1915 ve 1945'in ardındaki gerçek

19 Mayıs 2005

Ülkenin çeşitli yerlerinde bağımsızlık isyanları çıkıyor ve büyük zorluklarla bastırılıyordu. Bütün bu bölgelerden Anadolu'ya, özellikle de İstanbul'a milyonlarla Türk her şeyini geride bırakarak göçüyor, Anadolu'dan da dışarıya, zorla göçler yaptırılıyordu. Tam bir insanlık dramı yaşanıyordu o yıllarda.Sonunda Türkler özgürce yaşadıkları bir vatana sahip oldular. Göçenlerin bir kısmı vatansız kaldığı inancıyla kuşaklarca nefret besledi. Oysa, medeniyet çatışan ilişkilerden değil, refah ve mutluluğun mücadelesinden ibaret. Bugün 19 Mayıs. Tam 86 yıl önce ülkemizin bağımsızlık hareketi yeniden başlamıştı. 1912 yılında Osmanlı İmparatorluğu iflasın eşiğine gelmiş, son barut da 1914 yılında çıkan I. Dünya Savaşı'nda harcanmış, 1918'e gelindiğinde tümüyle tükenilmişti. Ülke bitkindi, haraptı. Mücadele gücü yok denecek kadar zayıftı. Buna rağmen Kafkasya'dan Trablusgarp'a, Halep'ten Balkanlar'a uzanan eksenlerde vatan mücadelesi yapılıyordu. I. Dünya savaşında güçlü ülkeler egemenliklerini yayma peşindeydi. Osmanlılar ise koruma! İngilizlerin, Fransızların ve Almanların o savaşta neler kaybettiği biliniyor. Hepsinin ekonomisi büyük zarar gördü. Kaybeden de, kazanan da. Savaşında

Yazının Devamı

Meksika'daki gelişmeler bize ders olmalı

18 Mayıs 2005

Meksika dalgalı kura geçti, ciddi bir mali disiplin uyguladı ve bankacılık kesimini reforme etmeye çalıştı. İlk yıllarda da çok başarılı sonuçlar elde etti. Enflasyon tek haneli hale gelirken, cari işlemler açığı milli gelirin yüzde 3'ünün altına indi. Döviz rezervleri de 10 kat artarak 50 milyar doları aştı. Hikâyenin Türkiye'ninkine benzer bir başka tarafı da müthiş verimlilik artışlarıydı. Öte yandan ciddi ölçülerde yabancı sermaye girişi ekonominin modernleşmesine yardım etti. Ancak son yıllarda Meksika ekonomisinde bir yorulma gözleniyor. Hem büyüme düşüyor, hem de yoksulluk artıyor. IMF de Meksika'ya üç öneride bulunuyor: Vergi sisteminde reformun sürdürülmesi, emek piyasasında esnekliğin artması ve çalışma yaşamına ilişkin reformlar.Meksika'nın başarısında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasının (NAFTA) çok önemli bir rolü vardı. Ancak daha sonra ihracatın duraksaması ekonomiyi çok olumsuz etkiledi. Üstelik oluk oluk akan yabancı sermayenin kâr transferleri dış açığın artmasına neden oldu. Bu durumu araştıran üç ekonomist (A. Tornell, F. Westermann ve L. Martinez) Meksika'nın bu performans düşüşünü NAFTA ile ticaretin serbestleşmesine değil, 1990'lı yıllarda Tekila krizi

Yazının Devamı

Engellilerin yüzde 78'i işsiz, yüzde 79'u da eğitimsiz!

17 Mayıs 2005

Yazılanlara katılmamak mümkün değil. Genel nüfus içinde oranı yüzde 12 kadar olan fiziksel ve zihinsel engellilere (doğrudan bedensel veya zihinsel engelli 2 milyon, süreğen hastalığı olan 7 milyon) elbette toplum olarak duyarlı olmalıyız. Devlet de gereken ilgiyi göstermeli. Bu hem vicdani bir konu, hem de uygarlık gereği.Ancak bazı itirazlarım var. Birincisi, bildiğimiz kadarıyla Dünya Engelliler Günü 3 Aralık. Farklı farklı tarihlerle neden konu sulandırılıyor bilemiyoruz. İkincisi, sakat sözcüğünü benimsemek çok zor. Çünkü sakat sözcüğü aksaklık anlamını içeriyor. Hele "özürlü" sözcüğü daha da yaralayıcı. Malum, Tüketici Yasası'nda "özürlü mal", defolu anlamında kullanılıyor. Özürlü de sanki bir kabahat ifade ediyor. Oysa, sağlık koşulları farklı olan insanlar için artık "engelli" sözcüğü kullanılıyor. Ülkemizde engellilerle ilgili duyarlık gerçekten çok az. Oysa bizi toplum yapan en önemli özellik, toplumsal duyarlılıklarımız. Anayasa'nın başında da yurttaşlık hakları arasında sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ile iş bulma yer alıyor. Ancak engellilerin çok büyük bir kısmının eğitimsiz, daha büyük bir kısmının işsiz, Batı standartları ile ölçüldüğünde de sağlık ve bakım

Yazının Devamı

Yeni stand-by'ın anlamı

13 Mayıs 2005

Bu stand-by üç anlam taşıyor. Birincisi, ekonomik programın yürütülmesinde siyasal iradeye güven eksikliği sürüyor. Hâlâ denetimci bir güç isteniyor. İkincisi, bu hükümetin IMF'siz tek günü geçmemiş olacak. Demek ki, IMF dışında bir vizyonu yok ve sorumluluğu üstünden atmaya çalışıyor. Tabii, AB sürecinin de bunda etkisi var. Nihayet, IMF'nin kendisi, birçok ülkedeki başarısızlıktan sonra, Türkiye'de bir başarı hikâyesiyle itibar kazanmak istiyor. İşin teknik tarafına gelince. Niyet mektubunda üç yıl boyunca mali disiplinde gevşeme yapılmayacağı açık hükme bağlanıyor. Yani faiz dışı fazlada yüzde 6.5'e devam. Hedef 2007'de kamu dengesini sağlamak ve borcun milli gelirdeki payını 10 puan düşürmek, yani yüzde 50'ye kadar inmek. (Kaldı ki, enflasyonla mücadele için de bu gerekiyor) Ancak unutulmamalı ki, borcun önemli bir kısmı döviz. Kurda bir düzeltme olursa (malum TL aşırı değerli), borç dinamikleri bozulabilir. Bu konuya ise hiç değinilmemiş.Mali disiplin mektupta ayrıntılarıyla belirlenmiş. Mesela sağlık ve eğitimde harcama gevşemesinin olmayacağı, mevcut harcamalarda verimlilik ve etkinliğin artırılması gerektiği ifade edilmiş. Yine sosyal güvenlik açıklarının çok sıkı

Yazının Devamı

Dış açık sorun, ama tahminler abartılı

12 Mayıs 2005

Geçen yıl aynı dönemde açığın 5.4 milyar dolar olduğu anımsanırsa, bu, yüzde 17'lik bir artış anlamına geliyor. Yani yılın geri kalanında herhangi bir değişim olmazsa, yıl sonunda 18 milyar dolarlık bir açık oluşacak. Piyasalarda birçok uzman da böylesi bir tahmin yürütüyor.Ancak biz yılın geri kalanında önemli farkların oluşacağı kanısındayız. Ödemeler dengesini oluşturan birçok kalemde değişimler gözlenecek. Kısacası, 18 milyar dolarlık dış açık tahmini biraz abartılı.Böylesi bir açığın ithalattaki artıştan kaynaklandığı biliniyor. Geçen yıldan bu yana ithalat artışı (cif) yüzde 23. Üç ayda 26 milyar dolarlık ithalat yapıldığına göre, yıl sonunda 102 milyar dolarlık ithalat faturası öngörülebilir. Ancak ithalattaki bu artışın kaynağı doğru belirlenmeli. Artış, iç talep genişlemesinden kaynaklanıyorsa, talebi kısmak, yani para ya da maliye politikasını sıkı hale getirmek gerekir. Maliye politikasındaki başarı rakamlara yansıyor. Bütçe disiplininde çok ciddi bir başarı var. Öte yandan birçok meslektaşımız para politikasının sıkılığından, yani faizlerin aşırı yüksekliğinden dem vuruyor. Kısacası, iç talebin frenlenmesi gereksiz. Kaldı ki, tüketim malı ithalatında durgunluk

Yazının Devamı

Haydi kızlar okula

11 Mayıs 2005

Kampanya başlayalı üç hafta oldu. Sakin biçimde izliyoruz. Halkın, özellikle politikacı ve işadamlarının tepkisini gözlüyoruz. Ancak siyasetçiler bizi yine hayal kırıklığına uğrattı. Pek duyarlık göstermedikleri görülüyor. Oysa bazı işadamları ve yurttaşlar karınca kararınca maddi katkılarıyla duyarlı olduklarını gösterdiler. Bu da siyasetçilerimizin sivil inisiyatiflere ne denli kapalı olduğunu, toplumun gerisinde kaldığını gösteriyor. Okul çağına gelmiş 570 bin kız çocuğu okula gitmiyor. Az değil. Gitmesi gerekenlerin dörtte biri bile okulda değil. En gelişmiş illerde bile kız çocuklarının ancak üçte biri liseye gidiyor. Karabük başta, Tunceli, Ankara ve İzmir buna örnek. Kızlarını okutmayan iller ise Çankırı, Gümüşhane, Isparta ve Sakarya. Çok çeşitli nedenler sıralanıyor: Özellikle Doğu Anadolu'da Türkçe bilinmemesi, parasızlık, yakında bir okulun bulunmayışı, uzakta olanın da kız yurdunun olmayışı, babaya, özellikle tarlada, lazım olması, vs. Şırnak ve Ağrı'da kızların sadece yüzde 5'inin ortaöğrenime gidebildiğini anımsatalım. Hadi Şırnak'ta yoksulluk ve yoksunluk buna neden olsun. Ya Çankırı, Gümüşhane, Isparta ve Sakarya'ya ne demeli. Bunlar Türkiye'nin yoksul illeri

Yazının Devamı

MB rezervleri giderek artıyor

10 Mayıs 2005

Dalgalı kura geçen birçok ülkede döviz rezervleri yükseliyor. Bunun bir nedeni de kurdaki oynaklık nedeniyle MB'lerinin sık sık müdahale etmesi. Örneğin Şili, Kore ve Endonezya'nın gereğinden fazla rezerve sahip olduğu tartışılıyor. Örneğin iki yıl önce Şili'de rezervler milli gelirin yüzde 22'sine vardığında Güney Amerika ortalaması yüzde 15 civarındaydı. Döviz rezervlerinin yeterliği konusu çok önemli. Çünkü gereğinden az rezerve sahip bir ülke ödeme krizine girer. Öte yandan fazlası da gereksiz yere düşük faizle para tutulmasıdır. Şili'de aşırı rezerv 2 yılda milli gelirin yüzde 0.5'i kadar zarara neden olmuştu. Peki, aşırı rezervin ölçüsü ne? MB'deki rezervler aşırı mı? Döviz rezervleri sürekli artıyor. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, döviz rezervleri 37 milyara dayanmış durumda. Ve Merkez Bankası (MB) piyasalardaki tüm gerginliklere rağmen hâlâ döviz almaya devam ediyor. MB'nin iki yılda 22 milyar dolarlık döviz alımı yaptığı düşünülürse, sıcak para girişlerinin etkisinin büyük ölçüde telafi edildiği ortaya çıkar. Peki, Merkez Bankası ne yapacak bu kadar dövizi? Yahut bulunması gereken döviz rezervi ne kadar? Birincisi ithalatın belli bir oranını karşılamalı. 98 milyar

Yazının Devamı

Güçlü ekonomi Blair'e kazandırdı

8 Mayıs 2005

Bu dönemde Blair başbakanlığı bırakacak. Daha henüz elli yaşını devirmiş olan bu siyasetçinin kendisini emekliye ayırması gerektiğini düşünmesi çok anlamlı. Üstelik partisini üç kez iktidara taşıdıktan sonra! Bu seçimlerin üç sonucu var. Birincisi, sol kendini yenileyebilince gücünü koruyor. İşçi Partisi'nin seçmen tarafından ulusal sağlık hizmetinin iyileşmesi, suç oranının azaltılması, eğitim ve sosyal güvenlik reformu gibi konularda, yani refah devletinin sürdürülmesi konusunda rakiplerine göre daha başarılı ve güvenilir görülmesi göz ardı edilmemeli. İkincisi, bu seçimlerde Blair çok ciddi ölçüde medya ve iş âlemi desteği sağladı. İngilizlerin bilinen güçlü ve ciddi muhafazakâr yayınları The Times, The Economist, kararlı biçimde Blair'i destekledi. Hatta The Sun gibi tabloid basın bile ilk defa ona açık açık destek verdi. Bu da iş âleminin ekonomik politikaların değişmesini istemediğini gösterdi. Gerçi muhafazakârlar da benzer politikaları sürdüreceklerdi, ama uygulama konusunda artık Blair-Brown ikilisinin maharetine güven tam. İngiltere'de seçimlerin Blair tarafından üçüncü kez kazanılması çok önemli. Böylece İngiliz siyaset tarihinde pandülün sallanışı sistemi

Yazının Devamı