<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Bugünkü yazımızda 2004'ün ekonomik hedeflerini değerlendirmeyi sürdürecektik. Ancak hedeflerin ne konulduğundan çok, bu hedeflerin ulaşılıp ulaşılamayacağının tartışılması daha önemli. 2004 yılının içinde karşı karşıya olduğumuz en önemli olay hiç kuşku yok ki, Irak'a asker gönderilmesi konusu. Nitekim, tüm ikazlarımızı doğrular biçimde dün Bağdat'ta büyükelçiliğimize bir saldırı düzenlendi. Bu saldırı değerlendirilmeden ve Irak konusu çözülmeden 2004'ün değerlendirilmesi mümkün değil. Hatta, şu veya bu nedenle, ülke derecesinin artırılması da önemli değil.
Hep birlikte değerlendirelim. Irak'a asker gönderilmesini kimler arzuluyor? Başta ABD! Sonra Hükümet! Ve tabii bir de TSK. Hükümet ABD'nin verdiği ekonomik rüşvet karşılığı boyun eğerken, TSK de Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurulması böyle engellenebilir görüşüyle hareket ediyor. Oysa her ikisi de yanlış.
ABD'ye boyun eğmek
ABD'nin Türk askerini neden istediği konusunda kimse yanılmamalı. Elbette Irak'ın gelecekteki siyasi yapısında Türkiye'nin söz hakkının olması için değil. ABD Irak'ta istikrarı sağlamakta zorluk çektiği ve Müslüman olan bir komşu ülkeye gereksinim duyduğu için Türk askerini
Bununla beraber, rakamlar hükümetin 2004 yılında izleyeceği genel çizgiyi gösteriyor. Anlaşılan IMF programı ve hedefleri harfiyen izlenecek. Kısacası, kamu maliyesindeki disiplin ve enflasyonla mücadele sürecek. Ancak 2004 yılının içinde iki önemli olay göz ardı edilmemeli. Birincisi, yerel seçimler. İkincisi de, Iraka gönderilecek bir tümen asker. Yerel seçimler öncesi hükümet kamu harcamalarında belli bir gevşeme arzu edebilir. Bu gayet olası. Çünkü AKP bu seçimlerde çok iddialı olacak. Kaldı ki, İstanbul ve Ankarada mevcut belediye başkanları ile yarışa girerse harcamalarda belirgin artışlar gözlenebilir.Öte yandan, Iraka gönderilecek askerin mali yararları konuşuluyor ama külfetinden hiç ses seda yok. Sanki ABD tüm savaş maliyetini karşılayacak! Türk askerine karşı tepki yoğunlaşır, içeride terörist saldırılar oluşursa, başta turizm olmak üzere, ekonomide ciddi hasar oluşabilir. Artan askeri takviyelerle kamu harcamalarındaki disiplin de gevşeyebilir. Bütün bunların hesaplanması gerekiyor. Bu nedenle hedeflerin normal siyasal koşullarda geçerliliği unutulmamalı.Bununla beraber 2003 gerçekleşmeleri hedeflere oldukça yakın görünüyor. Bu yılın harcama hedefi 146 katrilyondu. Bu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Onceki gün toplanan Yüksek Planlama Kurulu'nda 2004 yılına ait bazı parametreler belirlendi. Bu parametreler henüz kesinleşmiş değil. Çünkü genellikle bütçe hazırlanırken yıllık hedefler birçok değişikliğe uğrar. Üstelik Meclis'ten geçerken de belli değişiklikler olur.
Bununla beraber, rakamlar hükümetin 2004 yılında izleyeceği genel çizgiyi gösteriyor. Anlaşılan IMF programı ve hedefleri harfiyen izlenecek. Kısacası, kamu maliyesindeki disiplin ve enflasyonla mücadele sürecek. Ancak 2004 yılının içinde iki önemli olay göz ardı edilmemeli. Birincisi, yerel seçimler. İkincisi de, Irak'a gönderilecek bir tümen asker. Yerel seçimler öncesi hükümet kamu harcamalarında belli bir gevşeme arzu edebilir. Bu gayet olası. Çünkü AKP bu seçimlerde çok iddialı olacak. Kaldı ki, İstanbul ve Ankara'da mevcut belediye başkanları ile yarışa girerse harcamalarda belirgin artışlar gözlenebilir.
Öte yandan, Irak'a gönderilecek askerin mali yararları konuşuluyor ama külfetinden hiç ses seda yok. Sanki ABD tüm savaş maliyetini karşılayacak! Türk askerine karşı tepki yoğunlaşır, içeride terörist saldırılar oluşursa, başta turizm olmak üzere, ekonomide ciddi hasar oluşabilir.
O zamanki ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş Washingtona yakın olması nedeniyle finans çevrelerindeki kredibilitesini kullanmak zorundaydı. Türkiyenin batmayacağını anlatmaya çalışan diğer konuşmacılar da çok sıkıntı çekmişlerdi.Aradan iki yıl geçti. Geçen cuma günü DEİK Londrada yatırımcılara bir konferans düzenlemişti. Konuşmaları izlerken hafızamız iki yıl önceye gitti. Nereden nereye gelmişiz! Öylesine mesafe almışız ki, rehavete kapılmamız gereği bile konuşuldu. Dünyanın lider finans kuruluşlarından Credit Swiss - First Bostonun Gelişmekte Olan Piyasalardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Douglas Paulü dinlerken resmen şaşırdık. Abarttı desek yeri var.Hazine Müsteşar Yardımcısı Cavit Dağdaş kısaca kamu dengelerinden, BDDK Başkan Yardımcısı Ercan Türkan da son iki yılda bankacılık reformundan bahsetti. En ilgi çeken konuşma ise Merkez Bankası Başkanı Serdengeçtiye aitti. Serdengeçti uygulanan politikayı özetlerken özellikle enflasyonla mücadeleye odaklandıklarını belirtti.Tepe bürokratların teknik sunumundan sonra Bakan Ali Babacan AKP iktidarını anlatmaya, biraz da beğendirmeye çalışan konuşma yaptı. Babacanın toplantının ilk yarıdaki tüm konuşmaları dinlemesi ve sonra
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Bundan iki yıl önce DEİK 18 Eylül 2001 tarihinde Londra'da yatırımcılara bir toplantı düzenlemişti. Çok zor bir dönemdi. Toplantı 11 Eylül hadiselerinin tüm dünyayı sarstığı haftaya rastlamıştı. Zaten kırılgan olan Türkiye'deki mali piyasalar büsbütün sarsılmıştı. Dalgalı kur ve acz içine düşmüş koalisyon nedeniyle yeni programa olan güven de sınırlıydı. Hemen herkes yüksek olan kamu borcunun çevrilmesi sorunundan bahsediyordu.
O zamanki ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş Washington'a yakın olması nedeniyle finans çevrelerindeki kredibilitesini kullanmak zorundaydı. Türkiye'nin batmayacağını anlatmaya çalışan diğer konuşmacılar da çok sıkıntı çekmişlerdi.
Aradan iki yıl geçti. Geçen cuma günü DEİK Londra'da yatırımcılara bir konferans düzenlemişti. Konuşmaları izlerken hafızamız iki yıl önceye gitti. Nereden nereye gelmişiz! Öylesine mesafe almışız ki, rehavete kapılmamız gereği bile konuşuldu. Dünyanın lider finans kuruluşlarından Credit Swiss - First Boston'un Gelişmekte Olan Piyasalardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Douglas Paul'ü dinlerken resmen şaşırdık. Abarttı desek yeri var.
Hazine Müsteşar Yardımcısı Cavit Dağdaş kısaca kamu
Gerçekten spekülasyon yapılan hissenin başkalarından önce alınması gerekir. Fakat sonra herkes almalıdır ki, fiyat şişsin. Tüyo verilen hisseler de büyüklerin önceden aldıklarıdır. En "masumane" ayak oyunlarından biri de budur. Bir ötesi spekülasyondur. Bir söylenti ile fiyat şişirilir, sonra eldeki mallar boşaltılır. Vagona son binen pahalı aldığı hisse ile baş başa kalır. Sonra "bu fiyattan satmam" diye aylarla bekler. Faiz de alamadığından zarar büyür.Manipülasyona gelince. Şirketin halka açıklık oranı düşükse, bir yatırımcı belli miktardaki alımlarla hissenin fiyatını şişirebilir. Vagona son binen küçükler yeterince satıcı bulamayınca pahalı fiyattan satın almak zorunda kalır. Genellikle şirket sahipleri bu yolla borsadaki şirketlerinin hisselerinin fiyatlarını kontrol eder. Zaten ne olup ne biteceğini de önceden kendisi bilir.Yaz başında IMFde bir araştırma yayımlandı. Julan Du ve Shang - Jin Wei isimli iki araştırmacı "içeriden bilgi almaya" (insider trading) dayalı işlemlerin borsadaki etkilerini incelemiş. Ancak baştan kritik bir ayrımı da yapmışlar. İçeriden bilgi alan kişi eğer doğrudan bu şirkete ortaksa veya şirkette çalışıyorsa bu suç oluyor. Fakat bilgi içeriden
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Borsa çıkarken herkes birbirine sormaya başlar. Büyükler çoktan mal almışlardır. Küçükler ise trenin son vagonuna binmeye çalıştıklarından "tüyo" arayışına girerler. Ne alacaklarını bilmezler. Tek arzuları yükselişe takılıp para kazanmaktır. "Şu hisseyi al. Kimseye de söyleme, ama çok iyi gidecek" dendiğinde ise uçarlar. Böylece onlar da zengin olacaklardır.
Gerçekten spekülasyon yapılan hissenin başkalarından önce alınması gerekir. Fakat sonra herkes almalıdır ki, fiyat şişsin. Tüyo verilen hisseler de büyüklerin önceden aldıklarıdır. En "masumane" ayak oyunlarından biri de budur. Bir ötesi spekülasyondur. Bir söylenti ile fiyat şişirilir, sonra eldeki mallar boşaltılır. Vagona son binen pahalı aldığı hisse ile baş başa kalır. Sonra "bu fiyattan satmam" diye aylarla bekler. Faiz de alamadığından zarar büyür.
Manipülasyona gelince. Şirketin halka açıklık oranı düşükse, bir yatırımcı belli miktardaki alımlarla hissenin fiyatını şişirebilir. Vagona son binen küçükler yeterince satıcı bulamayınca pahalı fiyattan satın almak zorunda kalır. Genellikle şirket sahipleri bu yolla borsadaki şirketlerinin hisselerinin fiyatlarını kontrol eder. Zaten ne olup ne
Hafta başından bu yana mali piyasalarda olumlu bir hava gözleniyor. Birçokları bunu seçim kararının iptal edilmesine bağlıyor. Yani artık yakın gelecekte siyasal istikrarı bozacak bir etmen beklenmediğinden düğün yapılıyor. Oysa siyasi gelişmeler mali piyasalardaki değişimlerin bahanelerini oluşturur. Asıl belirleyici olan ekonomik yapıdır. Gerçekten de gerek enflasyonun düşmesi, gerekse büyümenin artması; olumlu bir doğrultuya girdiğimizi gösteriyor.Mali piyasalardaki iyimserlik kendisini üç alanda gösteriyor. Birincisi, borsa yükseliyor. İkincisi, eurotahvillere alım geliyor. Ve son olarak bono faizleri düşüyor. Haliyle kur da düşüyor.2000 yılında borsanın vardığı değer dolar bazında bugünkünden çok daha yüksekti. Endeks 3 doları aştığında bile bu yükselmenin süreceği konuşuluyordu. Şimdi ise endeks 1.16 sent civarında. O tarihlerdeki değerine ulaşması hemen beklenmese de, yukarı doğru doğrultunun sürmesi gayet olası.Öte yandan yabancıların sevdiği bir başka yatırım türü döviz bozup yüksek gecelik faizden yararlanmak. Ancak kurun hayli düşük olması nedeniyle bu riskli bir yatırım. Bu durumda bazı yatırımcılar Türkiyenin borçlanma senetlerini döviz cinsinden almak istiyorlar. Çok