Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Suriye’ye savaşa gidiyordum. Yoldan döndüm. Ama bundan elli yıl önce... Bu Pazar “Askerlik Hatırası” olarak o günleri anlatayım da görünüz bakınız “Tarih tekerrürden ibarettir” diyenler doğru mu demiş, yanlış mı demiş?
1957 yılında, ABD Ortadoğu’da hakimiyetini artırma arayışlarında idi. Suriye yönetimi SSCB ile yakınlaşmaya başlayınca, ABD-Suriye ilişkileri bozuldu. Suriye 4 ABD diplomatını sınırdışı etti. İpler koptu. ABD yönetimi, komünistlere kucak açan Suriye’nin Ortadoğu ülkeleri için ve bu arada Türkiye için çok büyük bir tehlike oluşturduğunu ilan etti.
Türkiye, ABD’nin Suriye politikasını destekliyordu. Suriye yönetimine gözdağı vermek arayışında sınıra asker yığdı ve manevralar başlattı. SSCB bu gelişmeleri hoş karşılamadı. Amerika’nın Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırttığını ileri sürerek Türkiye’ye sert bir nota verdi. Türkiye nerdeyse Suriye ile savaşa giriyordu. (Kaynak: Şerif Demir, “Dünden Bugüne Suriye ve Ortadoğu Politikası”, Turkish Studies, Volume: 6/3, Summer 2011, p.691-713)
İşte bunlar olurken, ben Polatlı’da Topçu Okulu’nda yedek asteğmen olarak öğrencileri her gün talime çıkarıyor, Kırıkkale tüfeği ile ateş ettiriyor, 109 mm. top ile hedefi bombalatıyordum.

Haberin Devamı

Harbe gidiyorduk
Bir gün Ankara’ya 28’inci Tümen’e tayinim çıktı. Kumandanlarım “Torpilin işledi. Kendini Ankara’ya tayin ettirdin” diye takılarak beni uğurladılar.
Ankara’da 28’inci Tümen’e teslim olmaya gittim. “Sen 109’uncu Topçu Taburu’na tayin edildin. Senin tabur Suriye’ye harbe gidiyor. Şimdi Suriye yolunda. Yeri gizli. Biz seni oraya göndereceğiz. Sen hazırlığını yap” dediler.
Anam, babam ile vedalaştım. Babam Milli Mücadele’den kalma beylik tabancasını hediye etti. Tekrar tümene gittim. Görevli subaylar beni başkaları ile birlikte bir araca bindirdi. Epey yol aldıktan sonra Suriye yolunda dağ başında konaklamakta olan 109’uncu Topçu Taburu’na vasıl oldum. Tabur Kumandanı Albay Sadi Koçaş “Sen S1’sin. Çadırını hazırlasınlar” dedi. Bana dağ başında ufacık bir çadır kurdular. Dağ başında günler geçiyor, bekleşiyoruz. Neyi? Normal zamanlarda tabur yüzde 50 kadro ile (Subay-asker, silah ve cephane) donatılırmış. Harbe giderken kadronun yüzde 100’e çıkarılması gerekirmiş.

Haberin Devamı

Resmi geçide gittik
Biz Suriye yolunda dağ başlarında kadronun yüzde 100’e tamamlanmasını bekliyoruz.
Bu arada Sadi Koçaş Ankara’ya döndü Tabur Kumandanım Albay Hikmet Öztürk oldu. Kadronun tamamlanması için değişik yerlerde her gün yeni subaylar, silahlar, toplar, araçlar ve mühimmat geliyor.
Nihayet kadro tamamlandı.
Çadırları söktük. Suriye’ye doğru harekete geçtik. Ben önde kocaman bir GMC (Cemse) aracının şoför mahallindeyim. Araç 105’lik bir topu çekiyor. Açık bölümde erler ve mühimmat var.
Sınıra yaklaşıyoruz, derken, Ankara’dan bir emir geldi. Geri döndük. Ankara’da 29 Ekim’de Hipodrum’da yapılacak resmi geçide katılacak doğru dürüst araç ve silah kalmamış. ”Geçide katılın, geçitten sonra Suriye’ye gidersiniz” dediler. Araçları topları temizledik, parlattık. 29 Ekim töreninde şeref tribününün önünden geçerek büyüklerimizi selamladık. Havamızı bastık. Törenden sonra tekrar Suriye’ye gitmek üzere yol hazırlığı yapıyorduk ki, yeni bir emir daha geldi. “Amerika ile SSCB anlaştı. Suriye’ye gitmeye gerek kalmadı” denildi. Özetle Suriye’ye harbe giderken, sınırdan geri dönmüş oldum.
Ne dersiniz? Benim hikayem ile elli yıl sonra bugün olan biten arasında bir
benzerlik var mı?
(Bu hikayenin tamamını merak edenler,
İş Bankası Yayını: Güngör Uras Kitabı “Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu”, sayfa 117-121 arasındaki bölümü okuyabilirler.)