalar, yüz yıllık, bin yıllık eski konaklarda hizmet veriyor. Nefis çinilerle duvarları bezenmiş avlunun ortasında şıpır şıpır akan havuzun çevresine sıralanan masalarda, film dekoru gibi atmosferde yenilen yemeğin mönüsü değişmiyor. İlk yemek, milföy hamuru gibi hamur içinde güvercin eti ile hazırlanmış tajin. İkinci yemek sebzeli piliç. Sonra irmikten yapılmış kuskusun üzerinde haşlanmış sebze ve et. Bütün yemekler şekerli ve baharatlı.
"Stylia" ve "Dar Marjana" isimli lokantalar da Marakeş'in ünlü lokantaları. Dar sokaklardan ulaşılan bu lokantalara gece vakti gidenler kendilerini Fellini filmi setinde sanıyor. Dar sokaklarda misafirlere yol göstermek için duvar diplerine dizilmiş, ellerinde gaz meşaleleri taşıyan siyah ganduralarına sarılmış, yüzlerinin yarısını ganduraları ile kapatmış Berberiler insanı büyülüyor.
Marakeş'te öylesi de var... Böylesi de var... Böylesi, "La Mamounia"nın Amerikalı şarkıcı "Edd Robinson"un piyano çalıp sevilen melodileri seslendirdiği barı. Şef barmen Bouhir Boujemaa'ya Fas'ın en iyi sek şarabını tatmak istediğimizi söyledik. "Cuveee de President, Cabarnet"i önerdi. İkinci gidişimizde tezgaha yaklaşırken, biz bir şey söylemeden başı ile selamlayıp seçtiği güzel bir bardağa şarabı doldurmaya başladı.