Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Hükümet IMF’ye söz verdi. Vakıfbank ekim sonuna kadar özelleştirilecek. Özelleştirilecek bankalara içeriden dışarıdan alıcı çıkmıyor. Herhalde bu nedenle olsa gerek Vakıfbank’ın hisselerinin tamamının çalışanlara ve emeklilere ait "sağlık ve yardımlaşma sandığına" satılması gündeme geldi.
Hafta sonu Reuters kaynaklı bir haberde "Dünya Bankası’nın banka hisselerinin tamamının sandığa satılmasını istediği, banka çalışanlarının ise, sandığın gücünün yetmeyeceğini ileri sürerek buna karşı durdukları" belirtiliyordu.
Bu haberde kafa karıştıran bir nokta var: Dünya Bankası, Vakıfbank hisselerinin çalışanlara satılması konusunda nasıl baskı yapabilir ki?
Bu haberde endişe verici bir durum var: Vakıfbank hisselerinin tamamı çalışanların ve emeklilerin yardım sandığına satılır ise, bankanın hali ve geleceği ne olur? Çünkü "sandık bankası" sahipsiz banka demektir. Sandık bankalarının yaşaması ve gelişmesi imkansızdır.

Sorun daha da büyür
Örnek mi? Garanti Bankası sandık bankası olarak batıyordu. Önce Koç, sonra Doğuş Grubu satın aldı da kurtuldu. Büyüdü. Türkbank sandık bankası olarak kötü ellere düştü. Çalışanları da, emeklileri de perişan. İş Bankası’nın sandık bankası statüsünden kurtarılması günümüzün en önemli sorunu... Böyle bir durumda Vakıfbank’ın sandık bankası haline getirilmesi yanlıştır. İleride büyük faturaların ödenmesine yol açar.
Sandık bankası olmak neden kötüdür. Anlatayım. Çalışanların ve emeklilerin yardım amacıyla kurdukları ve "dernek statüsünü" taşıyan sandıklar bankada yönetime hakim olacak büyüklükte sermaye sahibi olur ise, derneğin yönetimini ele geçiren kişi veya kişiler banka ile istedikleri gibi oynarlar... Banka dernek yöneticilerinin eline geçmiş olur. Banka yönetimi uzmanlık işidir. Sorumluluk gerektirir. Yönetime hakim ortaklar gerektiğinde ek kaynak bulmak zorundadır. Sandıkların maddi gücü bankaların büyümesi için gerekli kaynak aktarımını yapmalarına imkan veremez.
Bankaların başarısı yönetime hakim bir ortağın olmasına bağlıdır. Hakim ortağın bankacılık bilgisine, kaynak yaratma gücüne ve ciddiyetine bağlıdır. Özelleştirilecek bankalarda mutlaka bir hakim ortak aranmalıdır. Daha sonra bankaların sermayelerinden çalışanlara ve sandıklara pay ayrılmasından doğal bir şey olamaz. Vakıflar Bankası 1954’te özel bir kanunla anonim şirket olarak kuruldu. Sermayesinin yüzde 75’i Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün hakimiyetinde değişik vakıflara ait. Yüzde 25 pay çalışanların ve emeklilerin yardım sandığının. Bankanın ödenmiş sermayesi 320 trilyon lira. Bu sermaye yüzde 9 oranındaki sermaye yeterlilik rasyosunu tutturmaya yetmediğinden BDDK aracılığıyla bankaya sermaye benzeri 213 trilyon uzun vadeli kredi desteği sağlandı. 7.600 çalışanı, 292 şubesi var. New York’ta bir şubesi, Kıbrıs’ta bir off - shore bankası, 38 iştiraki var. Avusturya, Fransa ve Kıbrıs’ta üç bankaya sahip. 2002 mevduatı 9.4 trilyon, kredileri 3.3 trilyon lira idi.
Bundan önceki yıllar hükümetler Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla Vakıflar Bankası’nı bir kamu bankası gibi kullandı. Bankanın kaynakları ona buna peşkeş çekildi. Banka birçok defa sarsıntı geçirdi. Her sarsıntıda Hazine’den para aktarılarak ayağa kaldırıldı. Bankanın kredilerinin büyük bölümü eski dönemde verilmiş tahsili güç krediler. Bu nedenle talibi az... Şimdi, "satamadık o halde bir an önce kurtulmak için sandığa verelim" şeklinde ucuz bir politika uygulanır ise, kısa süre sonra sorun daha ciddi halde hükümetin karşısına dikilir. Unutmayınız... Kimsenin satın almadığı Karabük sıfır fiyatla çalışanlara verildi... Sonunda hem tesis battı. Hem çalışanlar perişan oldu.